Sonbaharda Almanya’da yapılacak genel seçim için partiler başbakan adaylarını belirlediler. CDU/CSU’nun yine en büyük parti olacağı şimdiden belli olduğu için buradaki aday, Armin Laschet başbakan olacaktır denilebilir. Seçimden sonra SPD-Yeşiller-Sol Parti koalisyonu kurulması ihtimali yok gibi görünüyor.
Laschet’in belirlenmesi biraz sorunlu oldu çünkü CSU Başkanı da aday olmak istiyordu ve kamuoyu anketlerinde yandaş sayısının yüksek olmasına güveniyordu.
“Kamuoyu yoklamasıyla başbakan adayı belirlenmez” anlayışı kısa sürede hakim oldu. Böyle önemli görev için kişinin politikadaki genel performansı dikkate alınarak belirleme yapılır. Kamuoyu bugün böyle düşünür, altı ay sonra farklı düşünebilir. Bu nedenle CDU Başkanı olan Laschet başbakan adayı olarak belirlendi.
Yeşiller’den başbakan adayı ise partinin eş başkanlarından olan bir kadın oldu: Baerbock. Almanya tarihindeki en genç başbakan adayı, 40 yaşında ve bu adaylıkla Yeşiller Almanya’nın politik geleneklerini anlamadıklarını da gösterdiler.
Baerbock’un yönetim tecrübesi bulunmuyor. Parti başkanlığı dışında herhangi bir eyalette bakanlık ya da benzeri görevde bulunmamış. Ülkeyi yönetmeye talip olmakla parti yönetmek birbirinden çok farklı şeylerdir ve haklı olarak “senin yönetme deneyin nedir?” diye sorulur.
Laschet, Kuzey Ren Vestfalya eyaleti başbakanıdır. Bu bile yetmeyebiliyor. Laschet’ten önce Kramp-Karrenbauer, Angela Merkel’in izleyicisi olarak CDU başkanı olmuştu. Seçimi az farkla kazanmıştı ama anlaşılan delegeler yine bir kadının parti başkanı olmasını istemişti. Kadın aynı zamanda Saarland eyaletinde başbakandı ama parti içindeki ilk sorunun çözümünde yetersiz kaldığı için gelen eleştiriler sonucu başkanlıktan çekilmek zorunda kalacaktı.
Sorunu ve hatta krizi yönetebilmek üst düzey yöneticiliğin önde gelen koşuludur ve ancak yılların tecrübesi sonucu kazanılabilir. Bu tecrübe yaşanarak, kaçınılmaz olarak hatalar yapılarak öğrenilir, kitaplardan öğrenilmez.
Herkes hata yapabilir, önemli olan sorunu daha da ağırlaştıracak, işi çığırından çıkaracak hatalar yapmamaktır.
Eyalet başbakanlığı gibi önemli bir yönetim tecrübesinin bile yeterli olmayabileceği görüldükten sonra, parti yönetimi dışında tecrübeye bile sahip olmayanın başbakan adayı gösterilmesi kötü bir seçim olmuştur.
Yeşiller şu anki kamuoyu yoklamalarına göre SPD’den sonra ikinci güçlü partidir ve seçimden sonra CDU/CSU ile koalisyon yapacaklarını düşünmektedirler.
Tahminim ise CDU/CSU-SPD koalisyonunun süreceği yönündedir.
CDU/CSU, Yeşiller ile koalisyonu düşünse bile, bu partinin başbakan adayı böyle bir koalisyon durumunda başbakan yardımcısı olacaktır ki, yönetim tecrübesi bulunmayan bir kişinin bu konuma gelmesinin koalisyona zarar vereceği haklı olarak düşünülecektir.
Yeşiller’in bunu düşünmediklerini sanmıyorum ve buna rağmen bu seçimi yapmışlarsa denilebilecek bir şey yoktur.