“Benim Marksist bakış açım bana, kadınların özgürleşmesinin ancak ve ancak yeni bir sosyal düzende ve farklı bir ekonomik sistemde gerçekleşebileceğini çok berrak bir şekilde gösterdi.” (Alexandra Kollontai)

Yağmur yağıyor! Direnişçilerin havasını estiriyorum etrafımda, bu havayı yağmurun kokusuna karıştırıyorum. Tertemiz-taptaze!

Gençlerin tam 60 gündür, her gün, ama her gün; o parıldayan gözlerinden fışkıran umutlarını kendime katmaya çalışıyorum. Tertemiz-taptaze!

Hocalarının dilinin-taleplerinin, gençlerle birlikte, aynı ortak dille su gibi akma mütevaziliğine-samimiyetine, eğilip bükülmeyişine imreniyorum.

Samimiyetin, dürüstlüğün, fedakârlığın, yani yürek işçiliğinin görkemli bir vücutmuşçasına, ete-kemiğe bürünüpte yaşandığı bir tarihsel kesitten daha, olabildiğince iyi beslenmeye çalışıyorum.

Yüreklerin kulaklarının sağır edildiği bu asırda; insanlığın, sadece gerçek yürek işçiliğinden başka hiçbir hazinesinin olmadığının-kalmadığının altını çiziyorum kendi içimde, bir kez daha...

***

Paris Komünü Kadınları’ndan Louise Michel’in; zifiri karanlık bir gecede, simsiyah giyinmiş olmasının avantajıyla, yanından geçen bir erkeği takibe başlayışını hatırlayıveriyorum. Takibettiği erkek korkuyor. Hızlı hızlı sokak değiştirerek izini kaybettirmeye çalışıyor. Michel; “Hep kadınlar mı bu duyguyu yaşayacak, biraz da size yaşatalım” diyerek, hayata meydan okuyor.

Açlığa, yoksulluğa, işten atılmalara, mahkemelere, dayaklara, tecavüzlere, çıplak aramalara, envai çeşit toplumsal aşağılanmaya rağmen Türkiye’deki kadınlar; bu 8 Mart’ta da yine, “Korkmuyoruz, İtaat Etmiyoruz” diyerek, GECE YÜRÜYÜŞÜ yapacaklar!!

Kadına Yönelik Şiddet Termometreleri sıcaklığa dayanamayıp patlasa da; onlar yürek işçiliğinden vazgeçmeyecekler.

***

“Hop hop” diyorum kendi kendime. Ne Boğaziçi’desin şu anda, ne Taksim’de!

Yağmur yağıyor! İnsanların konuşmalarına kulak kabartıyorum.

Gündem; 8 Mart hazırlıkları ve 14 Mart’ta gerçekleşecek seçimler için bugünün nasıl değerlendirilebileceği!

Anarşist gençler; pandemi döneminde 129a-b’yle buluşanların artışına, cinsiyet ayrımcılığının patlayışına, işsizliğe... karşı plaketler hazırlamışlar. Yürekleriyle bağırıyorlar!!

“Yaş-yaşam ilerledikçe, herkesin kendine göre geçtiği ‘feleğin çemberi’, hinlikleri hesaplama matematiğini de yükseltiyor bir şekilde. Gençler ne kadar kötü olurlarsa olsunlar, bu matematiğin toplama çıkarmasındalar daha, tertemizler. Sistemin bizde attığı tohumların filizlerini kütüğe çevirmemeye dikkat etmeliyiz, ağaç olmalı-yaprak vermeliyiz, yürek işçiliğinden vazgeçmemeliyiz...” diyorum kendi kendime.

Kadın kurumlarından Kadına Yönelik Şiddet Termometresi düşüp duruyor maillerimize.

Bu termometre; tüm dünyada İnsan Hakları’nın pervasızca çiğnenmesi, insanlık onurunun yerlerde sürünür hale gelmesinin termometrelerinden bağımsızmışçasına hemde!

Ancak yürek işçiliği eksik! Devletin ayırdığı ödeneklerle yürütülen projelerin ağlarında birçok kadın.

Kocalarından şikayet eden yığınla kadın. Psikolojik tedavi gören yığınla kadın. Boşanmanın ‘b’sini dahi ağzına almayan yığınla kadın...

“Kaç yıl oldu sen buralara geleli! Bu filmi farklı çevirmek-yaşamak istemezler mi! Aynı film, aynı roller. İlerleyen yaşlar, harcanan ömür! Hayata bu denli teslim olmak!” diye konuşuyorum kendi kendime.

Sonra yine; “Aşk da, aile de; sistemin dayattığı ihtiyaç ilişkilerinin toplamı değil mi sanki! Niye şaşırıyorsun” diye dalga geçiyorum kendi kendimle.

İsyanım, daha dün-yeni bunları keşfetmişçesine kızışıyor. Çaresizleşiyorum!

Turgut Uyar’ın şiiri geliyor aklıma, ferahlıyorum; “Göğe bakalım!”

Göğe bakmak isteyen çok az insan var ama! Hayata karşı durup, ömrü meta-insan olarak tüketmeyi reddeden çok az insan!

Yine hayal kurmayı elden bırakmıyorum; “Allahın Alamanyası’nda, belki bir gün, bir 8 Mart gece yürüyüşünde, en azından karanlığı delmenin coşkusunu yaşayabiliriz hep birlikte” diyorum...

***

Yağmur yağıyor! Kalbim çatlıyor bu hayalin heyecanından!

Ve Hasan Hüseyin yetişiyor, yüreğimizi çatlatan sımsıcak yüreğiyle; “Biliyorum Yaşamak güç Kolay değil eğrilmemek sapmamak Satılmamak kolay değil canlarım Dik tutmak kolay değil Şu güzel başı...”

Çok uzak gelecekler için değil, yarın için hayal kurmakta artık sıra:

Şu kahrolası düzenin dayattığı tüm alışkanlıklarımızı yıkabilmek; bizim de geceleri delebildiğimiz 8 Martları kucaklayabilmek umuduyla...