Hani Adalet terazisini ben taşıyorum diyenler, size sesleniyorum!
Cumhurbaşkanı, Adalet Bakanı,
Savcı Beyler
Yargıç Beyler,
Size sesleniyorum.
Bir ülke de şairler yazdıkları şiir veya konuşmalarında tutuklanmış, yargılanmış ve ceza verilmişse bugüne kadar tarihe hiçte adı olumlu yazılmamış. Bundan sonrada yazılmaz. Hele de bu Yılmaz Odabaşı gibi.
İnsanı her şeyden yüce tutan bir şairi cezalandıran bir yapı sadece bu yüz yılda değil gelecek yüz yıllarda da saygıyla anılmaz.
Yılmaz Odabaşı boşuna dememiş „Yurdum, biraz da Nazım Hikmet’tir. Yani tepeden tırnağa hasrettir.“
Doğduğumuz topraklarda aydınlar, yaşarlar, sanatçılar çalışmalarındai konuşmalarında dolayı yargılandıklarında, cezalandırıldıklarında biz yurt dışında yaşayan edebiyat, sanat, bilim insanlarında ülkemiz için söyleyecek iki güzel cümlemizin önü kesilmiş oluyor. Güzelliklerimizi bile konuşmamızın şartları ortadan kalkıyor.
Bu dizeleri söyleyen bir edebiyatçının cezalandırılmasına dünya halkları gözlerini kapatamaz.
„Dünya sığmıyor insana,
Yüzlerdeki, yüreklerdeki maske,
Parada kir, suda klor, havada nem,
Yüksek borsa, alçak basınç…
Ve kanun hükmünde ihanetler, sahtekâr jestler.
İnsan sığmıyor insana…“
Sen bir şeyler bilsen bildiğinden ben çıkarım, çocukluğuma dokunsan öksüz çıkarım, halkımı tanısan yurtsuz çıkarım.
İstediğin kadar uzağa git hep aynı gökyüzünü paylaşacağız.
Evlerin çatıları, kapıları ve perdeleri, sevinçleri, coşkuları olduğu kadar acıları ve yoksullukları da örtüyor. O örtülü kapıların, perdelerin ardında herkes kendi cennetini ya da kıyametini yaşıyor.
Yitirdiğin her şeyde, kazandığın bir şey vardır, kazandığın her şeyde biraz yitirdiklerin. Hayat karşına nasıl çıkarsa çıksın, vazgeçme ve unutma: senin hayallerin olmazsa, başka birinin hayali olamazsın asla.
Düşlerimi, coşkularımı iğdiş etmeye çalışmamı, yani bir bayrak direği gibi çakıldığım yerde öylece kalmamı “istikrar” olarak tanımlıyorlardı. Belki onlar, hep aşılmaz sandıkları duvarların önünde yaşamaya inanıyorlardı.
Ve eski gülü sula, kanı yıka, toprağı öp, yolu geç; ağıdı, ölümü geç suları, şarapları, saltanatları… Vardığın yerlerde yine cüzzamlı bir çağ göreceksin! Zemherilerde öğüttükçe şarkılarını, kendini yeniden, yeniden keşfedeceksin!
İstediğin kadar uzağa git! Hep aynı gökyüzünü paylaşacağız.
„Dünya sığmıyor insana,
Yüzlerdeki, yüreklerdeki maske,
Parada kir, suda klor, havada nem,
Yüksek borsa, alçak basınç…
Ve kanun hükmünde ihanetler, sahtekâr jestler.
İnsan sığmıyor insana…“
Size sesleniyorum yetkililer. Şairimiz yazarımız Yılmaz Odabaşı‘nın.
Serbest bırakılmasını talep ediyorum. İnanıyorum ki Sadece Türkiye’de değil dünyanın dört bir yanında bu tutuklanma şokunu yaşıyor ve serbest bırakılmasına sevineceklerdir.
Bilmelisiniz ki,
„Sen bir şeyler bilsen bildiğinden ben çıkarım, çocukluğuma dokunsan öksüz çıkarım, halkımı tanısan yurtsuz çıkarım“ diyen bir dünya şairinin tutuklanmasına dünyanın hiç bir aydını, yazarı, sanat adamının gönlü razı olmaz, aklı kabul etmez…