Orta Doğu denince, medeni insanın gözü önüne hemen acı bir tablo çıkıyor: Dinsel temelleri olan katliamlar, yakıp yıkmalar, acılar, çığlıklar, kendince „benden değil“ sapıklığının bataklığına gırtlağına kadar gömülmüş katiller, kalleşlikler ve bir bütün olarak büyük bir dram ve vahşet tablosu!
Oysa Orta Doğu, dünya zenginliğinin temel girdisi olan petrol ve yeraltı zenginlikleri ile, dünya çapında ekonomik refahın motorudur. Orta Doğu bu gücü ve imkanı ile, siyasi istikrarın, toplumsal barışın, dinler arası hoşgörü ve kardeşliğin boy verdiği, insan haklarının temel değer olarak kabullendiği, eşitlik temelinde herkesin dilini, dinini, kültürünü rahatça yaşadığı bir coğrafya olmalıydı, ama olmadı, olamadı!
Neden mi?
Orta Doğu´da, İslam dini adına Emevi Devleti tarafından ekilen kalleşlik, ihanet, zalim ve zulüm tohumları, bügünün Orta Doğu'sundaki tüm zenginliklerin üzerine oturmuş olan zalim Emevi zihniyetinin sembolü konumundaki baba-oğul, yani Muaviye-Yezid ikilisinin torunları tarafından, Emperyalizmin desdeği ve teşviki ile israrla yaşatılmaktadır.
Muaviye-Yezid ikilisinin temel özelliği, aynı kavimden gelen, aynı kan bağı olan, aynı inanç mensupları arasında nifak tohumları ekerek, özünde siyasi ve ekonomik gücü elinde tutmaya kararli bir zihniyetin sahibi olmalarıdır. Bu özelliği ile Muaviye-Yezid yolu, hem kendi içindekileri, yani aynı dinin mensuplarını hedef almaktır. Kendi dininden olmayanlara karşı „hoşgörülü“ olma iddasında olmasına rağmen, Muaviye-Yezid ikilisi İslam dininin kutsal kitabı Kuran-ı Kerimi bile mızrak başına takarak İslam dinine ihanet etmiş, bu dinin Peygamberi Hz. Muhammed'in (s.a.v.) göz bebeği Ehl-i Beyit'ini katliama tabi tutmuştur. Dışarıya karşı, yani günümüz şartlarında yaygın deyim olan Emperyalizme karşı olmayan bir anlayış, Muaviye-Yezid ikilisinin iliklerine kadar işlemiş temel bir ilke olduğu için, kendilerinin günümüzdeki temsilcileri ve devamcıları olan Recep Tayyip Erdoğan (RTE) gibileri bırakın Emperyalizme karşı tavir olmayı, tüm Orta Doğu halklarını birbirine kırdıran zihniyetin en başta gelen gönüllüleri arasındadır. Bundan dolayı, RTE`in aynen Muaviye-Yezid iklilisi gibi dışarıya, yani yaşadığı ülkenin yiğit insanlarını bir birine kırdırmak isteyen güçlere karşı durma yerine, aynı dinin insanlarını birbirine kırdırarak siyasi-ekonomik gücü elinde tutmak istemesinden kaynaklanmaktadır, aynen Emevi devletinin sembolu olan zalim Muaviye-Yezid ikilisinde olduğu gibi. Bundan dolayı RTE´dan Türkiye´de iç barışı sağlamak, ne idüğü belirsiz ‚barış sürecini‘ kalıcı olarak hayata geçirmek, demokrasiyi tüm kurumları ile işleterek kurumsallaşmasına katkı sunmayı beklemek, Türk Bayrağına saygı ve hürmet etmesini beklemek, tarihi ve özellikle de Hz. Muhammed sonrası İslam tarihini ve Emperyalizm olgusunu bilmemekten ve anlayamamaktan kaynaklanmaktadır.
Muaviye-Yezid, yani RTE açısından Türk Bayrağının Lice 'de 2 kişinin ölümünü protesto gerekçesiyle Diyarbakır'da yürüyüş yapan kalabalık arasından sızarak 2. Taktik Hava Kuvveti Komutanlığı gönderindeki Türk bayrağını indirilmesinin, bu durumda bayrağı indirenin yakalanıp-yakalanmaması, büyük ya da çocuk olması hiç ama hiç önemli değildir. RTE bir ulus yerine bir ümmet yaratma yarışı içinde olduğu için, kendisini, İslam dininin en karanlık dönemi olan Emevi saltanatının yeni Muaviye-Yezidi olarak ilan ettirme sürecini tüm hızıyla işlettiği için, temelleri ve nedeni RTE ile yer yer Abdullah Öcalan tarafından atılan ve Türkiye´de her an patlak verecek olan kanlı ve zalim bir iç savaşın patlak vermesi sürecini adeta hızlandırmaktadır. Bu iç savaş senaryosuna göre, bir yandan Muaviye-Yezid zihniyeti, diğer yandan ise bin yıldır iç içe yaşayan Alevi Türkler ile ve RTE kanısınca Muaviye-Yezid saflarında yer alacağını sandığı Hanefi mezhebi mensubu Sunni Türkler ve Şafi Kürt'lerin yer alacaktır. Muaviye-Yezid tarafından tezgahlanan bu oyuna, ne Şafi Kürt, Ne Alevi Türk ve ne de Hanefi Türk alet olmayacaktir, olmamalıdır da.
T.C. yurtaşarının tümü, RTE tarafından da beslenerek bu güne geririlen ve Türkiye´nin yanıbaşındaki komşusu Irak ve Süriye´de yaşanan Muaviye-Yezid katliamından ders cıkarmalıdır. Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) adlı Muaviye-Yezid terörist çetenin, Irak'ın en büyük ikinci kenti Musul'u ele geçirmiş ve bu yetmiyormuş gibi Suriye'deki petrol zengini Rakka'yı elinde tutuyor olmasından ders alınmalıdır.
Basından öğrendiğimize göre de, Türkiye sınırındaki Karkamış Sınır Kapısı da IŞİD'in kontrolünde. IŞİD nedir? Demokrasi mi istiyor? İş, aş, meslek sahibi olma, doğayı koruma, kadın erkek eiitliğine dayalı çoğulcu bir demokrasi mi istiyor? Elbetteki hayır! Dolaysıyla Türkiye´nin ikinci bir Irak ve Süriye olmaması için, T.C. yurttaşlarının Alevi-Sunni, Kürt-Türk ayrımı yapmadan Muaviye-Yezid zihniyetinin temsilcilerini ve yandaşlarını 8 Ağustos 2014´de gerçekleşecek Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde sandığa gömmelidirler, aksi durumda başta etnik milliyetçilik yapan ve Muaviye-Yezid ikilisinin değirmenine su taşıyan çevreler ile, Emevi'lerin günümüzdeki kravatlı ve takım elbiseli temsilcileri, Türkiye´mizde yeni bir Kerbela yaratarak T.C. yurttaşlarının ortak vatanlarının her karış toprağında kendi vatanlarının değil, Muaviye-Yezid ikilisinin bayrağını dalgalandıracaklardır. Bu çok acı gerçeği yazmak bile bana öylesine izdırap veriyor ki, keşke yanılayım diye de kendimi teselli etmeye çalışıyorum.
11 Haziran 2014