Sevdiğim öfke.

Bugün yeni çıkacak kitabın son düzeltmelerini yaptım. İlk önce tekrar tekrar okumaktan çok sıkıldım. İnsan kendi yazdığı kitap bile olsa, okumaya mecbur edilince zor geliyor.

Ama sonuç iyi oldu.

Kitabı sevdim.

Bu çok önemli Yazar için.

6 yıl önce yazmıştım. Gönderdiğim Yayınevleri ilgi göstermediler ben de bir kenara koymuş unutmuştum.

Eğer bugünkü buluşma olmasaydı, o yabancı duyguyla basılacaktı kitap. Ben de elime alsam bile benim kitabım duygusu yaşamayacaktım.

Kitap yazmak, Yazar için kendine yol yapmaktır, kendi geçmişine, hayatına. Kitabı yeniden okumak ise geçmişe yapılan bir yolculuk. Geriye dönüp geçtiği yolları bir daha geçmek isteyince insan kitabına döner, bir zamanlar söylediği sözleri, o sözlerin oluştuğu duygu durumunu, halini, fondaki bütün diğer etmenleri, toplumu, Dünya'yı, aile ilişkilerini, dostlarını... görür, onlarla tekrar karşılaşır yüzleşir. Kendini hatırlar. Nerden nereye gelmişim der. Kendinde olan değişimle dış Dünya'da toplumda, çevresinde olan değişimi mukayese eder. Kullandığı her kelime o zaman içinde değişime uğramıştır, ya anlam kaybetmiş ya da anlamı güçlenmiştir.

Kitapta bir şeyi fark ettim. Benim için çok önemli olan birşeyi. Daha dün akşam bir dostumla konuşurken, kendimi öfkeli biriyim diye tanımlamıştım.

Kitapta öfkemi de gördüm, buldum, tanış olduk, barıştık.

Öfkemi çok sevdim.

Daha önce hiç bu kadar ayrı düşmemiştik. Hiç bu kadar karşıma alıp bakmamıştım.

Öfke hiç sevilir mi diyeceksiniz.

Açıklayım.

Ben çocukken rahmetli Anamın tavukları vardı. Her sene birkaç tane tavuk kuluçkaya yatar ve civciv çıkarırdı. Onların kuluçka süreleri, civcivlerin doğumları, büyümeleri bizim evde bir heyecan dönemi olurdu.

Sabah, öğlen, akşam, gece sürekli kuluçkadaki tavuk konuşulurdu, Anamın aklı hep ordaydı çünkü, tavuğun yemi suyu, sıcaklığı, rahatlığı, huzuru herşey çok önemliydi. Sanırsın yeni gelin hamile.

Civcivler doğduktan sonra, tavuk ,yavruları alır bahçeye çıkardı. Ana tavuk bahçede bile bir an yavruları gözden ırak tutmazdı. Birisi biraz uzaklaşsa hemen yanına varır çekerdi.

En büyük tehlike kara kartaldı. Hepimizin yanında bile kartal havadan sessizce dalar, anasından uzakta olan yavruyu kapıp giderdi.

Ana tavuk çok dikkatliydi, kartalı önceden farkettiği zaman kartalın hiç şansı olmuyordu. Kaç sefer kartalla karşı karşıya gelmiş ve kartalı kovalamıştı.

Kartal kadar kediler de civcivlerin düşmanıydı.

Ana tavuk kedilere de göz açtırmazdı.

Öfkelendiği zaman anaç tavuğun kanatları kartal kanadı olurdu, bakışları değişir, duruşu, hareketleri değişir, bildiğimiz tavuk gider yerine muhteşem bir savaş kuşu gelirdi.

Anaç tavuk öfkesi, bu kavram o zamanlar, çocukluğumda belleğimde yer etmişti.

Yıllar sonra, daha doğrusu birkaç yıl önce, sokak hayvanlarının koruyucu kutlu meleği Nilgün Hanım'da aynı öfkeyi gördüm. Huşuyla eğildim önünde, selama durdum.

Anaç öfke dedim.

Kanatlarını açtı mı, yer ve gök selama durur ananın önünde. Çünkü onun koruduğu yavrularıdır. Çünkü onun koruduğu yaşamdır, candır, onurdur.

Benim öfkemin de aynı öfke olduğunu farkettim, onun için sevdim öfkemi.

Birkaç örnek vereyim, siz de hak verirsiniz sanırım.

Yıllarca Rehber Kuran diye naralar atıp, Kızılbaş Türkmen katleden ülkücüleri, Türkler adına Türklük yaparken görünce öfkeleniyorum.

O ülkücüleri gösterip Türklere böğüren solcu, entel, dantel görünce öfkeleniyorum.

Sivas yangını yıldönümünde Kızılbaş kanına bulanmış Nakşi tarikatının Şeyh Said'i Pir Sultan'la eş göstermeye kalkan özgürlükçü görünce öfkeleniyorum.

Sivas'ta yananların kaç tanesinin Dede olduğunu bilmeden, merak bile etmeyip, Şeyhlerle Dedeleri aynı gösteren Cumhuriyetçi görünce öfkeleniyorum.

70 yıldır Menderes'le beraber tarikatları, ülkücüleri besleyip büyüten Nato'yu, Avrupa şirketlerini unutup yobaz iktidarına karşı Avrupa'dan medet bekleyen yazar çizer görünce öfkeleniyorum

Haçlı seferlerinden tanıdığımız Frank krallarının paralı askerleri şövalyelerin Afrika'da, Amerika'da, Uzak Asya'da neler yaptığını, ve halen Irak'ta, Suriye'de, Libya'da neler yapmakta olduklarını, unutan, görmeyen, farketmeyen ama aşk atına şövalye arayan yazar çizer kadın görünce öfkeleniyorum

Öfke listem uzun, hatırladıkça öfkelerim ayağa kalkıyor.

Öfkemi bir kez daha tanıdım ve çok sevdim.

Bu öfke kılı kırk yaran hassasiyetin koruyucu öfkesi.

Bu öfke hepimizin kendi içimizde bir yerlerden vurulduğumuz, zıpkın yediğimiz, yaralandığımız ve kendimize karşı olduğumuzu bile farkedemeyişimize duyulan öfke.

Kaybolan onurumuza sahip çıkamayışımıza duyulan öfke.

Bu öfke aslında ayağa kalkmak.

Bu öfke, buraya kadar demek, daha ileri gidemezsin demek.

Bu öffke, sınırını bilmeyene sınırını göstermek, haddini bilmeyene haddini öğretmek, cehaletini bilmeyene cehaletini göstermek, kibrini bilmeyene kibrini göstermek.

Bu öfke Anaç öfke, bu öke Babai öfke.

Bu öfke herkese lazım.

Bu öfke Gezi'nin öfkesi; dost öfke, kardeş öfke, yoldaş öfke.

Bu öfke özlemini çektiğimiz sevdamızın öfkesi,

Bu öfke sevilmez mi,

aşk ile.