Türkiye, tarihinde hiç olmadığı kadar sarsıcı katliamlarla karşı-karşıya bulunmaktadır. 10 Ekim Ankara katliamının gözler önüne serdiği gerçekleri görmemezlikten gelemeyiz.

Toplumsal güçlerin, 10 Ekim Ankara katliamının arkasından oluşan öfkeyle devletin sorumluluğunu vurgulayan sloganları haykırması,'birçok' kesim tarafından tartışma konusu yapılmak istenmektedir.

Bu serüvene CHP genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'da katılarak, devletin Ankara katliamındaki ve de genel olarak katliamlardaki rolünü, 'önemsemeyen' açıklamalarda bulunmaktadır. Hatta devletin kirli ilişkilerini, 'temize' çıkaracak bir eğiliminde olduğunu ileri  sürersek abartmış olmayız.

Kemal Kılıçdaroğlu, CNN Türk'te katıldığı bir programda, toplumsal güçlerin devleti katil olarak göstermesinden tedirgin olmaktadır. K. Kılıçdaroğu; ''Bu işte asıl sorumlu hükümettir. Çünkü Türkiye'yi yöneten, bürokratları atayan, istihbarat bilgilerini alan hükümettir.  Bunları kim yönetiyor? Bazıları devleti suçluyor. Devlet bir tüzel  kişiliktir. Siyasi partiler devleti yönetmek için gelirler'' bu  açıklamalıyla katliamlarda, devletin sorumluluğunu görmemezlikten  gelmektedir.

Devlet denen nesne nedir?

Devlet denen nesnenin siyasi bilimciler ve filozoflar tarafından  açıklamalarını bir anekdot olarak sunmak isterim. Devleti en iyi  tanımlayanlardan, Alman filozof Friedrich Engels; ''Feodalizmden bu  yana her zaman bütün topluma ait bir kurum olarak görülmüş olan  devlet, aslında her dönemde egemen sınıfın baskı ve denetim aygıtı  olmuştu. Var olan üretim biçiminin ve üretim ilişkilerinin sürmesini  sağlamakla yükümlü olan devlet, sınıflar arası çatışmaları egemen  sınıf lehine sonuçlandırmaya çalışan bir araçtı.'' Bu açıklamalar,  Türkiye Cumhuriyeti devleti ile önemli derecede örtüşmektedir.

Bugün, Türkiye Cumhuriyeti devleti ne yapmaktadır? Nasıl  davranmaktadır? Son dönemde yaşanan katliamlar, toplumsal katmanlar arasında kamplaşmaların yaratılmasında, Türkiye Cumhuriyeti devleti  nasıl konumlanmaktadır. Tabiî ki devlet, demokrasi ile yöneltiyorsa, kendi içinde kuvvetler  ayrılığına uygun olarak konumlanır. Yasama, yürütme, yargı kendi  içinde konumlanarak, ülkeyi yönetmekle, yürütmekle yetkili hükümetler  kurulur ve bakanlar kurulu oluşturulur.

Bakanlar kuruluna bağlı olarak bürokratik atamalar yapılır ve ülke  idare edilmeye çalışılır. Hükümet, devlet otoritesinin işletilmesini  sağlayan bir araçtır. Hükümet sadece devletin beyni olma görevindedir. Devlet, ülkede kendi vatandaşlarının güvenliğini, kendi aralarındaki  hiyeraşik ilişkilerin sağlanması için gereken önemi göstermek durumundadır. Kamu düzeninin, toplumun lehine korunması, toplumun  içindeki birliğin, dengelerin gözetilerek sağlanmasını, ülkedeki genel  toplumsal çıkarların, yaşayan faklılıklar arasında ayırım  gözetmeksizin korunması için, uygun kurum ve kuruluşların  oluşturulmasını sağlamakla yükümlüdür.

Peki, Türkiye Cumhuriyeti Devletini elinde bulunduran hâkim güçlerin  yaptıkları nedir? Tam da, Alman filozof Friedrich Engels'in, ifade ettiği gibi, ''Devlet, aslında her dönemde egemen sınıfın baskı ve denetim aygıtı olmuştu.'' Hayır, böyle, 'değildir' deme şansımız var mı?

Türkiye Cumhuriyeti devleti, AKP devleti olarak şekillenmişken, AKP devletinden, şefaat, 'beklemek' yapılanları, katliamları görmezlikten gelerek, 'devleti' kirli ilişkilerinden, 'muaf' tutmaya çalışmak,  devletin ne olduğunu anlamayan ve anlamak istemeyenlerin, zaafı olarak algılayalım.

Toplumsal güçlerin yaşanılan katliamlar ve olumsuzluklar karşısında,  devlet aygıtını sorumlu tutmaları tesadüfü değildir. Yapılan tercih,  tepkiler yerinde ve gerçekçidir. Koçgiri, Ağrı, Dersim, 6-7 Eylül, 1 Mayıs, Malatya, Maraş, Sivas,  İstanbul Gazi, Ümraniye, 1990 lı yıllarında yaşanan 'faili meçhul' faili devlet olan, burada sayamadığımız birçok katliamların sorumlusu kimdir?

Konya da, Milli maç öncesi, saygı duruşu esnasında, ırkçı faşist davranışın, yaşananların, sorululuğunu, devletin, ırkçı faşist, 'Türk - İslam' sentezine dayanan uygulamalarından ayrı tutmak mümkün mü?

-Roboski de, 34 kişi katledildi, TSK'nin bombardımanına maruz kaldılar.
-Gezi eylemlerinde, 8 genç katledildi.
-Somada, Ermenekte madenci katliamı yaşanmıştır. 300'ü aşkın  madencimiz katledilmiştir
-Diyarbakır bombacısı güvenlik güçlerinin zaafı ile katliam  gerçekleştirmiştir.
-Suruç ta, IŞİD bombacısına göz yumulmuştur. 33 genç katledilmiştir
-Cizire de, cesetler zırhlı araçların arkasına bağlanarak sürüklenmiştir
-Bir kadın gerillanın cesedi çırılçıplak soyularak teşhir edildi.
-Kürt coğrafyasında bombalanmadık alan bırakılmadı.
-Suriye de katliamların altında MİT ve Türk istihbaratının çıktığı alenidir.
-TIR'larla silahlar ve lojistik destek verilmektedir.
-En son Ankara da katliam yaşandı. 105 canımız, barış ve demokrasi  gönüllüsü katledildi. Devlet sorumluluk almıyor.


Sokak'taki insan, emek cephesi ve demokrasi güçleri devleti sorumlu tutukları için, 'katil devlet' diyerek haykırıyor. AKP'yi, devletin  bütünlüğünden ayırt etmek mümkün mü? Katliamların sorumlusu olan devlete ne denir?

Başka ne diyelim? Onu da devleti 'temize' çıkarmak isteyenler düşünsün.

Bir sonraki yazımda buluşmak üzere,

Twitter: AliekberP
Facebook: aliekberpektas

14 Ekim 2015