Nazım usta'nın dediği gibi:

"Sevgilim / bu ayak sesleri, katliam ve gözyaşları arasında / ekmeğimi hürriyetimi ve seni kaybettiğim oldu/ ama gelecek güzel günlere olan inancımı kaybetmedim / hiç bir zaman..." 

Belleğimde böyle kalmış Nazım'ın şiiri. Muhtemelen bir kaç kelimeyi farklı anımsamış ve aktarmışımdır. Şimdi hazreti googol’a bakma zamanım yok. Nazım'ın bu şiiri 1975 - 80 arasında, o kan kırmızı üniversite yıllarında ezbere okuduğum şiirlerden biriydi. “Salkımsöğüt, Akın var, Hoş geldin” gibi şiirleri yanı sıra. 

Şimdilerde "Çocuklara kıyılıyor mezelik diye"...

Ve biz bu kan gözyaşı deryasında kaybettiğimiz değerleri anmayı unutuyoruz.

Bu hafta sevdiğim iki yazar hayatını kaybetti. İyi yaşadılar. Ecelleriyle öldüler. En azından tesellimiz bu. Şimdilerde ülkemizde “ecel” sonucu ölmek bile şans sayılıyor.

Fransız Yazar - filozof Michel Tournier'in en çok sevdiğim romanı "Cuma" idi. Roman, beyaz adamın üstünlüğünü doğal seleksiyon sayan ve ırkçı çağrışımlar yapan Defoe’nin ‘Robinson Crusoe’ adlı romanına alternatif sayılabilecek bir eserdi. Aklımda kalan bir bölümü aktarayım: Cuma'da yazar Robinson’u bir ağaçla seviştirir. Ama günün birinde doğa, sevişmenin orta yerinde, ağacın kovuğunda yaşayan bir örümcek aracılığıyla Robinson’dan intikam alır.

Tournier, Fransa’nın en saygın ödülü olan “Goncourt”a sahipti. Ölümü hakkında ne yazılmış diye Fransız basınına göz attım. Ülkenin en önemli eleştirmenlerinden sayılan Bernard Pivot şöyle demiş: Yarın bana Fransa’nın yaşayan en büyük yazarı kim diye sorarsanız yanıt veremeyeceğim. Zira artık Michel Tornier yok.”

Tahsin Yücel’in ise,  öykü, roman, deneme, anlatı, inceleme, derleme alanında pek çok eseri bulunuyordu. “Yücel, deneme ve romanlarında toplumumuzu derinden okumuş bir bilim ve yazın insanı, eleştirmen kimliğiyle ülkemiz edebiyatında çok özel bir yere sahipti. Türkiye’de "Toplumcu edebiyat"ın ödün vermez yazarlarından biriydi. Tabi bana göre. En çok sevdiğim romanı "Peygamberin Son Beş Günü" oldu. Bu roman ülkemizin bazı çokbilmiş eleştirmenleri tarafından “çok solcu” diye beğenilmemişti.  

 “Peygamberin Son Beş Günü, Tahsin Yücel’in 1992 yılında yayımlanan ve 1993 yılında Orhan Kemal Roman Ödülü’nü kazanmış olan romanının ismi. Kitapta çocukluktan itibaren birlikte büyümüş, ilk gençlik dönemlerini ve üniversite çağlarını birlikte yaşamış, dolayısıyla devrimci dünya görüşünün etkisiyle şekillenen gelecek planlamalarını da birlikte yapmış olan ozan Rahmi Sönmez, nam-ı diğer Peygamber (bu lakap kendisine kitapta önemli yeri olan Matrakçı Maruf tarafından, etkili hitabetine binaen verilmiştir.) ve daha sonra büyük bir kapitaliste dönüşecek olan Fehmi Gülmez’in hikâyeleri anlatılıyor.”( İlker Cumhur, Tahsin Yücel'in gözünden devrim üzerine: Peygamberin son beş günü, 2013, radikal.com.tr)

Yazar Mehmet Eroğlu, Tahsin Yücel’in ölümü hakkında ; "Toplumun ve insanın acısını kendi acısı sayan önemli bir yazarı yitirdik. Keşke Tahsin Yücel için de Ulusal yas tutabilsek, keşke manşet yapabilsek " diye yazarken, eleştirmen Semih Gümüş de "Ben kendimi bildim bileli okurum Tahsin Yücel'i. Tanıdıktan sonra, bunun, yazının çeliğiyle kurulan bir bağa dönüştüğünü de söyleyebilirim. Hem onun benzeri az rastlanan kişiliğinden, hem de yazdıklarının adam gibi öğrencisi olma çabamdan." diye açıklama yaptı.


Edebi - düşünsel düzeyleri - başarıları yanı sıra, Michel Tournier ve Tahsin Yücel, her ikisi de kapitalist barbarlığa, savaşlara, sömürüye karşı kelam etmişti.

Her iki yazarı da sevgiyle anıyorum.

[email protected]