Seçim sonrasında Türkiye’deki muhalif medyada yer alan yorumlar kanımızca “mezarlıktan geçerken ıslık çalmaya” benziyor. Nedense, AKP-Saray-Rejiminin toplumsal tabanının neden hâlâ küçümsenemeyecek büyüklükte olmasının irdelenmesinden ziyade, çoğunlukla Erdoğan’a ve kışkırtıcı söylemlerine odaklanıyor. Böylesi yorumlar ve örneğin Baskın Oran’ın “Yönetemeyecektir; işimiz şimdi başlıyor” başlığını attığı yorumu bizce yanıltıcıdır, seçim sonrasını açıklamaya yeterli değildir. Yurtdışından görebildiğimiz kadarıyla Erdoğan ve başında bulunduğu rejim var olan ve derinleşeceğine kesin gözüyle baktığımız krizleri yönetebilecektir. Hem de uluslararası müttefiklerinin tam desteğini alarak.
Neden böyle düşündüğümüzü şöyle açıklayalım: Bir kere resmi olmayan sonuçların açıklanmasından hemen sonra gelen kutlama mesajları bu düşüncemizi teyit etmektedirler. Kutlama mesajları hem açık hukuksuzlukla elde edilmiş seçim “zaferini” meşrulaştırmaya yaramakta hem de emperyalist çıkarların kollanması için iş birliğinin sağlamlaştırılarak devam ettirileceğini sinyalini vermektedir. Örneğin Scholz hemen Erdoğan’ı tebrik ederek, “önemli ve değerli müttefik” Erdoğan’ı “Doğu Akdeniz ve Karadeniz’deki gelişmeler ile NATO’nun alacağı kararları görüşmek üzere” Berlin’e davet etti.
Savaş aygıtı NATO da benzer yaklaşım sergilemektedir, ki bu sinyalleri NATO ve Almanya’nın AKP-Saray-Rejiminin “hassasiyetlerini” daha çok dikkate alarak bölgedeki yayılmacılık siyasetine ve ülke içerisinde kökleştirilecek açık diktatörlük koşullarına destek çıkma sözü olarak okuyabiliriz. Dahası, Avrupalı emperyalist güçlerin rejime birçok tavizler sunacaklarından, silahlanma iş birliğini genişletip, Türkiye’ye bölgedeki etki alanını genişletebileceği sorumluluklar vererek ve Balkanlar-Kafkaslar-Ortadoğu Üçgeninde belirleyici statü tanıyarak Erdoğan’a prestij kazandıracaklarından hareket edebiliriz. O açıdan Avrupa burjuva medyasında yer alan sözüm ona “Erdoğan karşıtı” yayınlara pek kulak asmamak gerekiyor. Bunlar hükümet ve devlet politikalarını belirleyen ortak çıkarlar kadar önemli değildir.
Neticede AKP-Saray-Rejimi ülkede faşizmi kurumsallaştırırken önüne Avrupa’nın timsah gözyaşlarından başka “engeller” çıkartılmayacaktır. Aksine ekonomik, mali, askeri ve siyasi desteklerini artırarak sunacaklardır. Bilhassa Almanya’da Kürdistanlı ve Türkiyeli devrimci-demokratik kurumların üzerindeki kriminalizasyon baskısının ivme kazanacağını, hatta Erdoğan’ın Berlin ziyareti öncesinde yeni bir tutuklanma furyasıyla karşılaşacağımızı şimdiden öngörebiliriz.
Avrupa rejime sunduğu ve sunacağı desteğin karşılığı olarak Erdoğan’ın Avrupa’nın mülteci sorunundaki beklentilerini karşılamasını ve NATO çizgisini terk etmemesini istiyor. Nihâyetinde Türkiye emperyalist güçler açısından jeopolitik-jeostratejik-jeoekonomik önemi yaşamsal düzeyde olan bir bölgesel güçtür. O nedenle rejimi yanlarında tutmak için destek ve tavizler verecekler, Erdoğan’ın yönetim biçimine, “hassasiyetleri dikkate alma” gerekçesiyle fazlasıyla müsamaha göstereceklerdir.
İşte bu nedenlerden dolayı Kürdistanlı ve Türkiyeli devrimcilerin, sosyalistlerin ve komünistlerin Avrupa’nın burjuva medyasının “Türkiye karşıtı” yorumlarına aldanmamaları gerekmektedir. Açıkçası rejimin salt yurt içindeki faşizan uygulamalarına bakarak, toplumsal kutuplaşma, “ekonomik kriz derinleşecek” veya “Pirus zaferi” söylemlerine sarılarak, şüphesiz son derece zorlu koşulların bizi beklediği yıllar içerisinde muhalefet yapmanın yetersiz kalacağı düşüncesindeyiz. Bilhassa ırkçı-milliyetçi-faşist çoğunluğun oluşturduğu TBMM çatısı altında salt “parlamenter muhalefet” yapmakla yetinmek, teslimiyetle eş anlamı hâle gelecektir.
Avrupa’dan Kürdistanlı ve Türkiyeli devrimcilere, sosyalistlere ve komünistlere akıl verecek değiliz. Ancak uluslararası gelişmeleri ve olasılıkları dikkate alarak, faşizm koşulları altında köstebek misali uğraş vermek zorunda kalacaklarını belirtmek isteriz. Elbette her daim yanlarında ve saflarında olacağımızı da bilmelerini…