Almanya’nın Krefeld Kenti‘nde bulunan DİDF – Dayanışma Derneği bir akşam yemeğinde üyelerine ve dostlarına Nâzım Hikmet’i ve eserlerini tanıtmak için şair olarak beni ve Halk Ozanı Olarak Nedim Şahin’i davet ettiler.

Ad Nâzım Hikmet olunca elbette severek kabullendik ve gittik. İçeri girer girmez oldukça güzel sıcak bir aile ortamıyla karşılaştık, rahatladık.

Nâzım’ın bestelenmiş şiirlerini Nedim Şahin bağlamasının eşliğinde güzel sesiyle söylemek için günlerce hazırlanmıştı.

Etkinliğin ilk konuşmacısı Derneğin yöneticilerinden olan Yusuf Susuzdere yaptı. Nâzım Hikmet‘in yaşamını özetledi. DİDF yöneticilerinden olan Değerli Dostum Hüseyin Avgan da burada Nâzım Hikmet’in yaşadığı savaş yılları ile günümüzde yaşanan şavaşları ve politik durumu sade, anlaşılır bir dille karşılaştırarak özetledi.

O zaman ben Nâzım‘ı nasıl tanıtacaktım?

Elbette Nâzım‘ı anlatan onlarca dilden onlarca kitap yazıldı. Ama böyle bir etkinlikte onu ve şiirini anlatmak için kendim onu nasıl tanıdığımı ve şiirini nasıl sevdiğimi anlatmanın gerektiğine orada, o an karar verdim.

Daha öncede değerli dostum İmdat Ulusoy’un Nâzım Hikmet‘in oğlu Yayıncı Mehmet Fuat‘ın Lektörlüğünü yaptığı “Doğumunun 100. Yıldönümünde Nâzım Hikmet“ kitabında yer alan benim yazımı temel alarak anlatmaya başladım. Şunları söyledim:

Ben halkların kardeşliğini savunan bir savaş karşıtıyım. Benim yaşamımla özdeşen bu kişiliğimi

“Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine” demiş olan sevgili şair Nâzım Hikmet’in hasreti olan sömürüsüz, savaşsız bir dünyayı görme, savunma isteğini içeren şiirlerinin, yazılarının etkisi çok büyüktür. Ne yazık ki onun hasret duyduğu bir dünya yaratılmadı yaratamadık. Onun şiirlerinde özellikle savaş karşıtı şiirlerinde örnekler vermeden, ben Nâzım Hikmet’in kitaplarına nasıl ulaştım, şiirlerinden nasıl etkilendim?

 Ortaokul öğrencisiyken fotoğrafa çok meraklıydım. Okulumuzda gerekli malzeme olmadığı için, ağabeyim yardımda bulundu ve resim öğretmenimizle birlikte okulda güzel bir fotoğraf atölyesi kurduk. Hepimiz sevinçten uçuyorduk.

Okulumuzda bir fotoğraf sergisi açmak için resim öğretmenimizle çalışmaya başladık. Bir gün atölyede çalışma yaparken, öğretmenimiz çantasından bir kitap çıkardı, masanın üstüne koydu ve dışarı çıktı. Kitabın kapağında ki, Nâzım Hikmet’ten Seçme Şiirler" cümlesi gözüme takıldı. Karıştırırken bir şiir ilgimi çekti: 

              "Dünyayı verelim çocuklara hiç değilse bir günlüğüne /

               allı pullu bir balon gibi verelim oynasınlar/ 

              oynasınlar türküler söyleyerek yıldızların arasında / 

              dünyayı çocuklara verelim / 

              kocaman bir elma gibi verelim sıcacık bir ekmek somunu gibi / 

              hiç değilse bir günlüğüne doysunlar / 

              dünyayı çocuklara verelim / 

              bir günlük de olsa öğrensin dünya arkadaşlığını / 

             çocuklar dünyayı alacak ellimizden / 

             ölümsüz ağaçlar dikecekler" 

Bu dizeler beni, benden aldı. Hemen defterime not ettim. Sonra sergi resimlerinin altına Âşık Veysel, Pir Sultan gibi ünlü halk ozanlarının şiirleriyle birlikte Nâzım Hikmet’in de bu şiirini yazdım. Sergi tamamlanınca öğretmenimiz bana, bu şiiri nereden aldığımı sordu. Ben de suçluluk duygusu içinde, hiç yalan söylemedim ve ona her şeyi anlattım. Açık sözlü olduğumdan bana kızmadı ve kitabı bir haftalığına bana ödünç verdi ve kimseye de göstermemi söyledi. 0 günden sonra şiire tutkum daha arttı. Başka şairlerin şiirlerini okumaya başladım.

Bir gün kentimiz Malatya'da kısa adı TIP olan, Türkiye İşçi Partisi'nin bir toplantısı oldu. Parlamento seçimleri öncesindeki bu toplantıya, parti kurucuları ve üyelerinden olan bir çok ünlü kişinin de geleceği duyuruldu. Yazar Yaşar Kemal, gazeteci Çetin Altan, yazar-gazeteci M. Ali Aybar, Behice Boran ve şair Ahmed Arif gibi daha birçok tanınmığ kişi geleceklerdi. Yerel olarak çıkan “Haşhaş Gazetesi’nin iki görevlisi benim de bu toplantıda şiir okumamı istediler. Öğretmenimiz bana, eski dönemden iki şairimize ait iki şiir verdi ve bunlan okumamı söyledi. Ben de o gün kurnazlık yaparak, bunların yerine ezbere bildiğim Näzım Hikmet'in, önce Nâzım‘dan bu dizeleri

„Annelerin ninnilerinden

spikerin okuduğu habere kadar,

yürekte, kitapta ve sokakta yenebilmek yalanı,

anlamak, sevgilim, o, bir müthiş bahtiyarlık,

anlamak gideni ve gelmekte olanı.“

Ardından”Davet"ve “Bir Hazin Hürriyet" şiirini okudum. Ben şiiri okumaya başladığımda, öğretmenimizin kafasını iki elinin arasına alıp sinirlendiğini gördüm. Fakat şiir okumam biter bitmez salon alkıştan çınlıyordu. Öğretmenim birden kendine geldi ve o da alkışlamaya başladı. Toplantı sonunda, bana şiir okuma olanağı yaratan gazetecilerin yardımıyla, gelen ünlü konuklarla tanıştım. Bana ilk sorulan, “Näzım Hikmet'in şiirlerini nereden aldın?” oldu. Ben de öğretmenimden aldığımı ve ne Malatya'da ne yakın illerden Elazığ ve Adana'daki kitapçılarda olmadığını söyledim. Ünlü kadın politikacı Behice Boran yanındakilere adresimi almalarını söyledi. Ünlü politikacı M. Ali Aybar da cebinden bir dolmakalem çıkardı bana hediye etti.

 Aradan belli bir süre geçtikten sonra, o ünlü konuklarımızdan sürpriz bir paket aldım. İçinde Nâzım Hikmet'in hangi yayınevinde basıldığı belli olmayan şiir kitaplarıyla birlikte, diğer Türk yazarlarından ve bazı yabancı yazarların öykü ve romanlarını bana hediye olarak göndermişlerdi. Bunlara çok sevinmiştim. En çok da Yaşar Kemal'in ünlü romanı İnce Memed'e çok sevinmiştim. Büyük ağabeyimin bakkal dükkânında ara  sıra ona yardım ediyordum. 0 yokken, yüksek sesle şiir okurdum bazı ilgilenen müşterilere. Ağabeyim de beni suçüstü yakalayıp, “Sen galiba peynir, çay, şeker, ekmek değil gelen müşterilere şiir satıyorsun" diye bana takılırdı.

İleriki yıllarda fotoğraf sanatçısı İbrahim Demirel, ilik kez Türkiye'de Türkiye'nin çeşitli yörelerinden çekilmiş fotoğrafların altına Nâzım Hikmet şiirlerini yazarak postakartı (kartpostal), poster ve takvim olarak yayımladı. Bunlar çok tutuldu ve yaygınlaştı.

0 dönemlerde Nâzım Hikmet'in değil kitapları, kısa şiirlerinin yer aldığı bu kartlar ve takvimler bile polis aramalarında suç unsuru olarak geçerliydi. Turan emeksiz’den sonra Türkiyede oldürülen ilk devrimci öğrenci genç Niyazi Tekindi, Yakın köylümüz malatyada , komşumuzi arkadaşımızdı. Onun cenazesinde Nâzım Hikmet’in şiirlerini okuduğum için tutuklandım, Birçok kez Nâzım’ın şiirleri ve kitapları için gözaltına alındım, tutuklandım.

 Daha sonraları Almanya'da sevgili öğretmenimiz Fakir Baykurt bizleri Nâzım’ın eşi Vera Tulyakova ile tanıştırdı. O Almanyaya geldiğinde bizde kalmakta ve Nâzım Hikmet’i anlatmaktan büyük zevk alırdı. İbrahim Demirel’in yayınladığı Kartpostalları ve takvimleri, Nâzım’ın eşi Vera Tulyakova'ya armağan olarak verdim, çok duygulandı, çok sevindi ve bunları Nâzım’a ait olan odaya koyacağını söyledi.

 Almanya'daki yaşantım içinde, Nâzım Hikmet'le ilgili hiç unutamadığım bir başka anıyı, Esen’deki bir sergide yaşadım. Ünlü ressamımız Abidin Dino’nun bir resim sergisi vardı. 0 gün orada ünlü yazarımız Fakir Baykurt da bulunuyordu. Nâzım Hikmet'in, Abidin Dino için yazdığı ünlü şiiri kastederek,“Sen mutluluğun resmini yapabilir misin, Abidin?“ diye Nâzım soru yöneltti mi? Yönelttiyse bu resmi yapabildin mi?” diyerek herkesin merak ettiği soruyu sordu. Nâzım’ın can dostu Abidin Dino bu kendisine sık sık sorulduğunu ve bundan da mutluluk duyduğunu belirterek söyle konuştu: 

,,0, Nâzım’ın nazirelerinden, esprilerinden biriydi. Nâzım da bilirdi ki, mutluluğun resmine ne kâğıt, ne boya, ne kalem yeter; ne de benim gücüm ve ömrüm yeter. Ama o dünya insanını mutlu görmek istiyordu. Çocuklara güzel bir dünya bırakmamızı istiyordu. Bunu bugün ne kadar başarıyoruz? Asil sorun bu...“

Başka bir şey Köln’de Nâzım Hikmet’in 90 Yaş günü kutlandı açılış konuşmasını Fakir Baykurt yaptı, Vera ile Fakir hoca için o etkinliğin fotoğraflarını ben çektim. Vra Bahıce Boranın yanında oturuyordu ben yanlarına vardığımda Bahice hanım Molla daha ortaokuldayken Nâzımın şiirlerinı bağıra bağıra okuyordu“ dediç Veya Biliyorum dedi başımı okşadı.

O etkinlikten sonra Müzisyen Melike Demirağ ile Şanar Yurtatapan‘ın evine gittik orada’da Nâzım‘ın Kız kardeşi Melda Koyuncu bize Nâzım’ı ve Ceza Evi ziyaretlerini anlattı.

 

Nâzım Hikmet'i sevmeyen ve bir zamanlar vatan haini diyenler de artık onun büyük bir şair olduğunu kabul ediyorlar. Onun şiirlerini önemli toplantılarda okuyorlar. Onu hapse atanlar, kötüleyenler unutulup gittiler. Ama Nâzım Hikmet hâlâ yaşıyor ve ebediyen de yaşayacak ve hiç unutulmayacak.

Nâzım Hikmet'in şiirlerini okuyan değişik ülkelerden gençler farklı dilleri, kültürleri sevmeye, halkları sevmeye başlıyor. Doğayı, dünyayı seviyor ve barışı savunanların arasında yerini alıyor.

 Gelin çocuklarımıza Nâzım’dan şiirler okuyalım... Barışı, dünyamızı, doğayı ve insanları sevsinler. Çünkü gelecek onların elinde olacak

Bu konuşmadan sonra ben Nâzım Hikmet’en şiirlerinden okudum. Ozan Nedim Şahin bağlamasıyla eşlik etti be bestelenen şiirlerini bu etkinlikte olanlar hepsi birlikte söylediler.

Sonuç olark Krefeld’de DİDF Dayanışma Derneği‘nde çok sıcak bir aile ortamı yaşadık. Tüm insanlarımızın özelliklede gençlerimizin, çocuklarımızın böylesine sevgi dolu, bir birini destekleyen farklı generatsiyonların birinin ötekisinin brikiminden yararlandığı ortamlara ihtiyacı var. Dileğim odur ki bu tür etkinlikler tüm Avrupa'da yaygınlık kazansın. DİDF Krefeld Derneğini örnek alsınlar...

Yazıya Nâzım ile başladık yine Nâzım bir dörtlüğü ile bitirelim:

“Daha gün o gün değil, derlenip dürülmesin bayraklar.

Dinleyin, duyduğunuz çakalların ulumasıdır.

Safları sıklaştırın çocuklar,

bu kavga faşizme karşı, bu kavga hürriyet kavgasıdır.“

02.Haziran 2018