Laz olmayıp da, Laz fıkrası anlatanlardan hiç haz almam doğrusu. Irkçı ve aşağılayıcı fıkralardan bahsetmiyorum, kıssadan hisse çıkaran fıkraları, fıkraya konu olanlar anlatmalıdır ki, özelliği, orijinalliği kaybolmasın. Ardeşen’liyim. Lazona’nın en eski yerleşim bölgelerinden olan Dutxe’li Koçiva sülalesinden. Yani Lazım ve Laz fıkralarını iyi anlatmakla övünürüm. Bari bunca laftan sonra bir fıkra anlatayım:
Temel’in arkadaşı Hacı Salih çok muzipmiş. Bir o kadar da boşboğaz. Kahvede otururlarken, Temel’e dönerek: »Ula Temel« demiş, »pigün eleceksin, seni ha buraya gömeceğuz. Mezarında otlar, çiçekler bitecek. Fadime xalanın inekleri gelip onları bicuzel yiyecek, tezeklerinu da mezarına pırakacaklar. Pen de geleceğum, tezeğe pakup pakup, diyeceğum ki: ›Ula Temel, amma değişmişsun ha!‹« diyerek basmış kahkahayı.
E Temel allta kalır mı, hemen atılmış: »Ula Salih, sen da pigün eleceksin. Seni da ha buraya gömecekler. Senin da mezarında otlar, çiçekler bitecek. Pirisinun ineğu gelecek o çiçekleri yiyecek, mezarinun üstine picuzel tezeğini pırakacak.Ha penda pakacağum o tezeğe ve diyeceğum ki: ›Ula Salih, haciydun, maciydun amma, vallahi hiç değişmemişsun!‹«.
Son günlerde Taraf gazetesi yazarlarından Halil Berktay’ın 1 Mayıs 1977 ile ilgili söyledikleri üzerine yürütülen tartışmaları izleyince, aklıma nedense bu fıkra geldi.
Yahu, doğa kuralı mıdır nedir, nedense dünyanın heryerinde aynıdır: Bir zamanlar solun en radikal kesimlerinde radikal radikal yer alıp, sonra »tövbe« edip burjuva demokrasisini keşfedenler, her fırsatta solun »ah ne kadar kötü, değişmez, dogmatik« olduğundan ve »ah ne kadar demokratik, innovatif, eşitlikçi hükümetlerden« dem vururlar.
Buyrun bakın; Almanya’daki 68-Kuşağı’nın kimi temsilcisine. Örneğin Yeşil politikacılar Joseph Fischer veya Jürgen Trittin’i ele alalım. Bir zamanların barikatçıları, bugünün savaş kışkırtıcıları olarak, muhafazakârları bile sağdan geçtiler. Evet hâlâ solcudurlar, ama neoliberal cephenin »sol« kanadıdırlar. Ve her defasında da sosyalistlere saldırır, »yenilikçi« olamamakla suçlarlar.
Hoş, diyeceksiniz ki, »solun hiç mi günahı yok«. Elbette, hem de ne kadar. Ta o iki ihtiyarın, Marx ile Bakunin’in kavgalarından günümüze solun günahları hiç bitmedi ki. Solun tarihi, sol içi şiddetten, sosyalizm adına işlenen cinayetlere, amaç için her şey mübahtan, »parti her zaman haklıdır«a alabildiğince olumsuz örnekle doludur.
Bir kere bunlar bilinmeyen şeyler değil. Kaldı ki, ikincisi, solun kendisi bizzat kendi tarihini eleştirmektedir. Solun tarihi ile ilgili yüklü bir külliyat var. Ama, üçüncüsü, solcuların hataları, kapitalizm eleştirisini, sosyalist idealleri haksız kılmaz.
Diğer taraftan da tarihin bittiğini ilân edip, solun tarihsel hatalarını özgürlük, barış, gerçek demokrasi ve sosyal adalet istemlerini diskredite edebilmek için kullanan burjuva ideologları ve medyası var. Onlar bile kriz dönemlerinde Marx’ın kapitalizm tahlilinin haklılığına vurgu yaparlar.
Amma velakin, burjuvazi ile sözüm ona »eski solcular« arasında da önemli bir fark var: Burjuvazi, solun tüm zayıflığına, kimi ülkelerdeki marjinalliğine rağmen, »insanı köleleştiren, hor gören, aşağılayan tüm koşulları alaşağı etmeye« yönelik kategorik emrin ve »her ferdin özgürlüğünün, toplumun bütününün özgürlüğünün önkoşulu olduğu« bir geleceğin hâlâ halk kitleleri için ne denli çekici olduğunu çok iyi bilir. »Eski solcular« da eskiden diğer fraksiyonlara yaptıklarını, bugün solun bütününe yöneltirler.
Biz dinozor (!) sosyalistler ise, kapitalist devletin suçlarını sola yıkmaya çalışan ve burjuvazinin kedi masasından başka bir yerde yer almayanların, bırakın burjuva olabilmeyi, burjuva kültüründen dahi bir nebze pay alamamış olduklarını, kustukları nefretten biliriz.
Evet, 1 Mayıs 1977’nin hesabı sorulmalı, sorumlular adalet önüne çıkartılmalıdır. Ama hesap sormak da bir erdem gerektirir. Dün Roboski’de, hukukdışı tutuklamalarda, kirli savaş yöntemlerinde susanlarda bu erdem olabilir mi, işte o şüphelidir.
Ama çime konuşayrum, hiç değişmemuşlar çi. Tün ne ise, ha bucün de aynidurlar. Anlatabildim mu? 5 Mayıs 2012