İslamcı faşistler, katliam ve cinayet çağrılarını artık Kuran'daki ayetlere göre yapıyor.

En son Menzilci ve GATA'dan atılma bir doktorun, tutuklanan HDP'liler için; "Allah'ın yasaları uygulansaydı, hiç birinin yaşamaması gerekirdi...!" türünden açıklama yapması da buna bir örnektir.

Allah ve Kuran maskeli faşist terör, Türkiye gibi ülkelerde çok kısa zamanda, çok geniş taraftar bulma şansına sahip, bunu da biliyorlar çünkü 1400 yıllık derin kökleri olan İslam'da yapılan bütün savaş ve katliamlarda "Allah için savaş" yalanı hep tutmuştur.

AKP çetesi ve onun arka bahçesindeki tarikatlarda bunu bildiklerinden, kitlelerini kandırma ve arkalarına takmak için bu yalana başvuruyorlar, gelecekte de bu yalana başvurmayı sürdüreceklerdir.

Hitler, ideolojik olarak ırkçılığı öne çıkarmış, kiliseyi de buna yedeklemişti. Türkiye'de ise faşizmin ideolojisi AKP ile İslam olmuş, ırkçılık, milliyetçilik buna yedeklenmiştir.

Irkçılığın ikinci plana düşmesi, günümüz dünyasında ırkçılığın artık insanlık nezdinde ahlaki ve vicdani olarak savunulacak bir yanı kalmadığı nedeniyledir. Hitler faşizminin insanlık dışı vahşeti hala hafızalardaki tazeliğini korurken, bunun tekrarlanması yolunda ilerleyen yeni faşist oluşumlar, bu yüzden biçim ve taktik değişikliği yapmak zorunda kalmışlardır.

Kendisi de bal gibi faşist olan AKP ve onun tepedeki diktatör bozuntusu Tayyip'i, CHP gibi muhaliflerine dahi faşist diyebilmektedir. Adam, faşist olmasına rağmen faşizme karşı olan solculara faşist diyebiliyor ve sanki kendisi faşist değilmiş gibi, kitleleri yanıltmaya çalışıyor, buradaki zorunlu maske değişikliğini de 'Din' ile yapıyor.

Hem hazır, hem de etkili bir ideoloji olarak din, Türkiye dahil İslam ülkelerinde faşist hareketlerin kullandığı yeni ideolojiye dönüşüyor. Kuran'da, Hitler'in meşhur 'Kavgam' gibi başucu kitabı olarak halkın yönetilmesinde bir Anayasa imiş gibi halka dayatılıyor.

Kimi solcuların saf bir şekilde, ''Halkın dini inançlarına dokunmamak gerekir'' türünden yaklaşımları ve dinin toplumu her gün zehirleyen, uyutan, uyuşturan etkilerini görmezden gelmeleri, dinci faşizmin önünü açan vahim bir hatadır. Dindar insanlara saygı duymak ayrı bir şey, dinci yobazların zorbalığına karşı çıkmak ayrı bir şeydir.

Barışı, kardeşliği, adaleti, yardımlaşmayı, vicdanı ve ahlakı kendi dinsel inançlarının temeli yapan veya dini böyle yorumlayan dindarlara elbette saygı duyulmalı. Yine de bu, dinlerin tarihsel olarak nasıl ortaya çıktıklarını ve toplumsal yaşamı düzenlemede, yönetmede ve baskı altına almada, kimlerin elinde ve ne şekilde tehlikeli olabildiğini, insanlığı birbirine düşürmek konusunda dünyaya nasıl zararlar verebildiğini de göstermeye engel değil, olmamalıdır ve buna karşı amansız bir ideolojik mücadele verilmelidir.

Yoksa, kendini hergün yineleyen ve tazeleyen dinsel faaliyetlerin, milyonlarca insanı zehirlemesi ve nesilden nesile uyanık din tüccarlarının elinde, 'Tekbir' çeken katiller ordusuna dönüşmesi her zaman kaçınılmaz olacaktır.