“Fakir bebeğin içemediği sütü,
zenginin köpeği içiyorsa bana adaletten bahsetmeyin”
(Paul Samuelson)
Ülkemizdeki fakirleşme oranı gün geçtikçe artmaktadır. 2020 verilerinde, devlet yardımı alanların sayısı 4.4 milyon iken, 2022 yılında 27 milyon kişiye çıkmıştır. Keza, 2002'de sosyal yardımların merkezi bütçe içindeki payı, yüzde 1,19 iken, bu oran 2020'de yüzde 5,76'ya; aynı dönemlerde 1,3 milyar lira olan sosyal yardım harcamaları, 69,3 milyar liraya yükselmiştir.
Ne gariptir ki, mevcut iktidar sosyal yardım alanların oranının arttığını övünerek açıklamaktadır. On milyonlarca insanımızın yardıma muhtaç hale getirildiğinin övgü malzemesi olarak kullanılması dünyada tek örnektir.
Hazine ve Maliye Bakanı N.Nebati, Avrupalı meslektaşı ile sohbetinde, “Sen yüzde 10 enflasyonla sokağa çıkamıyorsun. Ama ben yüzde 80 enflasyonla sokakta rahat rahat yürüyorum” demiştir. Bu açıklaması ile bir yandan yüksek enflasyon oranını açıkladığı gibi, aynı zamanda toplumla dalga geçercesine, insanlarımızı duyarsız olarak göstermektedir. Oysa, bilinen gerçek şu ki, AKP'liler artık sokağa çıkabilecek durumda değillerdir. İktidar üyeleri insanların arasına sayısız korumalar eşliğinde çıkıp, fotoğraflarda poz verip ortadan toz olmaktalar. İşte bu acı tablonun yaşandığı sırada, Diyanet İşleri Başkanlığı fiyatları tayin edenin Allah olduğunu açıklayınca, “işimiz Allah'a kaldı” demek zorunda kaldık.
“Konuyla ilgili olarak Allah resulü, fiyatlar artmaya başladığında kendisinden bu duruma müdahale etmesi istendiğinde şöyle buyurmuştur, ‘Şüphe yok ki fiyatları tayin eden, darlık ve bolluk veren, rızıklandıran ancak Allah’tır.”
Diyanet İşleri Başkanlığı mevcut iktidarın baş destekçisi kurumlardan biridir. Aynı zamanda, toplumu cahilleştirme sürecinde ön planda kullanılan maşalardandır. Ancak, cahilleştirme ve yoksullaştırma sürecinde kullanılan tek kurum Diyanet değildir. TÜİK de bu süreçte kullanılan kurumlardan biridir.
TÜİK, gerçek enflasyon oranını gizleme misyonunu üstlenmiştir. Enflasyon oranını Saray'ın istekleri oranında göstererek, zengin/yoksul uçurumunun derinleştirilmesine hizmet etmektedir. İktidarın önünü kesmeye çalıştığı ENAG, Temmuz ayında yıllık enflasyon oranı yüzde 176 olduğunu açıkladı. Ha keza, iktidar yanlısı Türk-İş, yoksulluk sınırı 22 bin 279 lira açıklamasını yaptı. Kaldı ki, bu rakam da gerçeklerin gerisindedir.
İktidar enflasyonun sebebinin kendileri olmadığı, dış baskılar sonucu yaratıldığı yalanlarından medet umuyor. Enflasyon sorumluluğunu Allah'a yükleyerek, bütün olumsuzlukları dış mihraklara ve muhalefete yamayarak içinde bulunduğu çıkmazı aşma çabasında. Ne var ki, içinde bulunduğu çıkmazdan dolayı giderek biraz daha fütursuzlaşan iktidar inandırıcılığını yitirmektedir.
Miguel D.Lewis, kapitalist sistemin dine ne kadar muhtaç olduğunu şöyle ifade etmektedir:
“Kapitalizm dindir. Bankalar kilise, bankacılar rahip, zenginlik cennet, fakirlik cehennem, zenginler aziz, fakirler günahkar, mülkiyet kutsaldır. Para ise Tanrı.”
Ekonomik krizin çöküşü derinleştirdiği ortamda, “işimizin Allah'a kaldığı” yetmezmiş gibi, KPSS sınav yolsuzluğu gündemi belirledi. Yolsuzluklara karşıyız sloganlarıyla oy alanlar, vazgeçemedikleri yolsuzluklarla, liyakatsizliği derinleştirerek, devlet kademelerindeki kadrolaşmayı pekiştirmektedir. Bu yolsuzlukları bir dönem Fetullahçı cemaat eliyle yaptırdılar. YÖK ve ÖSYM'nin organizasyonu içinde; Adli/İdari Yargı, ALES, DGS, YDS, Kaymakam Adaylığı, İşyeri Hekimliği ve İş Güvenliği Uzmanlığı, KPSS, TUS, YDS... gibi tüm sınavlarda cevap anahtarları yandaş kesimlere dağıtıldı.
ÖSYM'nin başına 29 Mart 2011’de getirilen “intihalci” Prof.Ali Demir döneminde söz konusu yolsuzluklar ayyuka çıktı. “İntihalci” olduğu halde, her nasılsa profesör yapılan Ali Demir İTÜ Makine'de sınıf arkadaşımdı. Daha sonraları Fetullahçı olduğu söylenerek soruşturma açılan Ali Demir sorgusunda, 2002'den itibaren bütün sınavlarda yolsuzluk yapıldığı ifadesini vermiştir.
Sınav yolsuzlukları da yeterli görülmemiş olmalı ki, sınavlardan en yüksek puanı alanlar bile, eğer yandaşları değilse, yasadışı “mülakat”larda elendiler.
Bu arada şunu da belirtmeliyiz. KPSS skandalından sonra ÖSYM Başkanlığı'na atanan Bayram Ali Ersoy İsmailağa cemaatindendir. AKP, geçmişteki Fetullahçı birlikteliğini, bugünlerde İsmailağa, Menzil gibi cemaatler ile yapmaktadır. Devletin üst kademelerine bu kez işbirliği yaptıkları diğer cemaatlerin elemanları getirilerek kadrolaştırılmaktadır.
Yirmi yıllık iktidarları döneminde devleti şekillendirenler, 2023 seçimlerini her ne pahasına olursa olsun kazanmanın hesaplarını yapmaktadır. Planlı biçimde sürdürdükleri bu programlarını yürütürken çürüme tüm kurum ve kuruluşlara nüksetti.
“Yoksulluğu azaltmadan zenginliği arttıran ve suç işleme bakımından,sayılardan daha hızlı artış gösteren bir toplumsal sistemin özünde çürümüş birşeylerin olması gerekir.” (K.Marx)
Bir toplum yoksulluğu sinesine çekerek üstesinden gelebilir. Ancak, devletin ve toplumun çürümesi, başedilmesi çok zor olan bir sıkıntıdır. Yirmi yıllık iktidarın yarattığı çürüme gizlenemeyecek boyuta ulaşmıştır, çıplak gözle görülmektedir. Çürümenin boyutu ölümcül düzeydedir. Çürüme süreci, sistemi derin ölçüde yıpratarak yıkılma noktasına taşımaktadır. Çünkü, çürü(tül)mekte olanların ayakta durması mümkün olmayacağı için, mecburen yıkılacaktır.
Yeter ki, değişim/dönüşüm isteyenler sistemin yıkılması sürecine uygun politikalar üreterek, sınıf mücadelesinin gerekliliklerini yerine getirsin...