Zamanında çok satan günlük ulusal gazetelerin birinde önemli bir kampanya başlatılmıştı. Reklamı olsun diye değinilmese bile, bu kampanyaya Alman hükümetinin ve geleceği gören ama her zaman öylelerine denk gelinmeyen politikacılarının da destek verdiklerine sevinerek şahit olmuştuk. “Her eve bir roman” yine böylesi büyük bir kampanyanın hem adı, hem de başlangıcı olabilir. Hatta buna üyelerinin kültürel gelişimini tüzüklerine büyük harflerle yazmış olan sivil toplum kuruluşları öncülük dahi edebilirler. Okunmamaktan, kapanmaktan, tıklanmamaktan yakınanlar, hem aynı dilde hayatta kalmaya çalışıp hem de onun canlı, diri ve yaşanılır kalması için hiçbir şey yapmayanlar, şikayet etmekte, yakınmakta yersiz ve haksızlar. Okumayı ancak okuyanlar teşvik ederler, bu işin reklamını yapıp hava atanlar değil.

Okunmak isteyen okumak zorunda. İyi bir yazar, ister gazeteci, ister edebiyatçı, sanatçı, sporcu, biliminsanı, kısaca yazıyla ilgili hangi alanda çalışıyorsa o'cu biri her şeyden önce iyi bir okuyucu olmak zorundadır. Hem de iyi bir roman okuru. Roman okumanın ayrıcalıklarını her ne kadar tartışmak abes de olsa hatırlatıp genel hatlarıyla değinmekte fayda olabilir. Roman okumak hayal gücümüzü geliştirir, bizi günlük hayatın sorunlarından bir an için dahi olsa uzaklaştırabilir, sayısız öğretici ögelerle yüklüdür. Tüm bunların dışında ufkumuzu açar, yaratıcı ve üretken yanlarımızı geliştirmesinin yanısıra sistematik olarak yapısal anlayış, bütünsel kavrayış, eleştirel yaklaşım ve sorgulamayı öğretir.

Romanı anlayan hayatı da anlar. Onun zorluklarına karşı yere sağlam basar, duruşu esnek olsa da yalpalamaz, güçlü olur. Sıradanlıktan bizi ancak roman uzaklaştırır. Uzmanlaştırır, bilgeleştirir, günlük hayatın engellerinde bizlere yol yordam gösterir. Zihinsel ve yazınsal altyapısı sağlam olanların daha mutlu olup olmadıkları tam olarak bilinmese de, sorunlarla baş etme konusunda işlerinin daha kolay olduğu bilinir.

Roman burjuvazinin ilerici ve hatta devrimci olduğu tarihsel evrelerde bilerek veya bilmeyerek insalığa hediye ettiği en değerli hediyedir. Zamanla bir tek yüksek tabakanın değil orta tabakanın da bu lezzetten tad almaya başaladığı malum. Göçmenler arasında henüz kalın kitapların yeteri kadar benimsenip yer edinememesini, onların sınıfsal ve kültürel altyapılarından ayrı ele alamayız. Hala kitabın içeriği yerine inceliğini veya kalınlığını konuşan bir camiayla karşı karşıyayız. Daha ne yazıldığına bakmadan bir dahaki kitabı laf olsun torba dolsun diye soranların en gelişmişleri bile, kitabınızı nereden bulabilirim diye sorabiliyor. Kitabın kitapçılarda satıldığı fikrine uzak ve yabancı bir topluluğun değil tuğla kalınlığındaki romanları, günlük herhangi bir gazeteyi okuması bile neredeyse mucize. Hele bir de para verip kitap satın alınması fikrine, hala tüyleri diken diken olarak bakanların sayısı maalesef hala çoğunlukta.

Genel görüntü ne kadar sancı verici olsa bile umutlu olmak zorunluluk. Zira roman okumakla insanlar yazarına bir iyilik etmiş olmuyorlar. Aksine kendi kendilerine iyilik ediyorlar, aydınlanıyorlar, bilinçleniyorlar. Siyasi misiniz alın size yığınla kavga romanı, aşık mısınız aşk romanları o kadar çok ki, Hak'ı, gerçeği, kendinizi mi arıyorsunuz, o kadar yapıt okunmayı bekliyor, polisiye mi seviyorsunuz, yoksa casusluk romanlarına mı meraklısınız, külliyat sandığınızdan da yüklü. Tarih, felsefe, kadın, çocuk ve gençlik edebiyatı, sanat kısaca ilgi alanınıza ne giriyorsa, hangi konuyla haşır neşirseniz salt o konuya hitap eden sayısız eser mevcut. Kolları sıvamak okurun görevi.

Kitabın illlegal örgüt aracı, gizli bir dökümanmış gibi suçlu masalarında teşhir edildiği, gariban gazetecilerinde cömertçe denklaşörlerine aval aval basarak haber yaptıkları, sayısız eserlerin toplatıldığı, yasaklandığı düne kadar malum, insanlık tarihinde en çok kitabın yakıldığı bir ülkenin okurları olarak kitapları, bize öğrettikleri için, onlara olan minnet borcumuzu ödemek için dahi olsa okumak namus borcu gibi bir şey. Romanın girmediği eve uyuşturucu girer, hırsızlık, adi bir hayat, bolca sömürü, eziklik ve dışlanmışlık, en çok da cehalet girer. Gelin buna izin vermeyelim.

10.04.2013