“Hangi dağ efkârlıysa ordayız,

Perişan edilen her şey bizimdir.

Yağmur oluyoruz hangi ırmak kurusa,

Gülüşümüz çocuk,

Adımız eşkıyaya çıkmıştır bizim.”[1]

Hüseyin Demir’in, ‘Baktıkça Derinleşen Bir Fotoğraf Karesi 1955-1980 Yılları ve Hekimhan: Maden Dağı Dumandır’[2] başlıklı çalışmasını; “Çocukluğum köyde, gençliğim şehirlerarası dolaşıp, iş bulup çalışacağım bir ‘yurt’ aramakla geçti. O yüzden olacak ki en iyi bildiğim şeylerin başında gelir, ömürlerini yollara baka baka tüketen dinlenme tesislerindeki mola yerlerinin dramı…” (s.2) satırlarıyla müsemma yapıtını okumak beni, bir kez daha maden işçilerinin ve devrimcilerin mücadelesi üzerine düşünmeye sevk etti.

Jack London’ın, “Ben işçi sınıfı içinde doğdum. Coşku, hırs ve ülkü denen şeyleri çok genç yaşlarda keşfettim,” sözünü anımsatan yaşamıyla Hüseyin Demir de Hekimhan yerelinde kapitalist maden işçiliği ve devrimci mücadele gerçeğiyle doğrudan ilintilidir.

Malum üzere ‘Kapital’de sermayeyi “ölü emek” olarak tarif eden Karl Marx, onun ancak vampir gibi canlı emeği emmekle yaşayabileceğine dikkat çeker.

Yine İngiliz sanayiini “çocuk kanı da dâhil kan emmeden yaşayamayan vampir”e benzeten Karl Marx, Fenike inancında uğruna çocukların kurban edildiği söylenen mitolojik tanrı Moloch ile sermayeyi bağdaştırıp, sermayenin söz konusu gaddar tanrıya bile rahmet okuttuğunu vurgular.

Nihayet Karl Marx, “Ve onların mülksüzleştirilmesinin öyküsü, insanlık tarihine kandan ve ateşten harflerle yazılmıştır,” satırlarıyla kapitalizmin tarih sahnesine çıkmasını da bir zulüm olarak anlatır.

Gerçekten de sermayeye ilişkin hangi anlatıya başvurursak başvuralım, karşımıza kanla, vahşetle ve tarifsiz acılarla dolu bir tablo çıkacaktır. Özellikle de madenlerde ve Friedrich Engels’in, “Kömür ocağı, birçok dehşet verici felaketin sahnesidir ve o felaketler de doğrudan doğruya burjuvazinin bencilliğinden ileri gelir,” ifadesindeki üzere.

Kolay mı? “Madenler sömürü düzeninin aynası”yken;[3] “Kömürün kârı patrona, karası emekçiye”[4] aittir!

Ve onlar maden ocaklarının girişindeki “Allah Korusun” ibaresine ya da azize Barbara’ya “emanet” edilmişlerdir. Malum hikâye, III. ya da IV. yüzyılda Roma İmparatorluğu dönemine kadar gider. Hıristiyanlığı kabul ettiği için babasından baskı ve şiddet gören bir kadının, Barbara’nın öyküsü aynı olsa da yaşanan mekân farklılık gösterir. Öyküde Antakya, Toskana, Roma’nın yanı sıra Nicomedia (İzmit) öne çıkar. Babasından ve kendisine âşık olan yargıçtan gördüğü şiddet sonucu sığındığı madende yaralarının hemen kapanması Barbara’yı azize yap(mış). Böyle bir azizenin koruyuculuğuna gereksinim duyan, tehlikeli işlerde hayatını kazanan meslek grupları Azize Barbara’ya emanet edilir(miş).

Dünyanın en zor mesleğidir maden ve kömür işçiliği. Yerin yüzlerce metre altından kömür çıkarmak için girdikleri ocaklarda her an ölüm ile burun burunadır eli yüzü kömür karasına belenmiş maden emekçileri.

Ayrıca da yoksulluğa mahkûm edilmişlerdir: “Sayıştay denetçileri, Türkiye Taşkömürü Kurumu’na bağlı maden ocaklarında çalışan madencilerin borç batağında olduğunu tespit etti. Madencilerin milyonlarca TL’yi bulan icra takibi dosyası olduğu ve borç kesintileri nedeniyle ellerine ‘neredeyse hiç para geçmediği’ belirtildi. 327 madencinin 21 milyon TL borcu var,”[5] haberindeki üzere.

Orhan Veli’nin, “Yüz karası değil, kömür karası./ Böyle kazanılır ekmek parası” diye tanımladığı maden işçiliği, kömür işçiliği en zor, zor olduğu kadar saygı duyulması gereken mesleklerin başında gelir. Ocaktaki grizu patlamasından ya da yangından göçük altında kalarak yaşamlarını yitirmeleri veya sakat kalmaları kapitalizm koşullarında maden işçilerinin “yazgısı”dır adeta...

İş bu nedenle işçi sınıfının en radikal kesimi madencilerdir. Sadece coğrafyamızda değil, tüm dünyada maden işçileri, metal işçileriyle birlikte işçi sınıfın en diri, mücadele geleneği en yüksek ve en radikal kesimidir.

DEVRİMCİ MÜCADELE

Yazarın Hekimhan madenlerindeki büyük grevle bağıntılı devrimci mücadeleye ilişin bilgi ve gözlemleri oldukça önemli ve öğreticidir.

Örneğin “Devrim düşlerinin soğuk kış gecelerinden, teneke soba başlarından dışarıya; sokaklara, caddelere, meydanlara taşındığı yıllardır.” (s.42)

 “1960’lı yılların ikinci yarısından itibaren Türkiye’nin mücadelelerle dolu tarihine antiemperyalist kitle eylemleri damgasını vurur.” (s.51)

 “68’li yıllara gelindiğinde, dünyayı sarsan özgürlük rüzgârlarıyla birlikte daha önceki süreçlerden farklı olarak öğrenci çatışmaları lokal kavgalar boyutundan çıkmış, ‘silah kullanımı’ çatışmalarda aktif rol oynamaya başlamıştır.” (s.29)

Malatya’da devrimci mücadeleleri “Haşhaş mitingiyle başlayan yeni süreç 12 Eylül askeri darbesine kadar devam edecektir,” (s.56) ifadelerinde altı çizildiği üzere.

 “Evet, ölenlerin ardından yaşandığını, ölenle ölünmediğini herkes bir gün öğrenir. Ama eksilerek, azalarak, sakatlanarak, bir yeri koparak yaşandığını…”[6] unutmadan: Onları bugün “iyi çocuklardı” diye anmakla yetinmek isteyenlere bir sorun bakalım; neden iyi çocuklardı onlar. Neden ikide bir kürsülerinden Nâzım okuyor, sahip çıkar görünerek aslından uzaklaştırmaya çabalıyorlar. Neden “sevdalınız komünisttir yatar Bursa kalesinde” şiirini okumaktan bucak bucak kaçıyorlar. Nâzım’ın çocukları dünyayı değiştirmek istiyorlardı da ondan. Değiştirirken değişmek istiyorlardı ama sizin gibi değil. Tarihin içinde tarihi yaparken, tarihe onun bilinciyle katılırken, ölümü göze aldıklarında hayata sımsıkı sarılır, “ölüyoruz demek ki yaşanacak” derler, tartışmalarında, kavgalarında, sevinçlerinde hüzünlerinde artık eskimiş, geçmişle bağlarını çoktan kopartmış olan eski arkadaşların anlayamayacakları bitimsiz bir aşkı yaşarlardı. Onlar dünyayı değiştirmek istiyorlardı o büyük dünyayı, Manifest’te yazılı olanı. Sizse kendi küçük dünyanızı, gelmesini hep erteleyebileceğinizi sandığınız ölüme karşı rahatı anlatan o küçücük dünyanızı güzelleştirmenin peşindeydiniz.

Küçük çocuklar, delikanlı kahramanlar öfkeli insanlardı onlar. Şairin anlattığı gibiydiler, “bir yangın ormanından püskürmüş genç fidanlardı/ güneşten ışık yontarlardı/ hoyrattı gülüşlerdi aydınlığı çalkalardı/ gittiler akşam olmadan ortalık karardı.”[7]

Akşam hep olur. Karanlık çöker, ama yine şairin dediği gibi “elbet sabah olur tulû-i haşre kadar sürmez geceler.” Onlar farklı insanlardı. Kahramandılar ama hiç de öyle görünmezlerdi.

Spartaküs’lerden Şeyh Bedreddin’lere, Che’lerden İbolara, Deniz’lerden Mahir’lere uzanan geleneğin sürekliliğinde Onları tarihin içindeki yerlerine uğurlayalı çok zaman geçti. Ama belirtmeliyim: Yaşayanların fedakârlığı tarihi bilincimizdir bugün, onların sayesinde.

Kolay mı? İnsanlık tarihi sınıf mücadeleleri tarihidir. Binlerce yıldır süren bu mücadelelerin sahası, araç ve biçimleri üretici güçlerin gelişimi doğrultusunda sürekli değişir. Mücadelenin ritmi, temposu ve şiddeti nesnel ve öznel koşullarca belirlenir. Değişen şartlar ve geçmiş muharebe deneyimleri, ezen ve ezilen sınıfları hem yeni mücadele araç ve yöntemlerini benimseme anlamında, hem de düşünsel boyutta geliştirir.

Sınıf savaşımında değişmeyen tek şey değişimdir. Bir de, savaşın tarafları ve kuralı aynı kalır. Sınıflı toplumdan sınıfsız ve sömürüsüz topluma geçişin kuralı devrimdir; Karl Marx’ın, ‘Felsefenin Sefaleti’ndeki, “Ya mücadele ya ölüm, ya kanlı savaş ya da yok olma,”[8] kuralındaki üzere.

İnsanlar, XXI. yüzyılda ister uzaya tatile çıkabilsinler, ister yapay zekâ robotlardan faydalanabilsinler, devrimin kuralı geçersizleşmez.

Sınıf mücadelesini belirleyen temel faktör üretici güçlerle üretim ilişkileri arasındaki çelişkidir. Emekle sermaye arasındaki uzlaşmaz karşıtlıktır. Biyolojik bir kategori olarak insanlık yakında uçan arabalara sahip olsa bile kapitalist üretim ilişkileri sürdüğü müddetçe sömürü son bulmaz.

Her siyasal mücadele, karakteri gereği egemen sınıflara karşı bir iktidar mücadelesidir. Siyaset değişik biçimlerde ve çok modern araçlarla sürdürülse dahi, son kertede egemen sınıfların örgütlü gücüne (devlete) karşı, güçle karşı koymaktır.[9]

KAPİTALİZM VE MADENLERDEKİ MÜCADELE

Devrimci mücadeleye mündemiç Hekimhan madencilerin mücadelesine ilişkin, “Karşılarında sadece patronlar yoktur, ülkenin politik atmosferinde yükselen faşizm ve milliyetçilik saldırılarıyla 1975-80 arasındaki mücadelede (…) Artık iki slogan vardır: ‘Sağ Sol Çatışması Yok, Faşist Katliam Var’ ve ‘Tek Yol Devrim’…” (s.74) diyen yazar ekler:

“1974 yılı, gerek sendikaların, gerekse sınıfsal hareketlerin çıtayı yükseltip gözünü iktidara diktiği yıllardır. Tabii devletin de acımasız yöntemlerle karşı atağa geçtiği yıllardır.” (s.63)

“1975 geldiğinde Malatya, ocağa konmuş bir kazan gibi kaynamaktaydı. (…) Şehirler, ilçeler, köyler, mezralar, mahalleler; sağcılar-solcular, Alevîler-Sünnîler diye ikiye ayrılmıştı.” (s.76)

 “Tarih 26 Ocak 1976. Hasan Basri Temizalp ve Karaköylü Mehmet Koç, Hekimhan’a ilk devrimci kıvılcımı çakan, ilk tohumları eken, çok ciddi bir illegaliteyle örgütlenme yapan kişilerdi. (…) Hasan Basri, geri planda görünse de tam bir katıksız devrimciydi.” (s.85)

Madencilerin mahkûm edildiği baskılar, sömürü ve sefalet o gün neyse bugün de o!

“Nasıl” mı?

Türkiye’de madencilik sektöründe 2010-2020 kesitinde meydana gelen iş kazası sayısı ABD’den 7 kat fazla. İş kazalarındaki ölüm hızı yani 100 bin işçi başına düşen ölüm sayısı Türkiye’de 44 iken bu rakam ABD’de 14.

20 YILDA YAŞANAN KAZALARDAN ÖNE ÇIKANLAR[10]

2003

8 Ağustos: Erzurum/ Grizu patlaması/ 8 işçi öldü.

22 Kasım: Karaman/ Grizu patlaması/ 10 işçi öldü.

2004

8 Eylül: Kastamonu/ Yangın/ 19 işçi öldü.

2005

21 Nisan: Kütahya/ Grizu patlaması/ 18 işçi öldü.

2006

2 Haziran: Balıkesir/ Grizu patlaması/ 17 işçi öldü.

2009

10 Aralık: Bursa/ Grizu patlaması/ 19 işçi öldü.

2010

23 Şubat: Balıkesir/ Grizu patlaması/ 13 işçi öldü.

17 Mayıs: TTK Karadon/ Grizu patlaması/ 30 işçi öldü.

7 Temmuz: Edirne’nin Keşan ilçesine bağlı Küçükdoğanca köyünde meydana gelen maden kazasında 3 işçi öldü.

2011

6-10 Şubat: Maraş (Ciner Holding)/ Göçük/ 11 işçi öldü.

2013

8 Ocak: Zonguldak’ın Kozlu ilçesinde, TTK’ye ait kömür ocağında metan gazı patlamasının yol açtığı göçük sebebiyle 8 işçi öldü.

18 Ocak: Manisa’nın Soma ilçesindeki maden ocağında bir işçi yaşamını yitirdi.

2014

13 Mayıs: Manisa/ Patlama/ 301 işçi öldü.

1 Haziran: Maraş’ın Elbistan ilçesindeki maden ocağında bir işçi öldü.

11 Haziran: Şırnak’ın Kemerli mahallesi’nde bir maden ocağında meydana gelen göçük sonucu üç işçi öldü.

18 Haziran: Şırnak’ın Dağkonak mahallesi’nde bir maden ocağında meydana gelen göçük sonucu bir işçi öldü.

28 Ekim: Karaman/ Su baskını/ 18 işçi öldü.

1 Kasım: Bartın’ın Amasra ilçesinde bir maden ocağında meydana gelen göçükte mahsur kalan iki işçi hayatını kaybetti. Aynı gün Zonguldak’ın Gelik beldesinde de ruhsatsız olarak işletilen kömür ocağında bir işçi yaşamını yitirdi.

6 Kasım: Elazığ Alacakaya’da ve 19 Kasım’da Bingöl’ün Genç ilçesinde bir maden ocağında kamyonun altında kalan iki işçi hayatını kaybetti

2014

21 Ocak: Sivas’ın Gemerek ilçesinde bir maden ocağında meydana gelen göçük sonucu bir işçi hayatını kaybetti.

7 Şubat: Muğla’nın Fethiye ilçesinde bir maden ocağında bir işçi öldü.

10 Mart: TTK’ye ait Zonguldak’ın Karadeniz Ereğli’deki bir maden ocağında bir işçi öldü.

8 Haziran: Amasya’nın Suluova ilçesindeki maden ocağında meydana gelen göçük yüzünden bir işçi hayatını kaybetti.

21 Temmuz: Muğla’nın Milas ilçesinde bir maden ocağında bir işçi öldü.

27 Temmuz: Ankara’nın Nallıhan ilçesinde bir maden ocağında malzeme taşıyan vagonun çarpması sonucu bir işçi öldü.

2016

17 Kasım: Siirt/ Heyelan/ 16 işçi öldü.

2019

13 Ocak: Manisa’nın Soma ilçesinde meydana gelen kaza sonucunda bir işçi hayatını öldü.

2022

14 Ekim: Bartın- Amasra/ Grizu patlaması/ 43 işçi öldü.

Birkaç not daha!

- Türkiye Taşkömürü Kurumu’nun faaliyet raporunda en fazla iş kazasının yaşandığı maden ocağı olarak kayıtlara geçen Karadon’da bir yılda 978 iş kazası meydana geldi.[11]

- 1992’de meydana gelen grizu patlamasında 263 madencinin yaşamını yitirdiği Zonguldak’ın Kozlu ilçesindeki taş kömürü ocağında “en az ekiple en çabuk” üretim yapılmak istenmesinin iş güvenliğini tehdit ettiği bildirildi. Ocaktaki kazalar üretimle kıyaslandığında bir yılda yüzde 55 arttı. İşletmede 2017’de 2016 yılına göre, yüzde 11 artışla 697’si yeraltında olmak üzere 709 iş kazası meydana geldiği bildirildi.[12]

- İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği (İSİG) Meclisi raporuna göre, 3 Kasım 2002’den Ocak 2024’e iş cinayetlerinde en az 32 bin 478 işçi hayatını kaybetti.[13]

- Yine İSİG verilerine göre, “2002-2023 arasında en az 931 çocuk, 2023’de ise 64 çocuk iş kazalarında yaşamını yitirdi. Ne büyük facia bu! Yoksulluk en çok çocukları ve gençleri vuruyor.[14]

- Anayasa Mahkemesi (AYM), Soma ve Ermenek facialarında yaşamını yitiren madencilerin bir yakınının kamuda istihdam edilmesine ilişkin düzenlemeyi anayasanın eşitlik ilkesine aykırı bulmadı. Konunun idarenin takdir yetkisinde olduğunu belirten Yüksek Mahkeme, Soma ve Ermenek kazalarının diğer kazalara göre toplumda sosyal ve ekonomik etkileri olduğunu kaydetti. Yüksek Mahkeme, Soma ve Ermenek dışındaki kazalarda ölenlerin yakınlarının işe alınmasını oyçokluğuyla reddetti.[15]

- Hak mücadeleleri ile ülke gündemine oturan maden emekçilerinin eylemine bir darbe de devletten geldi. TTK Genel Müdürlüğü Personel Daire Başkanlığınca gönderilen ve eylem gerçekleştirilen Kozlu, Üzülmez, Karadon, Armutçuk, Amasra müesseselerinde panoya asılan bildiride, Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmeleri Kanununun, Kanun dışı grev ve lokavt konusu ile ilgili 70’inci maddesinde yer alan hükümlere göre eyleme katılan işçilere 944’er TL idari para cezası uygulanacağı ifade edildi.[16]

- Türkiye Taşkömürü Kurumu Amasra Müessesesi’ne ait maden ocağı faciası davasında yargıç, sanıklara “Olay nasıl oldu” diye sordu. Müessese müdür yardımcısı Salih Atmaca, “Sistemde tecrübe ve liyakat sıkıntısı var,” dedi.[17]

301 İŞÇİNİN SOMA’SI

Hatırlanır: 5 bin maden işçisinin çalıştığı ocakta başlayan yangın 96 saat sürdü. 301 madencinin cansız bedenine ulaşılırken 486 işçi yaralandı, 432 çocuk yetim kaldı. Madenden sağ kurtarılan işçilerden Murat Yalçın ambulansta sedyeye alınırken, sağlık görevlilerine, “Çizmelerimi çıkarayım mı, sedye kirlenmesin” diye sordu. “Hayır çıkarmayın, bir şey olmaz” sözleri hâlâ unutulmadı. Soma’ya gelen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı protesto eden madenci yakını Erdal Kocabıyık’ın, dönemin başbakanlık Müşaviri Yusuf Yerkel tarafından tekmelenmesi hafızalara kazındı.

Ve nihayet Manisa Soma’da 14 Mayıs 2014’te meydana gelen maden faciasına ilişkin karar 4 yıl sonra, 2018’de açıklanabilmişti.

Karar, “Basit taksir” ve “Bilinçli taksir” suçlarına göre verilmişti. Bu karar, Yargıtay 12. Ceza Dairesi’nde temyiz edildi.

Yargıtay 12. Ceza Dairesi, 30 Eylül 2020’de mahkeme kararını bozdu ve sanıkların “taksir” suçu yerine “olası kasıtla öldürme” ve “olası kasıtla yaralama” suçlarından daha ağır cezalara çarptırılmalarına karar verdi.

Yargıtay Başsavcısı bu karara itiraz etti. Bu süreçte, Yargıtay 12. Ceza Dairesi’nin üç üyesi değişti. Beş kişilik heyette üç üyenin değişmesi sonunda, karar da değiştirildi: Yeni heyet, 20 Ocak’ta 2’ye karşı 3 oyla, dairenin daha önce verdiği kararı bozdu...

Daire, sanıkların daha yüksek ceza almalarına neden olacak “olası kasıtla her işçi için ayrı ayrı ölüme sebebiyet verme suçundan cezalandırma” yönünde olan daha önceki kararını kaldırdı. “Bilinçli taksirle ölüme ve yaralamaya neden olma” suçundan ceza verilmesini istedi.

Tutuklu sanıkların 5 Şubat’ta tahliyesine karar verildi.

4 sanık Akhisar Ağır Ceza Mahkemesi’nde, “bilinçli taksirle ölüme ve yaralamaya sebep olmak”tan 13 Nisan’da yeniden hâkim karşısına çıktı.

Savcı, mütalaasında Can Gürkan, Efkan Kurt ve Adem Ormanoğlu’nun bilinçli taksirle çok sayıda kişinin ölümüne ve yaralanmasına neden olma suçundan cezalandırılmalarını, Haluk Evinç’in ise beraatını istedi.

Mağdurların avukatı Can Atalay kararın ardından, “Adalet ya vardır ya yoktur. Adalet zengin için varsa adalettir, zengin olmayan maden işçisinin karısı, babası, oğlu olan ne yaparsa yapsın’ diyerek bu işten çıkılamaz. Eylülde Yargıtay, 5 yargıç ile bir karar verdi. Bunların 301 kere insan öldürmeden ceza alması gerekir,” dedi.

Yargıtay’ın bu kararı ardından Yargıtay Başsavcısı ekimde, kasımda, aralıkta itiraz etmedi. 3.5 ay bekledi. Yargıtay’ın 5 üyesinden 3’ünün değiştirilmesini bekledi. O 3 üye, milyonlarca sayfa belgeyi ve sadece Akhisar Ağır Ceza Mahkemesi’nin 6094 sayfalık gerekçesini 5 günde okuduklarını söyleyerek o kararı kaldırdı...”[18]

Özetle 13 Mayıs 2014’te 301 madencinin öldüğü Soma Katliamı’nın davası, 8 yıl sonra skandal bir kararla sona erdi. Vicdanını yitiren ülkenin fıtratında 301 madenciyi adaletsiz bırakmak vardı sanki!

Soma Kömür İşletmeleri AŞ., Soma’da yerin yüzlerce metre altında madencileri ölümüne çalıştırırken patron kazandığı parayla İstanbul’un göbeğindeki Maslak’ta Avrupa’nın en yüksek gökdelenlerinden Spine Tower’ı inşa ediyordu. Üstelik kaçak katlar da çıkıyordu.

200 metre yüksekliğindeki gökdelende hiçbir masraftan kaçınmadı, Yargıtay üyelerinin değiştirilmesiyle binlerce yıl cezadan kurtuldu.[19]

Özetin özeti: Soma’daki o tekmenin de 301 canın da hesabı sorulmadı. 301 maden işçisinin ölümüyle sonuçlanan katliamın ne sorumluları cezalandırıldı ne de ailelerin talepleri yerine getirildi. Maden ocağında oğlunu kaybeden İsmail Çolak, “Adalet göçük altında kaldı. Unutulmasın ki adalet bir gün herkese lazım olacak,” dedi.[20]

Ayrıca da “Soma düzenlemesi” olarak bilinen madenciye iki asgari ücret verilmesi uygulamasına Türkiye Maden-İş yöneticilerinden de destek alan Soma Kömürleri AŞ tarafından son verildi. Böylece katliam öncesinde olduğu gibi “Her şey patronlar için” dönemine geri dönüldü.[21]

Faciada oğlu Uğur Çolak’ı kaybeden ‘Soma 301 Madenciler Derneği’ Başkanı İsmail Çolak, “Şimdi, ağzımıza bal sürmek için ‘bakın yeniden yargılıyoruz’ diyecekler. Biz artık adalete güvenimizi yitirdik,”[22] vurgusuyla, “Katliamdan tam 11 ay sonra 13 Nisan 2015’te başlayan ve 11 Temmuz 2018’de karara bağlanan yargılama boyunca siyasi iktidar tarafından pek çok engelle karşılaştık. Nihayet çıkan karar patronlara ödül gibi olmuştur.”[23] “Bize acıyı yaşatanlar cezaevinden çıktı. Ailelerimiz dağıldı, evlatlarımız gitti. Güç ve para adalete ağır bastı. Maalesef adaleti bulamadım,” demişti.[24]

Devamla şunları aktarmakta yerinde olacak:

- Manisa Soma’da Uyar Madencilik’in işlettiği kömür ocağında yaşanan iş kazasında gözlerini ve ayaklarını kaybeden iki madenci, şirkete açtığı davalar sonucu milyonluk tazminat kazandı ancak şirketin sürekli isim değiştirmesi nedeniyle hâlen tek kuruş alamadı.[25]

- Yaşamını yitiren 301 madenciden Özay Eren’in anne, baba ve 7 kardeşine 395 bin lira tazminat ödemeye mahkûm olan ancak parayı ödemeyen Soma Kömür İşletmeleri A.Ş.’nin avukatları vicdan yaralayan bir girişime imza attı. Şirket avukatlarının, madencinin ailesinin istediği tazminatın kabul edilmeyen bölümü için alacakları 8 bin 300 lira vekalet ücretinin tahsili için acılı aileye icra takibi başlattığı ortaya çıktı.[26]

- Gönüllü olarak mağdur ailelerin avukatlığını yapan cezaevindeki eski Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) Genel Başkanı avukat Selçuk Kozağaçlı, “Hakkımda Soma’da ‘halkı hükümete karşı kışkırtma’ suçlaması devam ettiğine göre; 2014’te yaşadığımız katliamla ‘ilgili’ son tutuklu ben kaldım herhâlde. Soma’nın hesabı sorulmadan her uykumuz yarım, her gülümsememiz buruk olacak,”[27] demişti.

- Soma avukat Can Atalay, “Gözlerimizin içine baka baka her türlü rezilliği yaptınız. HSK utanmıyorsa Adalet Bakanlığı utansın, onlar da utanmıyorsa Cumhurbaşkanlığı utansın. Oradan sağ çıkan işçileri suçladılar. Avukat arkadaşlarımızı tutukladılar, hâkimlerimizi aldılar. Dedik ki biz bu oyunu görüyoruz biz adalet istemekten vazgeçmeyeceğiz. Ne istiyorlar Reis, sen ki her şeyi elinde topladın. Bize yanıt ver, böyle bir yargı olabilir mi bize hesap ver,”[28] dedi.

- Soma’da 301 işçinin yaşamını yitirdiği Eynez Maden Ocağının Sahibi Soma Kömür İşletmeleri AŞ’ye ait Işıklar Maden Ocağında göçük meydana geldi. Olayda 10 işçi yaralandı. Olayda, Soma’da işçilerin ölmesinin temel nedenlerinden biri olan, yasaklanmasına rağmen kara tumba sistemiyle çalışıldığı ortaya çıktı.[29]

- Soma Holding’e bağlı Gürmin Enerji A.Ş’nin 2013’te rödevans sistemi ile aldığı Amasya Yeni Çeltek Kömür işletmesinde çalışan üç yüz kadar maden işçisini Soma’daki maden tesisinde görevlendirdi.[30]

AMASRA, AMASYA YENİ ÇELTEK, ZONGULDAK, ERMENEK, SİİRT

Ve Amasra, Amasya Yeni Çeltek, Zonguldak, Ermenek, Siirt madenlerine ilişkin kimi hatırlatmalar…

Önce Amasra…

- Bartın Amasra’da 43 işçinin yaşamını yitirdiği maden katliamına ilişkin davanın ilk duruşmasında, sanık avukatının “Belki de kazaya sebebiyet veren eylem oradaki işçilerden birinin eylemidir,” dedi![31]

- Havalandırma sistemi modernizasyonu ise “bütçe sıkıntısı” sebebiyle yapılamadığı[32] 44 işçinin yaşamını yitirdiği maden faciasıyla ilgili 23 sanık hâkim karşısına çıkarken avukatlar, “Sorumlular dosyadakiler ile sınırlı değil. TTK üst yönetimi de sanık sandalyesine oturtulmalı,” dediler![33]

Ardından Amasya Yeni Çeltek…

- Amasya Suluova’da Kayadüzü beldesinde 61 yıldır üretime devam eden Yeni Çeltek Maden İşletmesi’nin madenin işletmecisi Soma Holding’e bağlı Gürmin Enerji A.Ş. tarafından kapatılmasıyla 300 madenci işsiz kaldı. 90 işçi Soma Işıklar madeninde bir süre çalışıp geri döndü. Haftalardır eylemlerini sürdüren işçiler seslerini duyurabilmek için madene girerek 450 metre derinlikte eyleme başladı.

İşçilerden Musa Turan “Biz işimizi istiyoruz. Biz Soma’ya gitmek istemiyoruz, burada çalışmak istiyoruz. 4 çocuğum var, hepsi okula gidiyor. Madene girip, taleplerimiz yerine getirilinceye kadar çıkmayacağız” dedi.

İşçi İsa Karadeniz “Yeni doğan ikizleri kime bırakıp da Soma’ya gideyim. Ekmeğimiz için, çocuklarımız için madene iniyoruz, yetkililerin sesimize kulak vermesini istiyoruz,”[34] diye konuştu.

Ve Zonguldak…

- Zonguldak’ta Türkiye Taşkömürü Kurumu’nda (TTK) çalışan maden işçileri, kurumun özelleştirilmesinin önünü açan torba yasa tasarısını protesto için maden ocağından çıkmama eylemi başlattı. Üzülmez, Gelik, Armutcuk ve Amasra’da eyleme geçen işçiler madenden çıkmadılar ve ocağa kendilerini kilitlediler.[35]

- Kilimli ilçesindeki madende 4 Nisan 2016’da iş bırakan Deka Madencilik A.Ş. ve bu şirkete bağlı Balçın Madencilik’te çalışan 282 işçi, 4 aydır ücretlerini alamadıkları için eylem yapmaya başladı. İşçilerden 85’i 18 Mayıs’ta çalıştıkları kömür ocağına girerek dışarı çıkmama ve açlık grevi eylemi yaptı.

İşçi temsilcisi Cemal Akın, kayyum tarafından mağdur edilmeye devam edildiklerini söyledi. Bütün arkadaşlarının maddi olarak çok kötü durumda olduğunu anlatan Akın, şöyle konuştu: “Şirket bizim toplu çıkışımızı verdi. Biz istemedik. Maaşlarımızın bir kısmı ödenmişti. Benim 5900 lira alacağım duruyor. Benim gibi birçok madenci arkadaşım var alacaklı. Tazminatlarımızı ve maaşlarımızı sorduğumuzda ‘mahkemeye verin’ diyorlar. Biz hemen mahkemeye vermek istemiyoruz. Alacaklarımızı ödeseler şimdilik yeter. Eylemi en son bitiren 17 işçi arkadaşımız alacaklarını aldı bir tek. Biz hâlâ bekliyoruz. Şimdi de toplu çıkışımız verildi.”[36]

- Zonguldak’ta çalıştıkları madene kayyum atanmasının ardından maaşlarını alamadıkları için açlık grevi yapan işçiler, eylemin sona ermesinin ardından işten çıkarıldı.

Bir de Ermenek

- Karaman’ın Ermenek ilçesinde Has Şekerler Madenciliğe ait madeni ihmal sonucu “su basması”nın ardından 18 işçinin ölümüne ilişkin haklarında dava açılan 3’ü tutuklu 16 kişinin yargılandığı Ermenek dosyasında yer alan otopsi raporlarına göre, savcılık ölen işçilerin üzerinden çıkan elbiselerini ailelerine vermek yerine imha ederken, el feneri ve çizmeleri ise maden ocağına ait oldukları gerekçesiyle şirket yetkililerine teslim etmenin derdine düşmüş. Otopsi sırasında işçilerin üzerindeki tişört, pantolon, ceket, iç çamaşırı gibi kıyafetlerin, “delil niteliğinde olmadığı” gerekçesiyle imhasına karar verildi. İşçilerin sadece tespih, kol saati ve hatta takma dişleri gibi bazı eşyaları ailelere verildi.[37]

- Davanın yedinci duruşmasına madenci yakınlarının tepkileri damgasını vurdu. Ermenek Ağır Ceza Mahkemesi’nde 22 Mart 2016’da görülen duruşmada kadınlar, “Sondaj makinesi alacak paraları yokmuş! Ben size para vereyim, evladımı geri getirin” diyerek gözyaşı döktü. Hayatını kaybeden İsmail Gürses’in annesi Ayşe Gürses, “Onların paraları, pulları var. Bizim kimsemiz yok. İşçiyiz biz işçi. İşçinin kimsesi yok. Haberleri televizyonlar da vermez oldu. Alsaydınız sondaj makinesini, her şeyi yerli yerine koysaydınız da Allah’tan geldi deseydik,”[38] dedi.

Sonra da Siirt…

- “Siirt’te, yine bir maden işletmesi, yine ‘kaza değil, cinayet’! Hep söylüyoruz, iş cinayeti bunlar... Yok, bu mesele sadece İslâmcı iktidarın ‘İşin fıtratında var’ diye geçiştirdiği bir mesele değil, her devirde geçiştirilen bir mesele, çünkü işin ucu dolambaçlı ve karanlık. O işin ucu hep kodamanların düzenine, kâr sapkınlığına, para tapınmasına çıkıyor.”[39]

NİHAYET

15-16 Haziran 1970’ler elbette boşuna değil!

Ya da Emre Saltık’ın, “Yüzleri kapkara kömür karası/ Elleri ayakları nasır yarası/ Terleri maden tozuna karışmış işçilerin/ Didinirler bir parça özgürlük için”…

Mehmet Başaran’ın, “Kendimden kopar biraz da/ Madenden kopardığım her parça/ Önümde bir çimdik ışık/ Arkamda grizu, göçük/ Islak tüyleri değer vücuduma/ Ölümün ve yalnızlığın/ Yüreğimin sesi dağları oyar”…

Hamit Kalyoncu’nun, “Bir beyaz sümbül/ Bükerse boynumu/ Bahar serinliğinde/ Bir kanlı künye/ Düşerse kapına/ Bil ki kadınım/ Sesim kömür karası”…

Ankaralı rock grubu İstasyon’un, “Geçen her gün yavaş yavaş kurutur bizi/ Kan tükürsek bilen olmaz yeryüzünde/ Bir nefeste biter ömrün belki de burada/ Özleriz güneşi gizli gizli”...

Grup Yorum’un, “Yeniçeltek ocağından yükselir çığlıkları/ Yanar bedenler, yitip gider umutları/ Yazgıları kömür gibi/ Kazar bitmez yerin dibi/ Bir tas yemek, biraz ekmek/ Güneş görmez içyüzleri...// Bir gün gelir ocaklarda/ Kazma kürek ellerinde/ Yürüyünce yeryüzüne/ Değişecek yazgıları”…

Bağbaşı Belediyesi’nin albümdeki, “Koltukta hep kelleleri/ Karpittendir fenerleri/ Hiç bitmiyor çileleri/ Zonguldak madencileri”...

Aysun Timurcan’ın, “Benim sevdiğim yârim/ Zonguldak’ta madenci/ Sevdam ayrı sevdiğim ayrı/ Yavrularım gurbetçi/.../ Kara kömürden ürkmeyin/ Ekmek getirir alın teri/ Yaşamdan ödün vermeyin”...

Ali Asker’in, “Zonguldak’ta madendeyiz/ Ölümle bir aradayız/ Sosyalizm için savaştayız/ Devrimler için kurstayız,” dizelerinin betimlediği maden işçileri gerçeği…

Hüseyin Demir’in yapıtı hepimize devrimci hareket yükseldikçe devrimci sınıf hareketinin yaşama damgasını vururken; devrimci hareketi de besleyerek toplumsallaştığını; bunlar olmadığında ise kapitalist cinnetin yeryüzünü emek(çiler) için bir kâbusa çevirdiğini; ve nihayet coğrafyamızdaki devrimci birikimin başka bir dünyanın yolunu açabilecek kadar zengin ve öğretici olduğunu anlatıyor hepimize ve herkese…

5 Mayıs 2024 17:49:32, İstanbul.

N O T L A R

[*] Kaldıraç Dergisi, No:275, Haziran 2024…

[1] Ahmet Telli.

[2] Hüseyin Demir, Baktıkça Derinleşen Bir Fotoğraf Karesi 1955-1980 Yılları ve Hekimhan: Maden Dağı Dumandır, Yenice Kitap, 2023, 175 sahife.

[3] “Madenler Sömürü Düzeninin Aynasıdır”, Emeğin Kurtuluşu, No:28, 1-15 Mart 2024, s.5.

[4] Cengiz Karagöz, “Derviş Emre Aydın: Kömürün Kârı Patrona Karası Emekçiye”, Cumhuriyet, 4 Aralık 2022, s.11.

[5] İsmail Arı, “Madenciler Borç Batağında”, Birgün, 3 Ocak 2020, s.10.

[6] Bilge Karasu, Ne Kitapsız Ne Kedisiz, Metis Yay., 1994.

[7] Güray Öz, “Hep Bekleriz 1 Mayıslarda, Gelirler…”, BirGün Pazar, Yıl:20, No:842, 30 Nisan 2023, s.2.

[8] Karl Marx, Felsefenin Sefaleti, çev: Ahmet Kardam, Sol Yay., 7. Baskı, 2011.

[9] Ender Çelikel, “Değişen Koşullar Değişmeyen Kural: Devrim”, 13 Mayıs 2023… https://www.avrupademokrat2.com/degisen-kosullar-degismeyen-kural-devrim-ender-celikel/

[10]  “Madenler İşçilere Mezar Olmasın”, Birgün, 4 Aralık 2022, s.5. ve Dilan Esen, “Emekçinin Katili AKP İktidarı”, Birgün, 13 Mayıs 2023, s.4.

[11] Cengiz Karagöz, “Ölüme Davetiye”, Cumhuriyet, 9 Ağustos 2023, s.6.

[12] Nurcan Gökdemir, “Kozlu Alarm Veriyor!”, Birgün, 22 Ocak 2019, s.6.

[13] “İş Cinayetleri”, Evrensel, 17 Ocak 2024, s.5.

[14] Erdal Atıcı, “Yoksulluk Çocukları Vuruyor”, Cumhuriyet, 8 Şubat 2024, s.2.

[15] Alican Uludağ, “Madenciye Bir Kötü Haber de AYM’den”, Cumhuriyet, 14 Aralık 2016, s.9.

[16] “Zonguldaklı Madencilere Yasa Dışı Grev Cezası!”, 9 Kasım 2017… http://metaliscisiyiz.com/zonguldakli-madencilere-yasadisi-grev-cezasi/

[17] Cengiz Karagöz, “Amasra Maden Davası”, Cumhuriyet, 28 Nisan 2023, s.3.

[18] Emre Kongar, “İçeride ve Soma Davasında Neler Oluyor?”, Cumhuriyet, 16 Mayıs 2021, s.2.

[19] Timur Soykan, “301 Madenci ve Yargının Mezar Taşı”, Birgün, 11 Nisan 2022, s.7.

[20] Aycan Karadağ, “Adalet 8 Yıldır Göçük Altında”, Birgün, 13 Mayıs 2022, s.5.

[21] Emine Uyar, “Soma’da Katliam Öncesine Geri Dönüldü”, Evrensel, 1 Şubat 2017, s.6.

[22] Mehmet İnmez, “Facianın Sanıkları 13 Nisan’da Hâkim Karşısına Çıkacak”, Cumhuriyet, 7 Nisan 2021, s.9.

[23] Dilek Omaklılar, “Adaleti Göçük Altından Çıkaracağız”, Evrensel, 14 Mayıs 2019, s.5.

[24] Mehmet İnmez, “Adalet Karınca Misali”, Cumhuriyet, 13 Mayıs 2020, s.5.

[25] “Ölmediğimiz İçin Cezalandırıldık”, Birgün, 28 Mayıs 2018, s.10.

[26] Taylan Yıldırım, “Soma’da Ölen Madencinin Ailesine İcra Şoku”, Milliyet, 15 Nisan 2016, s.13.

[27] Seyhan Avşar, “Selçuk Kozağaçlı: Soma’nın Tek Tutuklusu”, Cumhuriyet, 14 Mart 2021, s.6.

[28] Fırat Turgut-Dilek Omaklılar, “Soma Katliamı Davasında Karar Açıklandı, Aileler İsyan Etti”, Evrensel, 12 Temmuz 2018, s.6.

[29] “Soma Düzeni Devam Ediyor”, Evrensel, 14 Aralık 2018, s.5.

[30] Mehmet Menekşe, “Maden İşçisine Soma Sürgünü”, Cumhuriyet, 28 Kasım 2015, s.8.

[31] Cengiz Karagöz, “Sanık Avukatı Ölen İşçiyi Suçladı, Mahkeme Karıştı”, Cumhuriyet, 27 Nisan 2023, s.3.

[32] Mustafa Bildircin, “Madencileri Kâr Hırsı Öldürdü”, Birgün, 16 Ocak 2023, s.6.

[33] Mustafa Bildircin, “Dava Dosyasında Asıl Sorumlular Yok”, Birgün, 25 Nisan 2023, s.5.

[34] Mehmet Menekşe, “450 Metrede Direniş”, Cumhuriyet, 5 Nisan 2016, s.3.

[35] “Özel Sektör Demek, Ölüm Demek”, Özgürlükçü Demokrasi, 7 Kasım 2017, s.3.

[36] “Maaşları Verilmediği İçin Açlık Grevi Yapan İşçiler İşten Çıkarıldı”, Cumhuriyet, 18 Haziran 2016, s.11.

[37] Alican Uludağ, “Vicdanlar Çöpte”, Cumhuriyet, 15 Haziran 2015, s.7.

[38] “Biz İşçiyiz, İşçinin Kimsesi Yok!”, Birgün, 23 Mart 2016, s.4.

[39] Nuray Mert, “Yine İş Cinayeti: Mazlumlar ve Caniler”, Cumhuriyet, 21 Kasım 2016, s.5.