Haberleri benden iyi izlediğinize eminim. Ben diktatörün sözlerini okuyor, Türkiye’deki gündemi yakalamaya çalışıyorum. Adam öyle hızlı yumurtluyor ki, bu hıza yetişmek olanaksız.
Ağzı açıldığında „Özgürlük, demokrasi, kalkınmış Türkiye“ sözlerini her yerde ardı ardına sıralayan diktatör, canı sıkılınca da „Tutun lan şunu, getirin lan, götürün lan“ diye bağırıyor.
17 Aralık 2013 tarihinden beri ağzından eksik etmediği „Cemaat=Paralel“ sözlerinden sonra bu güne kadar bir tek kişi hakkında soruşturma açılmazken o bu kez „Pensilvanya“ türküsüne başladı ve tehditlerini sıraladı: „30 Marttan sonra göreceksiniz!“
Ne olacak acaba 30 Marttan sonra?
Abdülhamit devrini mi başlatacak?
Size bir resim sunuyorum. Bu resim gerçekte Türkiye’de neler olup bittiğini ve nelerin olacağını çok iyi anlatıyor. Fazla söze de gerek bırakmıyor.
Diktatör İzmir’e konuşmaya gidiyor. Bir kadın diktatörün seçim otobüsüne orta parmağını gösteriyor. Diktatör kıyameti koparıyor ve miting alanında şöyle diyor:
"Bugün gelirken bir bayan, yanında herhalde kocasıydı, beyiydi. Oradan eliyle öyle çirkin bir hareket yapıyor ki... Yani ülkenin başbakanı oradan geçiyor, sen elinle kolunla o hareketi yapıyor. Sen bir bayansın ya, kadınsın ya, sen o kol hareketini nasıl yaparsın? Yani bunu bir erkek yapsa aklım erer de, ki o dahi yapamaz, bir bayanın onu yapmasını anlamıyorum."
Bu kadın daha sonra hemen yakalanıyor ve karakola götürülüyor.
Dikkat edin lütfen. Bir katil, bir soyguncu, bir tecavüzcü değil kadın. Orta parmağını göstermenin dışında hiç bir suçu yok. Ama anında bulunuyor o kalabalığın içinde, anında yakalanıyor, ifadesi alınıyor, serbest bırakılıyor, hakkında savcılık işlem yürütüyor.
Yıllardır yakalanamayan kaç katil, kaç tecavüzcü, kaç soyguncu dolaşıyor etrafınızda? Cezaevlerinden katilleri serbest bırakan kimler?
Olay sadece orta parmakla kalmıyor.
Evli ve 4 kız çocuğu annesi, 57 yaşındaki F.A. da 'Başbakan'a hakaret' suçundan gözaltına alınıyor. Çünkü balkondan el kol işareti yapmış diktatöre.
“F.A.'nın eşi N.A., "Sayın Başbakan aracıyla miting alanını terk ederken bizde ikinci kattaki evimizin balkonundaydık. Eşim kollarını açarak 'Ne işin var İzmir'de' der gibi yaptı. Hakaret eder gibi değil. O an Başbakan'la göz göze gelindi. Başbakan o anı protestovari bir hareket sandı, anladığım kadarıyla. Otobüsünü durdurdu. Yanında yürüyen Başbakanlık korumalarına daireyi işaret etti. 3 dakika sonra içeri korumalar girdi. Bizi gözaltına almak istediler. 'Özür dileyeceksiniz' dediler. Bu arada ben arka plandaydım. Özür dileyecek bir şey yapmadık. Ardından karakola getirdiler eşimi, Başbakana hareket suçlamasıyla. İfadesi alınacak ondan sonra savcılık ne karar verirse o olacak" dedi." (Hürriyet)
Balkonlarında tencere tava çalanlara da TOMA’lar su sıkıyor.
Bunların hepsinin toplamı o ülkede “İleri demokrasi”, diktatör de “En ileri demokrat” oluyor.
Şimdi bu adam meydanlarda „30 Martta bana oy verin, size ebenizin örekesini göstereyim“ diyor.
Şurada bir kaç gün kaldı, bakalım ne kadar „Kıl“ bu emri yerine getirecek. …
Sevgili okurlar;
Yazılarımı okuyan bir okur gönderdiği e-mailde; „Sudan yazılar yazıyorsun, yakışmıyor bu sana. İnsanlar senden yol gösterecek, teorik yazılar bekliyor“ diye yazmış.
Güldüm.
Teori kim ben kim?
Kim uygular benim teorilerimi?
Ne partim var ne de örgütüm. Arada „Dın“ diyen tek başıma bir sazım işte. „Dilimi kaşımanın“ ötesinde pek fazla bir iş yaptığımı da düşünmüyorum.
Sol’u eleştirdiğim için solcular tarafından, zaman zaman Kürt Özgürlük Hareketi’ni eleştirdiğim için Kürtler tarafından izole edilmiş bir yazarım. Ama kalemimi ve dilimi korkudan kurtarabilmiş, düşüncelerimi hiç çekinmeden yazabilecek duruma gelmiş biri olduğum için de sevinçliyim.
Kendi dünyamda kendi devrimimi yaptım, beynimi ve dilimi özgürleştirebildim diye düşünüyorum.
25 yıldır Türkiye’ye girişimin yasak oluşu da bu devrimin ürünüdür.
Zaman ayırıp, zahmete katlanarak yazılarımı okuyabilenlere teşekkürler.