Göçmenler konusunda tartışmayı başka bir boyutta ele alarak, Göçmenlere Avrupa da azınlık statüsü verilmesi gerektiği kaçınılmaz bir gerçekliktir.
Avrupa ülkelerinde yaşayan milyonlarca göçmenin sorunlarına, kanayan bir yaraya bakıldığı gibi bir türlü köklü çözüm bulunamadı.
İş göçü sonucu AB ülkelerine gelenlerin dışında, son dönemlerde savaşlar nedeniyle Avrupa'ya akın eden mültecilerin, savaş durduğunda ülkelerine geri döneceklerine inanılıyor. Geliş nedenleri farklı olsa da iş göçü sonucu 1960'lı yıllarda AB ülkelerine davet edilen göçmenlerin de tekrar ülkelerine döneceklerine inanılıyordu. Gelenler zamanla toplumun önemli bir parçası oldular.
İçlerinde çok azı geri dönse bile çoğunluk, Avrupa ülkelerinde kaldı.
Gelinen süreçte, göçmenlerin Avrupa da bir azınlık statüsü anlayışı ile sorunu ele almak gerekiyor düşüncesiyle, farklı bir bakışı gündeme taşımak istiyorum. .
Yaşanan 65 yılık süreçte göçmenler, Almanya ve Avrupa da resmi olarak kabul edilmese dahi bir "azınlık statüsü" oluşturdular.
Almanya ve Avrupa ülkelerinde göçmenlerin azınlık olarak görülmemesi köklü sorunları da beraberinde getirmiştir.
Yani azınlık olarak kabul ettiğin göçmenlerin din, dil, eğitim gibi ve her türlü demokratik haklarının da verilmesi gerekir.
Göçmenlere eşit hakları verilmezse, o ülkede demokrasinin tam işlemediği sonucu görülecektir.
Göçmen azınlık yaşamış oldukları Avrupa ülkelerinde ne ayrı bir bayrak ne de ayrı bir ülke istiyor. Eşit şartlar altında, tüm demokratik haklar ile ezilmeden, horlanmadan, barış içinde bir arada yaşamak istiyor.
Almanya nüfusun yüzde yirmisini teşkil eden göçmenler toplumun ayrılmaz bir parçasıdır. O halde, Almanya'da yaşayan göçmen azınlığı kendi halkı ile eşit tutmayan bir hükümetin veya devletin gerçekçi ve doğru bir anlayış içinde olmadığı gün gibi açıktır.
Göçmen azınlığa yerli azınlıklar gibi eşit haklar verilmediği sürece, milliyetçilik, ırkçılık ve yabancı düşmanlığına karşı verilen mücadele de asla başarılı olunamaz.
Almanya ve diğer Avrupa ülkeleri göçmenler konusunda, kalıcı ve yeni bir demokratik anayasa ile hareket etmediği sürece, mevcut sorunların çözümünde başarılı olamaz.
Göçmenler ve sorunları, siyasi partilerin gündemlerine na yazık ki sadece seçim dönemleriinde girmektedir .
Göçmenlerin bu toplumda bir azınlık olduğu hala kabullenilemediği gibi eşit vatandaşlık hakkından da mahrum bırakılmaktadır.
Çifte vatandaşlığı kabul edilen göçmenler yasalar karşında eşit sayılsa dahi din, dil kültürel özerkliği olmadıkları için, kendilerini bu toplumun parçası olarak görmüyorlar.
Tek başına çifte vatandaşlık hakkı göçmenlikten kaynaklanan temel sorunlara çözüm bulmaktan uzaktır.
Bir yandan temel haklar açısından "azınlık statüsü" yeni tartışmalar yaratacaktır ve önemlidir diğer yandan ise, bu statünün göçmen azınlıklara olmasa da yerli azınlıklara verilmesi bile, yasalar düzeyinde yeterince desteklenmediği için, toplumdaki ön yargıları yıkamamıştır.
Sinti ve Romanlar Avrupa'daki en büyük azınlık grubunu oluşturmalarına rağmen, günlük yaşamda birçok ön yargı ve dışlanmaya maruz kalmaktadırlar.
Almanya Sinti ve Romanları, Danimarkalı ayınlık Frizyalılar ve Sorbları azınlık olarak tanıyor.
Ülkede yaşayan göçmenlere azınlık statüsünün verilmesi yeni demokratik hakları da beraberinde getirecektir. Tersi durumda, bu haktan mahrum bırakılmak çifte standartlı olduğu kadar, bir o kadar da anti-demokratiktir.
Aynı haklar, ülkede yaşayan göçmenlere de verilerek bu çifte standartlı uygulamaya son verilmelidir.
Her platformda dört elle savunulan çifte vatandaşlık hakkı tek başına sorunun çözümü için yetersizdir.
Sonuç olarak; Almanya'da ismi hala Yabancılar Yasası olarak bilinen ve birçok gerici uygulamaya yol açan, Hitler döneminden kalan yargıçlarca hazırlandığı ileri sürülen ve yer yer kurumsal ırkçılık içeren kanun maddelerinde, köklü değişikliklere yer verilerek acil bir demokratik reform yapılmalıdır.
Bunlar gerçekleşmeden göçmen azınığın mevcut sorunlarına kalıcı çözüm bulmak oldukça zordur.