Türk Parlamentosu'nda bir hukuksuzluğa daha imza atıldı.
HDP’li vekiller Leyla Güven ile Musa Farisoğulları ile CHP’li Enis Berberoğlu’nun Milletvekillikleri düşürüldü. Her üç vekilde apar topar gözaltına alındılar. İşin ilginç yanı CHP’li Enis Berberoğlu Corona salgını gerekçesiyle serbest bırakılırken, Güven ve Farisoğulları tutuklanarak cezaevine konuldu.
Bütün bunlar yaşanırken, “büyük demokrasi şövalyesi” CHP ise yaptığı açıklamalarda, HDP’li vekillerin durumuna dair bir tek söz bile etme ihtiyacı duymadı.
CHP sözcülerinin üzerinde durduğu ana nokta, Enis Berberoğlu’nun ne kadar demokrat olduğu ve bunun demokrasiye karşı bir hukuk darbesi olduğu yönündeydi.
Aynı açıklamalar başkanlığını Meral Akşener’in yaptığı İYİ Parti’den geldi. Akşener’de sadece CHP’li Berberoğlu’nun durumuna dikkat çekti.
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu “Demokrasi için mücadele etmekten...” vaz geçmeyeceklerini dile getirirken, diğer CHP’li sözcüler “Halkımız hiç merak etmesin, CHP demokrasi için mücadele etmeye ve her türlü bedel ödemeye hazırdır...” ifadeleriyle, ne kadar da 'kararlı' demokrasi savaşçısı olduklarının altını çizdi.
Tabii, burada her türlü bedeli, gerekirse ölümü..de göze alacağını söyleyen CHP, halka, demokrasi güçlerine “Rahat durun, sokaklara çıkmayın! ” diyerek kamuoyunu sakinleştirmeden başka bir iş yapmadı.
Bu güne kadar CHP’nin demokrasi ve özgürlükler için hangi “bedel”i ödediğini biliyoruz.
Belki CHP’liler ve ısrarla onlarla aynı safta durmak isteyenler unutur ama- tarih sayfalarının asla unutmayacağı ve CHP derin devlet işbirliğinin, Türkiye’yi buraya getirdiğini biliyoruz.
-AKP başkanı Erdoğan’ın milletvekili olması için Siirt seçimlerini iptal ettirerek parlamentoya girmesini sağlayan, CHP’nin bir numaralı derin devlet temsilcisi Deniz Baykal oldu. Baykal Erdoğan'la yaptığı gizli pazarlıkta Erdoğan’ın siyasi yasağı kalkarsa kendisinin Cumhurbaşkanı olabileceği sözünü almıştı.
-Yapılan Kürt karşıtı anlaşmaların bir sonucunda, Erdoğan’a Cumhurbaşkanlığı yolunu açtıran da CHP oldu. Bunu daha sonraları Kemal Kılıçdaroğlu övünerek dile getirdi.
-Erdoğan tarafından 7 Haziran seçimlerinde 82 milletvekili alan HDP’nin tasfiyesi için karar alındığında, buna onay verip Yeni Kapı mitinginde, AKP’ye koltuk değnekliği yapan, hem Deniz Baykal hem de Kemal Kılıçdaroğlu oldu.
-Başkanlık sistemine geçiş için 7 Haziran seçimleri sonrasında HDP ile yan yana görünmemek için, her türlü hukuksuzluğa göz yumanlar yine CHP’liler oldu.
-Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Kürt, Alevi ve devrimci katili Alparslan Türkeş’in danışmanı Ekmelettin İhsanoğlu’na “Tıpış tıpış gidip oy vereceksiniz!”diyen CHP başkanı Kılıçdaroğlu oldu.
- “Anayasaya aykırı ama, evet diyeceğiz.” diyerek, milletvekillerinin dokunulmazlığını, anayasal düzeyde kaldırıp, HDP başkanları Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş ve birçok milletvekilinin içeri atılmasına onay veren yine CHP oldu.
-Sadece Kürtler hak elde etmesin diye , Suriye-Rojava’ya ve güney Kürdistan’a asker gönderilmesi teskeresini, her seferinde onay veren de CHP oldu.
-CHP bütün bunlarla, Daiş’i (IŞİD) destekleyen AKP-MHP iktidarının önünü açtı ve iç politikada arkasını sağlama almasını sağladı.
-18 yıllık iktidarında AKP’nin önündeki bütün engelleri beraberce kaldıran, o çok savundukları Cumhuriyetin, sistem olarak yıkılmasına yardımcı olan yine CHP oldu.
Saray rejiminin intikam alır gibi, HDP’li milletvekillerine, seçilmiş belediye başkanlarına, yerel siyasetçilere diz çöktürmek ve susturmak için ulusal ve siyasal soykırıma göz yuman, CHP oldu.
Bilindiği üzere CHP yakın tarihte, ne demokrasi için köklü bir adım attı, ne de onu atmak isteyenlerin yanında oldu.
CHP’nin özgürlükler ve parlamenter demokrasi için, bedel ödeme diyer bir hesabı bulunmamaktadır.
CHP’nin yapılan saldırılara gösterdiği tepki ise, beylik açıklamalardan öteye gitmemektedir.
Enis Berberoğlu ve Eren Erdem’e verilen cezalar ise, derin devletin talimatlarına uymadıkları için, verilmiş cezadan öte bir şey değildir.
Bugün için Güven, Farisoğulları ve Berberoğlu’nun vekilliklerinin düşürülmesi, camilerde marş okutulması, Saray rejiminin birbirini tamamlayan ve yeni hamlelerdir.
AKP-MHP iktidarının yeni çıkarmak istediği seçim yasasına CHP’nin desteğini almaya dönük olduğunu söylemek yanlış olmaz.
Burda hem HDP işlevsiz hale getirilirken, Parti olarak tümüyle kapatılması için bir sürecin başlatılma ihtimali de gündemde bulunmakta. Bu mutlaka kapatma olurmu, kesin bir şey söylemek mümkün değil, ancak her halükarda HDP’yi bütün yerel örgütleriyle tasfiyeyi hedeflediğini söylemek yanlış olmaz.
İktidarın Berberoğlu’nu vekillikten düşürmesi CHP’ye aba altında sopa göstererek “maraz çıkarırsan, sopayı yersin!” tehdidi olarak anlaşılmalıdır.
Yeni seçim yasasıyla, HDP tasfiye edilirken, AKP ve MHP’den oy alma ihtimali olan yeni partilerin, seçime girmesi engellenmesi hedeflenmekte.
Saray'ın İYİ Parti, ile yaptığı görüşmelerde, olası bir ittifak ihtimalinin giderek arttığını da bu çabalara eklemek gerekir.
Burada İYİ Parti başkanlığına kısa süre önce Meral Akşener yerine başkasının gündeme getirilmiş olması ise, Saray rejiminin İYİ Parti’yi dizayn etme ihtimaline işaret etmekte.
***
2015 yılından bu yana Ergenekon-Saray ikilisinin keserle yontar gibi, HDP etrafında birleşen özgürlük ve demokrasi güçlerini darbelerken, CHP ise Veba salgınından kaçar gibi, özgürlük ve demokrasi güçlerinden bilerek, isteyerek kaçmıştır.
CHP, demokrasi ve parlamenter sistem için savaşacağını söylese de, parlamenter sistemi Ergenekon güçleriyle ele ele, devletin bekaası için kurban etmiştir.
Gelinen aşamada halen CHP’den özgürlük ve demokrasi mücadelesi için birlik beklentisi olanların unuttuğu şey, HDP’den sonra sıranın CHP’ye geleceğidir. CHP o çok güvendiği Ergenekon’un çarkları altında ezilmekten kendini kurtaramayacaktır.
Öte yandan, Kürtlerden ve radikal devrimci hareketten, HDP‘den uzak kalarak kendilerini koruyacaklarını ve Kürtler ezildikten sonra, ayakta kalacaklarını sananlara, gidişatın *Endonezya olduğunu hatırlatmakta fayda var.
Bunun emek ve özgürlük güçlerinin örgütlü ve örgütsüz bütün kesimlerinin kıyımı, Cezaevlerinde toplu katliamlar, Kürt alevilerin yoğun bulunduğu yerlerde göçertme ve toplu katliam girişimleri anlamına geldiğini anlatmaya gerek yok sanırım.
Türk egemen güçlerinin, AKP eliyle devlet sistemini yıkıp, yerine yenisini kuramadığı politik sistem uğruna, daha çok hak gaspı ve katliam getireceğe benziyor.
Burada son günlerde gündeme getirilen, yeni bekçiler yasası ise, esasta, devleti yeniden yapılandıramadığı durumda, iç savaş hazırlığıyla ilgili olduğunu söylemek yanlış olmaz. Bu hazırlığın diğer parçası ise SADAT üzerinden örgütlenen paramiliter güçlerdir.
Batının işçi emekçi kitle hareketi, Kürtler, Aleviler sokak hareketi olarak birleşmediği sürece, gidişatın Endonezya* olduğunu söylemek yanlış olmaz.
Şu an için buna engel olacak, devleti alıkoyacak güçlü hiç bir mekanizma bulunmamakta.
Ancak örgütlü ve örgütsüz olmak üzere dağınık ve parçalı duran, önemli bir gücün olduğunu söylemek gerekir.
Bütün mesele, kitle hareketinin gelişme potansiyali taşıdığı bir dönemde, birleşik düzen dışı bir sokak hareketini yaratabilecek güçlerin, birleşik bir adım atıp atmayacaklarında düğümlenmekte.
*Endonezya’da 1965-1966 yılları arasında General Suharto denetiminde ordu ve paramiliter islamcı faşist güçler, PKI(Endenozya Komunist Partisi)ni yok etmek için kitlesel katliam yaptı. Bu katliamda değişik uluslararası kuruluşların verilerine göre, 500 bin ile 3 Milyon arası insan katledildi. Katliam sadece komünistler, sendikacılar ve kitle örgütleriyle sınırlı kalmadı. Cezaevlerinde, fabrikalarda, bürolarda, sokaklarda, gecekondularda, okullarda, ordu ve polis içinde dahil olmak üzere, sol hareketin etkisinde olan basın mensupları hatta sıradan okur-yazar insanlar bile katledildi..
Bu katliamda semtlerde, mahallelerde kurulan paramiliter milislerin büyük bir rolü olduğu görüldü. Suharto ve gerici dinci çevrelerin kışkırtmalarıyla katliamlara mahallelerden milyonlarca sivil katılmıştı.
Bu katliamlar üzerine konuşulması dahi 1998 yılına kadar yasaklıydı.