Ankara’ya gelir gelmez soluğu önce MİT’te, ardından Erdoğan’ın yanında alan Mesud Barzani’nin Türkiye ziyaretini özelde Kürdistan’da, genelde ise bölgede önemi sonradan anlaşılacak yeni gelişmelerin habercisi olarak görmek gerekiyor. Burjuva basınından da takip edilebildiği gibi, Barzani ve Güney Kürdistan’da oluşan devletimsi yapı, hiç şüphe ve tereddüte mahal bırakmayacak şekilde, başta Türkiye olmak üzere bölge güçlerinin ve emperyalizmin aşırı ilgisine mazhar oluyor. Erdoğan dahi Irak merkezi hükümetine karşı Barzani’yi koruma altına alıyor.
Ortadoğu gibi, birbirleriyle çelişen farklı stratejik çıkar ve hedeflerin sonucu olan gelişmelerin ortalığı toza dumana kattığı bir bölgede hiç bir ilişki, hiç bir adım ve hiç bir gelişme tesadüfi değildir. Bilhassa bölge güçleri hiç kimsenin kaşı gözü hatırına elini ateşe atmaz. Aksine, tanık olduğumuz gibi, çıkarları uğruna bölgeyi yangın yerine çevirmekten çekinmez.
Peki, kan gölüne dönen Ortadoğu’nun karmaşıklığında resmin bütününü nasıl göreceğiz? Aslında bunun basit bir formülü var: kimin perspektifinden baktığınıza bağlı, yani "fillerin" perspektifinden baktığınızda farklı, "çimenlerin" perspektifinden baktığınızda farklı bir resim görür, değerlendirmelerinizi o resme göre yaparsınız.
Tarih bize bu konuda yardımcı olacaktır. Eğer bilimsel yaklaşıyor, toplumların, çıkarları birbirleri ile çelişen toplumsal sınıflardan oluştuğuna ve bugüne kadarki tarihin sınıf mücadeleleri tarihi olduğuna inanıyorsanız, değerlendirmenizi dayandırdığınız o resimden nerede durmanız ve ne yapmanız gerektiği sorusuna yanıt bulabilirsiniz. Hani komünist falan olmanıza da gerek yok, insan olmak yeterlidir. Yani eşitlik, adalet, barış, demokrasi gibi değerler olmaksızın gezegenimizin var olamayacağını görebiliyorsanız, tarafınız bellidir: ezilenlerin ve sömürülenlerin tarafı.
İşte o tarafta durduğunuz vakit, karmaşık ilişkilerin belirsizliği ve sisi dağılır, her şeyi açık ve net görebilirsiniz. Örneğin Riyad’da Suudi despotlarının hamiliğinde yapılan sözde "Suriye muhaliflerinin" toplantısıyla, Dêrik’te farklı kesimleri temsil eden 103 delegenin katıldığı Demokratik Suriye Kongresi arasındaki farkı görebilir, Barzani aile şirketinin partisi hâline indirgenmiş KDP’nin neden Dêrik’te değil de, Riyad’da olduğunu anlarsınız.
Veyahut Barzani’nin neden Güney’de bir TSK bölüğünün konuşlandırılmasını "abartılacak mesele değil" diye onaylarken, aynı TSK’nin Kuzey’de kentleri yakıp yıkmasını, katliamlarını abartılı bir ilgisizlikle karşıladığını, maaşlı ordusunu neden Türkiye ve Almanya’ya eğittiğini çözebilirsiniz. Nitekim Türk inşaat şirketleri ile enerji tekellerinin cirit attığı Güney’deki gelişmelerin ve emperyalist güçlerin Barzani ilgisinin arka planını çözebilirsiniz. E tabii, 45 milyar varillik petrol rezervinden gelecek gelirden "belki bana da kalır, ben de zenginleşirim" diyenlerdenseniz, hayal görmeye devam eder, Rojava düşmanlarının değirmenine su taşırsınız. Boşuna dememişler: "Anlayana sivri sinek saz, anlamayana davul zurna az" diye.