1966 yılında İstanbul'da işçi sınıfının uyanışıyla ilgili Karanlıkta Uyananlar filmi üzerine bir açık oturumda Çetin Altan, İlhan Selçuk, Doğan Özgüden, Ayperi Akalan ve Beklan Algan
Çetin Altan, 1953'ten itibaren 50'li ve 60'lı yıllarda Sabah Postası, Milliyet ve Akşam gazeteleriyle Ant Dergisi'nde birlikte mücadele verdiğim Türkiye'nin en seçkin gazetecilerindendi... Gazeteciliğin yanısıra sosyalist hareketin örgütlenme sürecinde, sendikal mücadelede, açık oturumlarda beraberdik.
Genel yayın yönetmeni olduğum dönemde Akşam'daki günlük fıkralarıyla ve de polemikleriyle sosyalist düşünce ve eylemin gelişmesine büyük katkı getirdi. Onunla da kalmadı, 1965 seçimlerinde İstanbul'dan milletvekili seçildi, bağımsız olarak kendisine söz verilmediği için Türkiye İşçi Partisi'ne katılarak AP'li milletvekilleri tarafından sövülme ve dövülme bahasına Meclis'te sosyalistlerin sesini yükseltti.
Geniş kültür birikimi, Türkçe'yi kullanmaktaki ustalığı, tabulara meydan okumasıyla Türkiye basın ve düşün yaşamının anıt isimlerinden biri oldu.
Dostluk yıllarımız acı-tatlı anılarla dolu...
1965'te, Meclis'te kavgalı bir oturumun akşamında, Çetin'in Ankara'daki evinde ilk kez Nazım Hikmet'in kendi sesinden bir kaydını büyük coşkuyla dinlemiştik:
Hava kurşun gibi ağır
Bağır bağır bağır bağırıyorum
Koşun
Kurşun eritmeğe çağırıyorum
Hava bugün Brüksel'de de kurşun gibi ağır...
Türkiye'nin demokratikleştiğini görmek 1953'ten beri ortak tutkumuzdu...
Sonsuza yolculuğunda güle güle Çetin...
Göremeden ayrıldın bu dünyadan, belki bizim kuşağın son yaşayanları, belki ardımızdan gelenler de göremeyecek...
Ama bunca yıldır boşuna bağrılmadı, haykırılmadı...
Bu ülkenin insanları, Asuri'si, Ermeni'si, Kürd'ü, Rum'u, Türk'üyle elbet bir gün o günleri görecekler...
Kurşun dökülecek...
Nazım ustanın dediği gibi "güzel günler göreceğiz çocuklar..."