Bundan neredeyse tam 5 yıl önce, gerilla Ekin Wan (Kevser Eltürk) öldürüldükten sonra; onun çıplak, işkence yapılmış bedeni tüm dünyanın gözleri önünde, ibret olsun diye sergilenmişti. Bir meydan okumaydı bu! Bir kadının ölü bedeninin böyle sergilenmesi, psikolojik savaşın en aşağılık tezahürlerinden birisiydi. 
Ve Ekin Wan’ın bedeni; kendisinden öncekiler ve sonrakiler gibi sürekli tarihi anlatmaya devam etti. Hâlâ da susamadı!
Ancak sergilenen bütün bu manzaralar; 21. yüzyılı değil, aksine, ilkel kabile savaşlarında  ilkel toplumların kafatasına verdikleri dini değere paralel, kafataslarını mızraklarına geçirip kutlamalar yapmalarını andırıyordu. Ölü bedenler bir kez daha, hem de zafer çığlıklarıyla sergilenmeye başlanmıştı!
O dönem sayısız uluslararası kurumun bu psikolojik savaşa  gösterdiği tepki ile bugün bu tür uygulamalara gösterilen tepkiyi kıyasladığımızda; nasıl bir dönemden geçtiğimizi anlamamız da mümkün olacak???!!!
***
Cesetlere yapılanlar; onların ailelerinin-yakınlarının yüreklerini çaresizce parçalamayı hedefledi hep. Hep topluma bir gözdağı vermeyi hedefledi. Nihayetinde bütünlüklü bir bedeni gömmek-cenaze merasimi; tüm toplumlar tarihinde  geleneksel-inançsal olarak oldukça önemli bir yere sahipti! 
Ancak dilediği gibi yaşayanlar ve veda edenler için önemli olan ise; kalplerinin son atışına dek sadece onurlu başlarını korumak olmaya devam etti. 
***
Tüm dünya tarihindeki; başlarına ip geçirildiğinde sehpalarını tekmeleyenlerin, tırnaklarına dek sökülüp sır vermeyenlerin, kurşunlanıp bedeni parçalananların, cesetleri değil aylar, yıllar sonra teslim edilenlerin... hepsi ama hepsi hâlâ ve hâlâ konuşurlar. Susamazlar!
Böyle cesetler; tüm insanlık hep bir ağızdan haykırana dek susamazlar!
Susamazlar; çünkü geçmiş hâlâ geçmemiştir!
Susamazlar; çünkü onların cansız bedenlerine dahi duyulabilen kinin, gösterilen vahşetin boyutu, tanıklık ettikleri tarihin berrak bir aynasıdır!
Susamazlar; çünkü onlara yapılanların özrü dilense dahi, onlardan sonra gelenlere de aynısı yapılmaya devam edilebilmektedir! 
Susamazlar! Ve biz onları cenaze merasimlerinin sınırlarında değil, onurlu başlarının sonsuzluğunda hatırlayarak yaşatmaya devam ederiz!
***
Erol Volkan İldem (Erol’la, tam 19 yıl önce aynı zamanlarda tahliye olmuş ve onu görebilmiştim. Henüz saçları dökülmemiş, yüzünde kırışıklıklar belirmemiş hâliydi gördüğüm. Şimdi, 19 yıl sonraki fotoğraflarında; gözlerinde ve dudaklarındaki yaşam sevinci-tebessümü, insan sevgisi saçan yüreğinin yankısı hâlâ aynı!  Vay be, yitirmemiş bunları! Parmaklarım onun gencecik; tertemiz bir dünya idealinin coşkusu-umudundaki hâllerinin hatırasıyla çarpıyor tuşlara şimdi) ve Fadime Çakıl’ın tanınamaz hâle getirilmiş bedenleri, Ali Kemal Yılmaz ve Gökçe Kurban’ın koparılan başları ve henüz ailelerine teslim edilmemiş cesetleri de hiç susamayacaklar! 
Böyle cesetler; tüm insanlık hep bir ağızdan haykırana dek susamayacaklar!
Cesetlerin susabileceği bir dünya gerçekleşene dek, onlar da; tıpkı kendilerinden öncekiler gibi sadece onurlu başlarıyla haykıracak ve onurlu insanlara duyulan büyük bir minnet-sevgiyle anılacaklar....