ABD Başkanlık Seçiminin sonuçları, emperyalist güçler arasındaki çelişkileri derinleştirmeye devam ediyor. Bununla birlikte, F. Alman emperyalizmi Avrupa’yı giderek daha iyi kontrolü altına alma ve »düzen kurucu dünya gücü« seviyesine yükselme planlarına ivme katıyor. Emperyalist güçler arasında karmaşıklaşarak büyüyen, örtüşen ve çelişen çıkarlar yumağı, eşik ülkelerindeki işbirlikçi rejimleri »ya ABD, ya F. Almanya« ikilemine zorluyor. Bu durum aynı zamanda eşik ülkelerindeki güç ilişkilerini sarsıyor ve işbirlikçi rejimleri, iktidarlarını daha otoriter, hatta faşizan yöntemlerle güvence altına alma arayışlarına itiyor.
Sermayenin altın çağını yaşıyormuş gibi görünen, ancak çoklu kriz ortamlarından kurtulamayan günümüz emperyalist-kapitalist dünya düzeni aslında son derece kırılgan bir zemin üzerine kurulu. Enerji kaynakları ve etki alanları üzerine yürütülen vekalet savaşları, asiller savaşına dönüşme potansiyelini artırırlarken, kapitalizmin zengin merkezlerinde dahi sosyal standartlar buharlaşıyor ve izafîleşen refah düzeyi, kendisini sağ popülist ve ırkçı formasyonların güçlenmesiyle ifade eden toplumsal hoşnutsuzluklara yol açıyor. Sermayenin birikim fazlası krizinin yol açtığı sorunlar derinleşirken, yaşamın her alanının piyasalaştırılması ve sermaye birikiminin boyunduruğu altına sokulması hızlanıyor, emek sömürüsünün ve yoksullaşmanı artması, ortalamanın üzerinde gelire sahip olan katmanları huzursuzlaştırıyor.
Hoşnutsuzluk ve huzursuzluk, egemen sınıfların »istikrarlı« hükümet kurma olanakları karmaşıklaştırıyor, Trump örneğinde olduğu gibi, pek arzu edilmeyen seçim sonuçlarıyla cebelleşmelerine neden oluyor. Çıkış yolu olarak ise, neoliberal dönüşümün daha da kökleştirilmesi ve militarist saldırganlığın azgınlık derecesine yükseltilmesi görülüyor.
Böylesine bir ortamda hafta başında bir araya gelen AB dışişleri ve savunma bakanları, F. Almanya’nın dayatmasıyla bir dizi kararlar aldılar. Buna göre, belirli AB ülkeleri NATO’dan bağımsız askerî işbirliğini derinleştirecek, NATO’ya paralel Lojistik ve Komuta Genel Merkezi kuracak ve Lizbon Sözleşmesinin 42. Maddesindeki Sürekli Yapısal İşbirliğini (PESCO.Permanent Structured Cooperation) kurumsallaştıracaklar. Bu adımlar fiilî olarak »stratejik özerkliğe« sahip bir AB ordusunun kurulması anlamına geliyor. Aralık ayında yapılacak AB Zirvesinde de kararlar kesinleştirilecek.
Ancak Britanya ve Doğu Avrupalı AB üyeleri bu girişime karşı çıkıyorlar. Çünkü, başta Polonya ve Macaristan olmak üzere, bu üyeler ABD ile girdikleri askerî işbirliğine daha fazla önem veriyorlar. Bu ülkelerin Rusya karşıtı politikaları ve geleneksel olarak »Alman hegemonyasından« korkmaları, böylesi bir yaklaşıma yol açıyor. F. Almanya’nın Trump’a mesafe koyarak, Doğu Avrupalılarla ABD arasındaki bağları zayıflatma ve kontrolü eline geçirme girişimleri, bu ülkeleri ABD’ne daha çok bağlıyor. Böylelikle hem AB, hem de NATO içindeki çatlak büyüyor, Türkiye’deki gibi işbirlikçi rejimlerin otoriterleşmelerini tetikliyor.
Derinleşen çelişkiler, 2017’de Ortadoğu’yu çok çetin ve daha kanlı günlerin beklediğine işaret ediyor. Türkiye ve Kürdistan’daki gelişmeler değerlendirilirken, dikkate alınması gereken bir diğer gerçeğin de bu olduğu unutulmamalıdır.
19 Kasım 2016