Berlin Eyalet Parlamento Seçimleri ve Güçlenen Yabancı Düşmanı Milliyetçi Sağ Popülizm

Angela Merkel`in başkanlığındaki CDU Berlin eyaletinde yapılan seçimde ilk defa oyları yüzde 20`nin altına düştü.Halk partileri olarak tabir edilen bu her iki parti (CDU ve SPD) yüzde 5`in üzerinde oy kayıpetti.CDU bir önceki seçime göre yüzde 5,7 SPD ise yüzde 6,7 oranında oy kayıbı ile eyalet seçimi sonuçlandı.

AfD ise yüzde 14,2 oyla eyalet parlamentosuna girmeyi başardı.Bu yüzden medyanın gündeminde önemli bir yer işgal etmektedir. 

SPD ve CDU koalisyon hükümeti,18 Eylül 2016 tarihinde yapılan seçimde elde ettikleri oy ile yeni bir koalisyon hükümetinin kurulmasını imkansız kılmaktadır. Bu durumu Berlin CDU parti başkanı Frank Henkel ciddi bir hezimet olarak değerlendirirken, SPD Berlin parti başkanı Michael Müller ise önemli bir “başarı” hatta önemli bir “ zafer “ olarak ilan etti. Buna rağmen Frank Henkel, sürekli olarak” Halk partilerinin” ciddiye alınması gereken bir yenilgiden bahsetmesi, SPD başkanı Michael Müller`i uyarmak görevi de adeta CDU`lu Frank Henkel`e kaldı.

Berlin eyalet seçiminde sosyal sorunlar belirleyici oldu. İşsizlik,yoksulluk, konut kiralarında aşırı artış, kreş ve eğitim sorunu seçimin sonucunu tayin ederken, mülteci politikası, seçmenin oy kullanmasında ve parti tercihlerinde önemli rol oynadı. Bu her iki partinin kurduğu büyük koalisyon da işsizlik, yoksulluk ve emekli aylıklarındaki düşüş, adil ve eşit olmayan ve giderek ücretli çalışanların aleyhine açilan bu makas 2016 yılında da daha fazla açıldı.

AfD, 2013 yılının Eylül ayında Almanya`da yapılan Federal Meclis seçiminde çok az bir oyla yüzde 5 seçim barajının altında kalarak Meclis'e giremedi. Fakat Mecklenburg-Vorpommern`le birlikte 9 eyalet meclisinde temsil ediliyor ve grup oluşturulmaktadır. AfD, belediye meclislerinde 700 civarında üye ile önemli bir temsiliyet elde etmiş bulunuyor. AfD'nin elde ettiği bu güç de gösteriyor ki, AfD her partiden oy alıyor. AfD`yi tercih eden seçmen yöneliminin her partide olduğu ortaya çıkıyor.

AfD aşırı sağcı ve yabancı düşmanı popülist parti olarak kitlelerin yaşadığı sorunları demagojik retorikle yabancılara/göçmenlere bağlayarak ya da mültecilerin kabul edilmesine/alınmasına karşı tavır alınmasıyla aşırı milliyetçi popülist çıkışlarıyla her yaş grubundan destek almaktadır. Başbakan Merkel`in tercihiyle geçen yıl 1 milyon mülteci kabul eden Almanya, medya ve aşırı sağcı yabancı düşmanı partilerin anti propagandası nedeniyle Almanya da yabancı/göçmen ve mülteci karşıtlığı güç ve ivme kazandı.

AfD, mültecilere kapıların kapatılmasını savunduğu için reaksiyoner milliyetçi söylemle seçime katılmayan ve oy vermeyen seçmenlerde ve kendi dışındaki partilerde oy alarak eyalet meclislerine girmeyi başardı. AfD başarısını,seçmenin taleplerini dikkate almayan iktidardaki büyük koalisyonun (CDU ile SPD) izlediği politikaya borçludur. SPD koalisyonda yer almasına rağmen seçmene verdiği sözü/vaad ettiklerini yerine getirememesi, SPD`ye oy veren veya oy vermiş seçmenler tepkiyle, protestoyla oy verdiği partiden kitlesel olarak uzaklaştmaktadır. Bu seçmenin önemli bir sayıda oranı yapılan bu seçimde AfD oy vermiştir.

Berlin eyalet seçiminde çok açık olarak ortaya çıktığı gibi 50 bin üzerinde seçmen daha önce farklı partilere oy kullanmış olmasına rağmen Berlin eyalet seçiminde AfD oy vermiştir. AfD`ye oy veren seçmen,daha öncede oy verdigi partilerin, kendi taleplerini dikkate almadığı, önemsenmediği her defasında aldatılığının inancındadır. Böyle olunca, tüm krizleri demagojik temelde kullanmaya çalışan ve bu demagojiyi oya tahvil eden, yabancıların kültürünü, inanclarını ve yaşam tarzını istismar ederek, ekonomik olarak yaşanan zorlukların, kitlelerin sosyal statülerinde yarattığı sosyal düşüşe gösterdikleri tepki ve itirazdan dolayı AfD`yi tercih etmektedirler.

Bu yüzden, AfD son kamuoyu yoklamalarına (ARD “ Deutschlandtrennd”, Höchster Kreisblatt, 24. Eylül 2016) göre Almanya da yüzde 16 oranında bir potansiyeline sahiptir. Buna karşın büyük koalisyon sürekli oy kayıp ediyor. Bu oy kayıbını önlemek hatta kaybın önüne geçmekte mümkün görünmüyor. Çünkü bu durum TTIP (Transatlantik Serbest Yatırım Ticaret Anlaşması) ve CETA (Kanada Serbest Ticaret Anlaşması) tartışmalarında kendisini bir kez daha gösterdi. SPD ve CDU seçmenin taleplerini ve tercihini dikkate almak yerine büyük şirketlerin/fırmalarin tercihine boyun etmek süretiyle AGENDA 2010 da olduğu gibi burjuvazinin çıkarlarnı kollamak için daha fazla çaba sarf ediyor. CETA, anlaşması SPD tarafından onayladı. Şimdi sıra TTIP de. Bu her iki anlaşmadan öngürülen ve amaçlanan kamu tarafında verilen hizmetlerin özel şirket/ fırmalara devredilmesini öngörüyor. Mesela, anayasal tarafında öngürülen eğitim ve öğrenim hakkı devletin görevleri arasında yer almasına rağmen, bu hakkı TTIP ve CETA yapılacak anlaşmalarla özel şirket/firmalara devredilerek, eğitim ücretli yapılacaktır.

Yapılacak bu anlaşmalar -CETA, SPD tarafında onaylandı- halk haklı olarak protesto etmekte ve bu her iki anlaşmanın rededilmesini talep etmektedir. Geçen Cumartesi günü,17 Eylül 2016 tarihinde başta Berlin olmak üzere diğer metropollerde – Hamburg, Frankfurt, Stuttgart, Münih ve Leipzig de- 320 bin insan CETA ve TTIP anlaşmalarına karşı sokağa çıktı ve kitlesel protesto gerçekleştirdi.(Junge Welt,19 Eylül 2016)

Bu mitinglerde yapilan konuşmalarda SPD uyarıldı. SPD şayet bu talep ve istekleri dikkate almaz, AGENDA 2010 paketinin yasallaşmasında olduğu gibi SPD seçmenin önemli bir kesimi SPD den desteğini çekeceğini belirtiler. Bu anlaşma serbest ticaret için yaılan/yapılacak bir anlaşma değil, uluslararası şirketlerin pazar gücünü yaratmak/oluşturmak için düşünülmüş bir projedir. Bu projeye karşı çıkan protestocular Spiegel Online şöyle tanımlıyor. “ TTIP eleştiriciler/karşıtları bunaltıcı sağ milliyetçilikle ve algısıyla suçluyor”.18.09.2016.

Bu gibi açıklamalar, kapalı kapıların ardında alınan kararların ve yapılan anlaşmalar ile içeriği boşaltılan demokratik halklar, gasp edilen sosyal haklar sonucu insanlar kitlesel olarak kayıp  yaşarken, bu anlaşmalar ile kazanan ve kazançlı çıkacak olan Atlantik'in her iki yakasında bulunan bir avuç azınlık tekellerin/şirketlerin sahibi görmezlikten geliniyor. Demokratik hakların bu tür ikili anlaşmalar ile içeriğinin boşaltılması, işlevsiz kılınması için sağ popüllist milliyetçilerin itirazı olduğunu söylemek hatta ima etmek aşırı abartılı bir söylemdir.

Buna karşılık T-Online “Almanya'da aşırı sağcı mlliyetçi,ırkçı grupların gerçekleştirdikleri saldırlar ve şiddetin sayısı geçen yıla kıyasla ikiye katlandı. Ocak – Eylül ayı ortasına kadar polis kayıtlarına göre, 507 yabancı düşmanı olay/saldırı geçti” denilmektedir.

24.09.2016