Politik iklimimizde adettir: bir konu konuşulur; esilip gürlenir, türlü çeşitli görüşler öne sürülür, suçlamaların ardı arkası kesilmez. Ardından konu bir süre unutulur, aradan zaman geçer, tekrar hatırlanır ve yeniden başlanır.
Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne (AB) üyelik konusu böyledir.
CDU’nun seçim programında Türkiye’nin AB üyeliğinin istenmediği yer aldı. Sanki bilinmeyen bir şeymiş gibi bunun üzerine yorumlar yapılıyor.
AB Parlamentosu Türkiye ile tam üyelik görüşmelerinin askıya alınmasını tavsiye kararı aldı.
AKP bu kararı reddetti, hükümsüzdür açıklaması yaptı ama kendisi nasıl “hükümlü” yapabilecekti, belli değildi.
AKP’li politikacılara (Cumhurbaşkanı dahil) AB ülkelerinde peşpeşe konuşma yasakları uygulanıyor. Ankara’dan konuşmak kolay olduğu için “biz vatandaşlarımızla buluşmak için kimseden izin almayız” deniliyor ama istersen almadan dene bakalım!
G-20 Zirvesi’ne katıldığı günlerde Erdoğan’a Almanya’da toplantı yasağı uygulandı. Önceden izin alması şart koşuldu. “İntihar ediyorsunuz” dedi, başka bir şey diyemedi.
Almanya hükümetinin izin vermemesinden daha önemlisi kamuoyunun tutumuydu. O günlerde yapılan küçük bir ankete göre Almanların yüzde 84’ü Erdoğan’a uygulanan toplantı yasağını destekliyordu. Başka bir deyişle kamuoyunun AKP’li politikacılara karşı tutumu Almanya hükümetine göre daha serttir.
Benzeri toplantı yasaklarını Avusturya ve Hollanda da uyguladı.
AB’ye üyelik tartışması yeniden gündeme geldi ve bilinen sözler tekrarlandı.
“AB, 50 yıldan fazla zamandır Türkiye’yi bekletiyor…”
Doğru ve daha da çok bekletecek gibi görünüyor.
“AB’ye ihtiyacımız yok.”
Çözüm basit o zaman; üyelik başvurunuzu geri çekersiniz ve sözlerinizin arkasında durduğunuzu gösterirsiniz. Ama yapılamıyor…
“Halkımız AB üyeliğini artık istemiyor.”
Hiç de öyle değildir. Daha geçen yıl “AB’ye vizesiz seyahat gerçekleşmezse açarız kapıları, Suriyelileri üzerinize göndeririz” diyen sizlerdiniz. Madem AB üyeliği istenmiyordu, o zaman vizesiz yolculuk neden isteniyordu?
Bilinen bir şey: AB ülkelerine vize olmasa nüfusun üçte ikisi boşalır.
Sorarsanız, “AB üyeliğine karşıyım” diyecek çok sayıda insan bile vizenin kalkması durumunda gitmek için hazırdır.
“Samimi olarak AB’ye üye olmak istiyoruz!”
Bu belirlemeye söyleyenler bile inanmıyordur.
Bir derneğe bile üye olmanın koşulları vardır. Bunları pazarlık konusu yapamazsınız. Hoşunuza gitmiyorsa, üye olmazsınız.
Türkiye ise yıllardır hem üye olmak istiyor hem de üyelik koşullarını pazarlık konusu yapmaya çalışıyor.
Koşullar hoşunuza gitmiyorsa üyelik başvurusunu geri çekersiniz, ama yapılamıyor.
AB’ye alternatif olarak Şanghay Beşlisi’ne girilmeye çalışıldı, olmadı.
Ortadoğu’da AB türü Müslümanların Birliği kurulmaya çalışıldı, hiç ama hiç olmadı.
Geriye yine AB kaldı…
İşten atılan akademisyenlerin, değişik mesleklerden kalifiye elemanların sürekli geldiği AB ülkeleri…
Türkiye’den AB ülkelerine 1960-1970’li yıllardaki işçi göçünden, özellikle 1980 sonrasındaki politik göçten farklı bir göç yaşanıyor.
Kalifiye eleman göçü var ama üyelik ufukta bile görünmüyor.
AKP’li politikacıların ne söylediği AB ülkelerinde gittikçe daha az ciddiye alınıyor.
“Ortadoğu ülkelerinde politikacılar konuşur, aldırmayacaksın…” belirlemesini artık çok kişi öğrenmiş durumdadır.
AB’ye üyelik konusundaki suçlamalarınızda ciddi iseniz, başvuruyu geri çekersiniz