Bazen insanlar bir şeyler, 'mırıldanır' mırıldanan kişiyi dinleyenler, 'merak' ederler, ne demek istedi bu adam? Bizim için, toplum için, benim için, geleceğimiz için, 'iyi bir şeyler mi mırıldandı, yoksa kötü şeyler mi, mırıldandı? Acaba düşünmeye başlarlar.
İşte bu konuşmalardan bir tanesini, CHP genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu Karadeniz'in güzide kentlerinden Trabzon da, İl başkanları toplantısında, 'mırıldandı' yani konuştu.
Kemal Kılıçdaroğlu'nun Trabzon'daki konuşmasını dinledikten sonra, kısaca kendime düşünme fırsatı tanıdıktan sonra, bende de bir kanı oluştu. Acaba bu adam, 'iyi bir şeyler mi mırıldandı, yoksa kötü şeyler mi mırıldandı? Sonra bilgisayarımın tuşlarına dokunarak bu yazıyı yazmaya karar verdim. Gözünüz aydın, 'aslan sosyal demokrat'lar!
Kemal Kılıçdaroğlu uzun bir konuşma yaptı. Konuşmasında dikkatimi çeken birkaç konuya dikkat çekmek isterim. Konuşmasının bir bölümünde, başlangıcında Trabzonlulara, 'iyi gözükecek' ya, Trabzon'u-Trabzon yapan realiteyi anlatırken; ''Doğu Karadeniz 'in kilit illerinden birindeyiz Trabzon'un Fatih'ten bu yana önemli bir kent olduğunu bütün dünya biliyor aslında. Yavuz Sultan Selim'in 24 yıl yönettiği Trabzon. Kanuni Sultan Süleyman'ın doğduğu kent Trabzon. Trabzonlu bir Osmanlı Padişahıdır. Trabzonlular sadece kendi tarihleriyle değil kültürleri ve sanatlarıyla da ne kadar gurur duysalar azdır'' ''Yavuz Sultan Selim Trabzon'u, 24 yıla yakın yönetmesini'' 'övünerek' anlatmaktadır.
Burada söylenmesi ve yazılması gerekenler için, sadece bir tek cümle kurmak istiyorum. Alevilerin kulakları çınlamıştır sanırım. Osmanlı padişahları içinde en gaddar, katliamcı, Alevilerin kanını akıtan katil ve cani birinden 'övülerek' söz edilmesi manidardır.
Çocuklarını katledenlerden, 'övünerek' söz edilmesi hangi akla hizmet eder, anlamak zor. Örnekler, O kadar anlamsızki, Kıbrıs'ın işgalini, 'övünme' olarak algılıyor; "16 adayı hangi gerekçe ile Yunanistan'a teslim ettiniz. Bir Allah'ın kulu bana bunu çıkıp anlatsın. Burnumuzun dibindeki adalara geldiler bayraklarını diktiler. Bakana soruyorlar bu adamlar bizim diyorlar e Yunanistan işgal etti. Adam gelmiş girmiş burnunu dibine. Benim Nesini görüşüyorsun.
Benim toprağım işgal edilmiş. Böyle giderse bunlar Kıbrıs'ı da verecek. Trabzon'dan Binali Yıldırım'ın dikkatini çekiyorum, Kıbrıs'taki gelişmeleri yakından izliyoruz. Kıbrıs'ı aldık, Beşparmak Dağları'na CHP'nin milliyetçiliğin yazdık.'' Bir noktanın altını çizmek isterim. K.Kılıçdaroğlunun bu sözlerini izleyen, dinleyen Yunanistan başbakanı Çipras, 'bıyık altından' gülümsemekten başka bir şey yapmaz. Peki, Avrupa Birliği Ülkelerinin yetkilileri ise, 'bu adam kafayı mı yemiş diyerekten' mırıldanırlar.
K.Kılıçdaroğlu Yunanistan'ın Avrupa Birliği toprağı olduğunu, 'unutmuş' olması gerek, yoksa milliyetçilikte, AKP ile 'yarışa' girmez.
Ne yapalım AKP ve MHP ile 'milliyetçilik yarışına' girecek ya, 'kurt işaret' verebilir. Demokrasiden kilometrelerce uzak birini Cumhurbaşkanı, 'adayı' gösterebilir. Anayasaya aykırı olduğu halde Milletvekillerinin dokunulmazlığının, 'kaldırılması' için, evet oyu verebilir. Bir diğer sorun ise, AKP devletinin, Saray'ın, başkanlık veya Cumhurbaşkanlığı gibi safsatalarla açık faşizme doğru yol almasını, R.T. Erdoğan'ın diktatörlük heveslerini yermek ve karşı durmak adına, Kürt halk önderi Abdullah Öcalan'la mücadeleyi, 'öne çıkarma' anlayışıdır. Bu girişimin bir tek mantığı vardır. CHP'nin ve Kılıçdaroğlunun, Kürt sorununda çözüm politikasında çıkmazda olduğu, 'milliyetçi' bakış açısına sahip olduğudur.
CHP. K. Kılıçdaroğlu AKP Faşizmi ve Saray'ın diktatörlük talepleri karşısında dik durmak ve direniş cephesini genişletmek yerine. AKP devleti ve Saray'la, Milliyetçilik ve Müslümanlık konusunda yarışmayı tercih olarak ilk plana almaktadır. CHP, K.Kılıçdaroğlu, 'aslan sosyal demokratlar' faşizme karşı halkların geniş cephesini tercih yerine, MHP ve Devlet Bahçeli'den, umut, 'bekleyerek' zaman doldurmayı tercih etmektedir. Trabzon konuşmasında da, Devlet Bahçeli'den beklentilerini sıralamayı bir kez daha dile getirmektedir.
Bugün ülkemizin içinden geçtiği süreçte, yapılması gereken halklarımızın kardeşliğini esas alan, hak eşitliğini ilk planda tutan, özgürlükleri, evrensel insan haklarını, laikliği, barışı ve demokratik Türkiye Cumhuriyetini esas alan, AKP devleti, Saray ve açık faşist diktatörlük özlemine karşı mücadeleyi, direnişi örgütlemektir.
Faşizm'le mücadele, faşistlerin ileri sürdüğü talep, strateji ve taktikleriyle olmaz, mücadele edilmez. Yavuz Sultan Selim 'övgüsü' 'kurt selamı vermek' 'Bahçeli'den umutlanmak' 'milliyetçiliği öne çıkarmak' 'savaş konseptinden beslenmek' demokrasi mücadelesiyle ters orantılıdır.
Çözüm, demokrasiye giden yolun önünü açmak, faşizme karşı ortak bir cephede buluşmak ve direnmektir. 2. Dünya savaşı döneminde Almanya'da Papazın durumuna düşmemek için, gerekeni geç kalmadan yapmak durumundayız.
Ne yapalım yazımı sonlandırırken, Gözünüz aydın, 'aslan sosyal demokrat'lar!
19 Kasım 2016