Ah, Emir Ali Yağan sırası mıydı şimdi, erken vedalaşmanın?
68 kuşağından olan Ayşe Nur’un (Sarısözen/Zarakolu) 78 kuşağıyla ayrı bir muhabbeti vardı. Belki de “Eski Sol Üzerine Yeni Bilgiler” (Mete Tunçay) kitabını 12 Eylül cuntasının zor günlerinde yayınlama cesareti gösterdiği için Metris toplama merkezine konulduğunda onlarla birlikte kaldığı için.
Yaşam boyu süren dostluklarla ayrılmıştı oradan.
Belki daha 70’li yılların ikinci yıllarında nasıl peş peşe vurulduklarının tanığı olduğu için, arkadaşlarına yönetici olduğu Maliye Enstitüsü Kütüphanesinin teksir makinasını kullanmalarını sağladığı için. Cenazeler, Enstitünün bulunduğu Merkez Binanın giriş katı avlusuna konulurdu. Hocam Cahit Orhan Tütengil’in cenazesi de oraya konulacaktı.
Şimdi fikirleri de kendileri de iktidarda!
Bir defasında cenazeye katılanların önündekiler Sirkeci’de Araba Vapuru iskelesine vardığında sonundakiler hala Beyazıd meydanındaydı.
Katledilen bir kuşak 78 kuşağı. Ve bu kuşağın en iyi ozanlarından birini Emir Ali Yağan’ı yitirdik. Yine erken bir ölüm. 78 kuşağı için olağan sayılan bir şey erken ölüm.
Ve sürgünde ölüm.
Dersim coğrafyasının damıtılmış dizelerini yazan bir ozanı yitirdik.
Hepsorarım niye Dersim coğrafyasındaki nüfustan katlarcasına daha fazla Dersimli var ülkede ve ülke dışında?
Aynı soruyu Elbistan için de soraraım.
İlk kitabını Belge’nin Yeni Seslerinde çıkaran Mehmet Çetin gibi. O da erken vedalaştı bizimle.
Mehmet Çetin’in ilk kitabını Ayşe Nur yayınladığında Mehmet Çetin cezaevindeydi. Hakika bir eşi vardı, harika küçük bir oğlu. Birlikte koştururlardı. Daha sonra Beyoğlundaki kadim Rus restoranının işletmesini üstlenecekti.
Yeni Sesler 80’lerin ortasında Ayşe Nur’un 78 kuşağına adadığı bir diziydi. Siyaset ayrımı yapmadan.
Bazen küçücük pelür kağıtlara yazılmış şiirleri hazırlardı baskıya, harika kapaklar hazırlardık, nefis resimler ve fotoğraflar ile.
Mesela Ayşe Hülya’nın şiirlerinin kapağında Fransa daki Halk Cephesi yıllarından bir kız çocuğunun yumruk havada resmi vardı.
Ve Mehmet Ali Yağan ile Mehmet Çetin, 78 kuşağının şairlerini toparlayan bir yayınevi kuracaklardı. Güzel bir ismi vardı: Piya… Bana hep Attila İlhan’ın sevdiğim Pia şiirini hatırlatırdı.
Emir Ali Yağan’ın da harika bir eşi vardı. İsmail Beşikçi için koşturan.
TÜYAP, Ermenistan’ın büyük kadın şairi Silva Gabudikyan’ı onur konuğu olarak davet etme önerimizi kabul etmişti. Yine erken yitirdiğimiz Raffi Hermon Araks’ a vermiştim kitabını. Emir Ali Yağan’dan rica etmiştim tercümeyi şiirin gizemli diline çevirmesini. Sonuç harikaydı. Hatta Silva Gabudikyan ile ortak panel de düzenlemiştik Belge olarak. Ama kısa süre önce yaptığı Kudüs ziyaretinden sonra rahatsızlanıp vefat edecekti Silva. Buluşma gerçekleşmeyecekti.
Silva Gabudikyan ile Ermenistan Bilimler Akademisinde birlikte konuşmacı olduğumuz panelde ilk buluşmamızı anlatmıştım Emir Ali Yağan’a. Orada panel öncesi sohbette Nazım Hikmet ile bir diyalogunu aktarmıştı Silva. Nazım’a sorar: “Nazım ne olacak bizim Ermeni sorunu?” Nazım’ın yanıtı: “Devrimden sonra, Devrimden sonra”.
78 kuşağı gibi Emir Ali de Devrime inanmıştı. Ve Nazım gibi o da bedelini ödemişti bunun, mahpusluk ile, sürgünlük ile. Ve şimdi sürgünde ölüm.
Ama ölümsüzler safına girdin Emir Ali, şiirlerin ile.
Dizeler mermin oldu zulme karşı!