“Yürü bire Hızır Paşa

Senin de çarkın kırılır

Güvendiğin padişahın

O da bir gün devrilir.”[1]

Yine ve yeniden Donald Trump’lı ABD’nin -güncel- ahvalini konuşuyoruz.[2] Malum “bunak” Joe Biden - Kamala Harris’i işaret ederek!- adaylıktan çek(tir)ildi…

Trump yine sahnede; hem de, “(2024 seçimleri için-yn) Trump’ın aday olabileceğini düşünmüyorum. Trump’ın çok ciddi davalarla başı belada”…[3]

“Trump’ın ikinci bir sandık zaferine izin verilirse çok şaşırırım”…[4]

“Trump’ın çöküşü ‘demokratik dirayet’ göstergesi”…[5]

“Trump’ın son kullanım tarihi eğer sahiden bittiyse…”[6] türünden “kehanet”leri tekzip ederek![7]

Herkes farkında; giderek ısınan “II. Soğuk Savaş”ın daha da sertleşeceği çok açık. Kolay mı? Christoph Hasselbach, “Biden’ın başkanlık yarışından çekilmesi sonrası Alman siyasetinde Trump hazırlığı yapılıyor. Berlin’de endişeli bir bekleyiş var,”[8] derken; Genelkurmay Başkanı Orgeneral Sir Roly Walker da, İngiltere’nin üç yıl içinde bir savaşa hazır olması ve ordusunun gücünü iki katına çıkarması gerektiği uyarısını dillendiriyor![9]

 ‘Eurasia Group’un başkanı Ian Bremmer’ın, 2024 yılını “Annus horribilis/ Berbat bir yıl” olarak tanımlayıp, “Bu, meslek hayatım boyunca gördüğüm en tehlikeli ve belirsizliklerle dolu yıl,” demesi boşuna değilmiş…

Ian Bremmer üç alanda “işlerin” (Batı merkezli düzen açısından) iyi gitmediğini düşünüyor. Ukrayna-Rusya savaşı, İsrail-Hamas savaşı ve ABD’nin “kendisiyle savaşı”.

Bremmer’e göre en büyük risk ABD 2024 başkanlık seçimlerinden kaynaklanıyor: ABD’nin ekonomisi, askeri makinesi rakipsiz ama siyasi sistemi artık işlemiyor. Seçimleri kim kazanırsa kazansın, kaybeden sonuçları sorgulayacak. ABD’de demokrasiyi 150 yıldır ilk kez sarsan kutuplaşma, ülkenin küresel çapta inanılırlığını zayıflatıyor. Eğer Trump kazanırsa, ABD’nin uluslararası ilişkileri, NATO, küresel ısınma, Çin ile rekabet alanlarında giderek daha da bozulacak. Ek olarak ülkede, kimi analistlerin “iç savaş ortamı”, benim de “süreç olarak faşizm” kavramıyla betimlediğim “karanlık” daha da koyulaşacak. Peki Trump’ın kazanma olasılığı var mı?

“Durduramazsın gelmekte olanı/ No country for old man” kötümserliği ABD başkanlık seçimlerinin gerçeğini çok güzel özetliyor.

ABD’de toplumu tam ortadan bölen kutuplaşma 2020’den bu yana hiç değişmediğine göre kamuoyu yoklamalarında bulunan oranların önümüzdeki aylarda değişme olasılığı çok düşük. ABD toplumunu ve kapitalist uygarlığı çok zor bir seçim bekliyor. Bir yorumcu “2024 iyi bir yıl olacak, 2025 ile kıyasladığında” diyordu.[10]

Kim ne derse desin ABD’ye bakınca, çok çarpıcı gelişmelerle karşılaşıyoruz. Örneğin radikal Protestan akım, “Karizmatik Hıristiyanlık” olarak bilinen ve kendi “kâhinlerine” sahip çevreler, Trump’ın başkanlığının Tanrı’nın planı, İncil’deki kehanetlerin bir gereği olduğuna inanıyor. 66 milyon Amerikalının bir şekilde ilişkide olduğu bu alanda, “Tanrı’nın, nasıl Musa için Nil Nehri’ni açtıysa, Trump için de son anda bir mucize yaratması” bekleniyor.

Bu şaka değil; gerçek bu!

Özetle Amin Maalouf’un, “Tarihte ilk kez insan türünü başındaki her türlü felâketten kurtarıp bir özgürlük, kusursuz ilerleme, gezegen dayanışması ve paylaşılan refah çağına dinginlik içinde götürmenin araçlarına sahibiz; ama son sürat zıt istikamette ilerliyoruz,”[11] notunu düştüğü güzergâhta tarih hepimize “Çukur Yasası”nı hatırlatıyor.

Malum: “Çukur Yasası”nda ilk kural; “eğer kendini bir çukurda bulursan, kazmayı bırak.” İkinci kural, “Eğer kazmıyorsan, çukurdasındır.”

Bu şaka değil, hâl bu!

İMPARATORLUK STRATEJİSİ

Aristoteles’in “En büyük suçlar; gerekli olanı değil, fazla olanı elde etmek için işlenir,” sözüyle betimlenen tehlikeli eşikte yerkürenin ulaştı(rıldı)ğı koordinatların sorumlusu, elbette -(“Karanlıklar Prensi”) Henry Kissinger’lı- ABD emperyalizmiydi![12]

Emperyalistler arası rekabetin hız kazandığı dünyada yeni meydan okumalar boy verip, şekillenirken; yerkürenin yeniden biçimlendi(rildi)ği bir dönemdeyiz

ABD emperyalizmi, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’ni çökerttikten sonra tek süper güç olarak varlığını sürdüreceğini sanırken; sahneye Putin ile Çin çıktı.

30 Ocak 2024’te CIA Direktörü William Burns, ‘Foreign Affairs’deki makalesinde, Washington’ın Pekin’e karşı 2024 stratejisini ortaya koyarken “Asıl rakibimiz Çin” diyordu.[13]

Evet, ABD güvenliği tehdit ediliyordu. Ancak emperyalist ABD’nin, “Güvenlik” dediği dünya çapındaki savaş ağıdır: Yani işgal, zapt, güç aktarma, hükümetler devirme, yandaşları iktidara getirme, CIA’nın “gizli saklı” cinayet, komplo, kışkırtma harekâtlarıyla taçlandırılmış sürekli savaş ve baskı hâli...

Bunun için Robert J. McMahon, “Amerikan askeri gücü yeni dünya düzeninin temel öğesi,”[14] demişti! Çünkü bu güç ABD’nin dünya çapındaki ekonomik çıkarlarının bekçisiydi…

Bilmeyen yok: Dünyada ABD İmparatorluğu’nu zorbalığı kadar doların gücü ayakta tutuyor. Dolar dünyada en önemli para birimi. Örneğin i) 2021’de küresel döviz rezervlerinin yüzde 59’u dolar; ii) Tüm ticari faturaların yüzde 70’den fazlası; iii) Yerel olmayan para birimleri cinsinden mevduat ve kredilerin yüzde 60’dan fazlası; iv) 2019’da dünya genelindeki döviz işlemlerinin yüzde 80’den fazlası... hepsi dolar cinsinden.

ABD’nin küresel GSYİH’deki payına göre, uluslararası rezervlerdeki payını kıyaslarsanız, korkunç. Yüzde 25’e yüzde 60! Doların rezervlerdeki payı 2000’de yüzde 71 iken, 2021’de yüzde 60’a düştü.

“ABD Doları, küresel ticarette en sık kullanılan para birimi. 1999-2019 arası dolar, Amerika kıtasında ticari faturalandırmanın yüzde 96’sını, Asya-Pasifik bölgesinde yüzde 74’ünü oluşturuyor; dünyanın geri kalan bölgelerinde ise yüzde 79’u.”

“ABD Doları uluslararası bankacılıkta da baskın para birimi, uluslararası ve yabancı para cinsinden borçların (öncelikle mevduat) ve alacakların (öncelikle krediler) yaklaşık yüzde 60’ı ABD Doları cinsinden.”[15]

Böylesi zorba bir dolar imparatorluğunun “demokrasi istemesi” mümkün mü? Elbette değil. Çünkü bu konuda bir şeyler yapması, varlığı için riskli bir durum olabilir.

Kaldı ki yerküredeki otokratik rejimler askeri güçlerini pekiştirmek, korku iklimini güçlendirmek için ABD’ye bel bağlıyor. “Otokratik rejimlerin en büyük silah tüccarı, demokrasi savunucusu olduğunu iddia eden ABD’den başkası değil”[16] elbette…

Yeri geldi, anımsatalım: Pentagon, ABD’de eğitim alan Afrikalı ordu komutanları tarafından hangi ülkelerde darbe tertiplendiği konusunda talep edilen Kongre raporunu zamanında göndermedi.

‘The Intercept’in verilerine göre ABD güvenlik birimlerinden eğitim alan 15 komutan, Batı Afrika ve geniş Sahel bölgesinde 12 farklı darbeye karıştı. Darbe yapılan ülkeler arasında Burkina Faso (2014, 2015 ve 2022 yılında yapılan iki darbe), Çad (2021), Gambia (2014), Gine (2021), Mali (2012, 2020, 2021), Moritanya (2008) ve Nijer (2023) var.

Nijer’de darbe yapan komutanlardan en az beşinin Amerikan eğitimi aldığı biliniyor. Bu komutanlar darbe sonrasında valilik görevlerine yine Amerika’dan eğitim almış askerleri atadılar.

Tabii olan bitenler Sahel bölgesiyle snırlı değil. Mısır’ın demokratik lideri Muhammed Mursi’yi darbe ile deviren Sisi de temel askeri eğitimini Georgia eyaletindeki Fort Benning’de, ileri düzey eğitimini ise Pensilvanya’daki ABD Askeri Savaş Koleji’nde almıştı.

11 Eylül saldırılarından bu yana kaç Afrikalı komutanın ABD’de eğitim aldığına dair gerçek sayı bilinenin çok üzerinde olabilir. Fakat İçişleri Bakanlığı, gerçek verileri açıklamayı reddediyor ya da gizliyor. ‘The Intercept’ 2001’den beri askeri eğitim alan 70 Afrikalı komutan daha tespit etti ve bu isimlere dair bilgi talep ettiğinde aldığı yanıt “Şu an listede geçen kişilere dair bilgi verememekteyiz,” oldu.[17]

“Ne güzel”! Değil mi?

11 Eylül’ünde,[18] uçaklarla ikiz kulelerin bombalanmasını vatandaşları üzerinde siyaseten travma olarak kullanmayı başararak yalanlar üzerinden Irak, Afganistan işgallerini gerçekleştirdikten sonra öngörülmüş emperyal kazanımlarında, kalıcı, uzun soluklu tek kutuplu dünya gücü olmayı başaramayınca... Küresel emperyal otoriterleşmeden, kendisi de dünyaya demokrasiyi yayma efsanesini tüketecek ölçeklerde payını alınca… Evrensel insan haklarının, değerlerinin, demokrasinin, hak-hukuk düzeninin çöküşünün gerçekleri ortalığa saçılınca, olanlar oldu…

Amerika’nın bugününe, 11 Eylül sonrası gelişmelere hızlı geçiş yapacak olursak… Tek kutuplu emperyal güç olma yürüyüşünde, Irak-Afganistan işgalleri simgel önem taşır, ama iki Kore, Hindistan, Pakistan, Güney Amerika, Afrika gelişmelerini de atlamadan tek kutuplu emperyal dünya düzeninin çok kısa sürmesinin kimi çıplak gerçeklerini sorgulayarak yürümek gerek.

Öyleyse biraz tarih…

BİRAZ TARİH

ABD’ın tarihi, en acılı bedelleri ödemiş yerlilerin soykırımı ve Afrikalı kölelerin maruz bırakıldığı ırkçı vahşetle başlar. Latin Amerika’ya yönelik “Arka Bahçe” barbarlığı ile Meksika üzerinden sınır, göç savaşları, darbelerle devam eder. Orta Amerika’da yapılanlar ile Şili’de Salvador Allende’ye yönelik ITT darbesi, Fidel Castro ve Küba’ya yönelik komplolar, ve tokat yediği Vietnam…

Bu tarih, iliklerine dek “antikomünist”tir: ABD, II. Dünya Savaşı sonunda Sovyetler’in yükselişinden, halk cumhuriyetlerinin, Çin’in kurtuluşundan rahatsız olunca; 1948’de Senato’da oluşturulan ‘Amerikan Karşıtı Faaliyetler Komitesi’nce komünistliğinden kuşkulanılan onlarca insan sorgulandı. 

Sovyetler, 1949 Eylülü’nde yeraltında atom bombası denemesi yapınca ABD, kızıl tehlike korkusuyla tüm dünyada Soğuk Savaş’ı başlattı.

1950 başlarında “Komünizm tehlikesi bir an önce yok edilmeli” diyen, 1953 başında komitenin başkanlığına getirilen senatör McCarthy hedefine, bilim insanlarını, aydınları, yazarları, gazetecileri, sinemacıları, sendikacıları yerleştirdi. 

McCarthy’nin başlattığı karanlık dönemi Emre Kongar şöyle tanımlar: 

“McCarthyizm, demokratik bir ülkede siyaseti, devlet mekanizmasını ve medyayı kullanarak çamur atma, karalama yoluyla insanları haksız yere itham eden ve suçsuzları cezalandıran, toplumun temel hak ve özgürlüklerini zedeleyen, demokrasiyi istismar ederek bütün toplumu baskı altına alan antidemokratik bir uygulamanın adıdır...”[19]

ABD’de “Dünyadaki en büyük tehlike komünizmdir” denilerek başlatılan cadı avında, Komünist Parti’ye üye olup olmadığı, diğer üyelerin kimler olduğu sorularını yanıtlamayan binlerce kişi işinden oldu, hapsedildi, sorgulandı, fişlendi. ABD politikalarına karşı olan herkes komünist, vatan haini ilan edildi. ABD, korku imparatorluğuna dönüştü. İnsanlar komşusunu, arkadaşını, meslektaşını ihbar etti, kendini kurtarmak için başkaları hakkında gizli tanıklığa, yalancı tanıklığa, hayal ürünü itiraflara zorlandı. 

Üniversitelerde büyük kıyım yaşandı. Yüzlerce öğretim görevlisi işten atıldı, istifa ettirildi. İstifa etmeyenler tehditle sindirildi. 35 yaşındaki Amerikan Komünist Partisi 1954 Ağustosu’nda yasadışı sayıldı. Kendisi de sorgulanan Arthur Miller, ABD’de 1692’de yaşanan cadı avını temel alan Cadı Kazanı adlı oyununda bu korku ortamına gönderme yapıyordu. 

Böylesi bir (yakın) tarihsel arkaplanda elbette Trump gökten zembille inmedi. Bugünleri dün hazırladı.

“DURUM”

Bugündeki “yapısal kriz” ABD’nin negatif toplumsal tercihlerini daha da ağırlaştırırken; ABD’de egemen sermayenin önemli bir kesimini oluşturan yüksek teknoloji sektörünün Alman asıllı Thiel gibi kimi liderlerinin, bugünün kapitalizminde “demokrasiyle özgürlüklerin uzlaşamadığını” ileri sürmeye, 1920’lerden bu yana yaşanan, sosyal devlet, kadınlara oy hakkı, 1960’larda kazanılan eşit haklar gibi gelişmelerden yakınmaya başladıklarını ‘The New York Times’da  Paul Krugman aktarıyor. “Yapısal krizi”, küresel ısınmanın yükünü halkın sırtına yıkarak sömürüyü, baskıyı artırarak, hakları ve özgürlükleri kısıtlayarak yönetme arzusu güçleniyor.

Egemen sermayenin, Ellison (Oracle), Bezos (Amazon), Musk (Tesla, Space X), Zückerbeck (Meta), Thiel (PayPal, Palantir) gibi düne kadar “liberal” eğilimli plütokratları Demokrat Parti’ye karşı tutum almaya başlıyor, Cumhuriyetçi Parti’nin, Müslüman, LGBTİ+, kürtaj, göçmen, Yahudi, düşmanlığı konularında Trump’tan çok daha radikal adaylarına milyonlarca dolar kaynak aktarıyorlar. Trump’ın harekete geçirdiği “canavar” artık Trump’ın denetiminde çıkıyor.[20]

Yeri geldi belirtelim: ABD özgün bir ülke ama bu “kötülükle” ilgili bir özgünlük.

“Bu kötülük neyin semptomu” mu?

Köleci geleneğin vatanı Güney eyaletlerinin, kırsal bölgelerdeki beyaz nüfusun, ırkçı, dinci, kadın, LGBT düşmanı seçmeni hem GOP’nin (Cumhuriyetçi Parti) hem de ABD faşizminin doğal tabanını oluşturuyor.[21]

ABD’li gazeteci Luke Savage’ın, Demokrat Parti ve Cumhuriyetçi Parti’deki siyasetçilerinin “Sadece söylemleri farklı,”[22] notunu düştüğü siyasal iklimde “ABD demokrasisi hasta” diyor, Harvard Üniversitesi siyaset bilimcilerinden Steven Levitsky ve “Amerikalıların demokrasiye bağlılıklarının, düşünüldüğü kertede derin olmadığına” dikkar çekip; mevcut kutuplaşma ortamının Avrupa’nın en kanlı iç savaşını yaşayan 1930’lar İspanya’sını çağrıştırdığını söylüyor.

‘New Yorker’ın deneyimli siyasi analistlerinden Adam Gopnik de -misal- 2024 Kasım’ındaki başkanlık seçimleri için “Parti programdır, şudur, budur... Bu incelikleri geçtik” diyor ve ekliyor: “ABD demokrasisi yaşayabilecek mi? Yaşayamayacak mı? Konumuz bu: Trump antidemokratik ve dediğim dedik bir despot. Tek tasası iktidarını sürdürmek.”

Evet Trump; ABD’yi bugüne değin bölmediği kadar böldü…[23]

‘Connecticut Üniversitesi’nden İç Savaş Tarihçisi Sinha, ABD’nin tüm dünyaya yansıttığının aksine, kırılgan bir demokrasisi olduğunu söylüyor.[24]

Luke Savage “Kötülüklerin yönettiği çöken İmparatorluk”tan[25] söz ediyorken; Jared Abbott ve Milan Loewer ekliyor: “Eşitlik, sosyal güvence ve fırsat eşitliği sağlanmadıkça Amerikan demokrasisi hayatta kalamayabilir.”[26]

Görünen o ki, ABD’de “demokrasi” söylencesi kurumsal olarak da uygulama olarak da zayıfladı.

Küresel olarak çok ciddi bir otoriter/sağ popülist, bazen ırkçı bir dalganın yaşandığı biliniyor. Başta ‘Freedom House’ olmak üzere birçok kuruluşun izlemelerinde bu oranlar son derece net olarak veriliyor.

Örneğin, dünyadaki “liberal demokrasi”lerin sayısının iki yılda 41’den 32’ye düştüğü, dünya nüfusunun yüzde 68’inin çoğunlukçu yönetimler altında yaşadığı tespiti yapılıyor. ABD özelindeyse demokrasi ciddi sıkıntıda. On yılda ABD bu alanda 10 puan birden gerilemiş durumda.

‘Freedom House’un sıralamasında ABD 83 puanla Moğalistan ile aynı puana sahip ve 61. sırada. Geçmişte darbe yaptığı Şili, Costa Rica, Arjantin gibi ülkeler kendisinden çok daha üst sıralarda.

‘The Economist’in ‘Demokrasi Endeksi’ndeyse ABD 25’inci sıraya yerleşebiliyor.[27]

Bunların yanına siyahilere yönelik ayrımcılık, medya sahipliği ve medyanın manipülasyona açık olması, polis şiddeti, Trump döneminde iyice yükselişe geçen ırkçılık da eklenebilir.

ABD’de 2016’da Trump seçildikten sonra toplumsal kutuplaşma her yıl biraz daha derinleşti. Hıristiyan milliyetçiliği (“Yalnızca Hıristiyan göçmen alırız”), beyaz üstünlüğüne dayalı ırkçılık, tüm uzmanlara (eğitimlilere-bilime) yönelik nefret, Nazi motifleriyle “zenginleşen” bir söylem, açıkça sergilenen bir şiddet eğilimi giderek güçlendi. Tüm o korkular karşısında düşmanları ezecek, aykırı sesleri susturacak güçlü lider arzusu da...

Ortada yerde bir toplumsal çürüme söz konusu; işte birkaç veri…[28]

ABD’deki silahlı saldırıları takip eden Gun Violence Archive, 2022’de en az 604 toplu silahlı saldırı kaydedildiğini açıklamıştı…[29]

ABD’de, ateşli silahların kullanıldığı çeşitli saldırılar sonucu yaşanan can kaybı, henüz 2023’ün ilk çeyreği tamamlanmadan 10 bini geçti. ‘Gun Violance Archive’, internet sitesinde yer alan bilgilere göre yıl içinde intiharlarda kullanılan ateşli silahlarla 5 bin 742, cinayet kastı ve kaza ile kullanılan ateşli silahlarla ise 4 bin 260 kişinin öldüğü, 7 bin 519 kişinin de yaralandığı belirtildi…[30]

ABD’de 7.4 milyon hane kira ödemekte güçlük çekiyor. Milyonlarca ABD’li aile evsizlikle karşı karşıya…[31]

ABD Çalışma Bakanlığı, sadece 2021’in Mayıs’ında 3.28 milyon Amerikalının işsizlik yardımı başvurusunda bulunduğunu açıkladı. Bu ABD tarihinde rekordu. Ki tüm zamanların en yüksek seviyesi 695 bindi…

ABD’de işsizlik, yüzde 14.7’ye ulaştı. 2021’in Nisan’ında 22 milyon Amerikalı işsizlik davası açtı. Bu, 1929 Büyük Buhran’dan bu yana en kötü işsizlik göstergesiydi…

200’ü petrol olmak üzere binlerce şirket iflas kararın açıkladı. Örneğin: 163 restoranı kapatan Pizza Hut…

Ulusal borç ilk kez 27 trilyon doları aştı...[32]

2021 tarihli raporunda ‘Uluslararası Şeffaflık Örgütü’, ABD’deki yolsuzluğun 10 yılın en yüksek seviyesinde olduğunu doğruladı. Örgütün ABD Bürosu Direktörü Scott Greytak’a göre bunun başlıca nedeni, Amerikan siyasi sistemindeki bozulma…[33]

VE TRUMP HUZURUNUZDA!

Donald Trump,[34] Washington’ın övündüğü “demokratik temelleri”n de sarsılması açısından öne çıkan bir “tehdit”… Peki bu şaşırtıcı mı? Hayır, çünkü malûm olduğu üzere liberalizmi özüne indirgediğinizde karşınıza faşizm çıkar…

Malum ABD’nin Capitol Hill bölgesi, “demokrasinin simgesi”(!) olarak bilinir. Dolayısıyla bölgedeki ABD Kongre binasına 6 Ocak 2021’de yapılan saldırı, “demokrasi”ye saldırı olarak değerlendiriliyor. Saldırının odağında MAGA (Make America Great Again/ ABD’yi Yeniden Büyük Yap) düşüncesinin Trump’ı olduğu açıktı. Olaya ilişkin soruşturmalarda destekçiler, Trump’ın tweet’leri nedeniyle başkente geldiklerini söylediler. Raporda, aşırı sağcı “Oath Keepers” ve “Proud Boys” gruplarının saldırıyı yönettiği belirtildi.

Lakin “Trump destekçilerinin Kongre binasına yaptıkları saldırının üzerinden iki yıl dahi geçmemişken Cumhuriyetçilerin oylarını artırabilmiş olması, Joe Biden ve Demokratlar için hazin bir durum”du[35] ve Trump’ın aklanmasıydı.

Ancak toplumda siyasi-kültürel kutuplaşma, “kutupların” arasındaki karşılıklı nefret giderek derinleşti. 6 Ocak Trumpçı kalkışmasına ilişkin kamuoyu yoklamaları kutuplaşmanın taraflarının bir “iç savaş” korkusu ve fantezisi ile yaşamaya başladığını ortaya koydu.

Trumpçı taraf ABD’nin beyaz Hıristiyan yaşam tarzının yıkılmakta olduğuna, bu yıkımı engellemek için gerekirse şiddete başvurmanın meşruluğuna inanırken; bunun karşısındaki kesim ABD’de bir faşistleşme sürecinin yaşandığını, Trump’ın seçimleri kazanması durumunda faşist bir rejimin kurulacağını düşünüyor.

Söz konusu kutuplaşmanın temelinde, neo-liberalizmin etkisiyle gelir dağılımındaki büyük bozulma, toplumun geleneksel sanayi tabanındaki büyük gerileme, altyapısındaki çürüme, dayanışma kurumlarındaki büyük yıkım var. Bu zeminde bir tarafta, ABD hegemonyasının küresel çapta gerilemesinin ekonomik, siyasi hatta psikolojik etkileri; ilerici demokrat hareketin ABD’nin kuruluşundaki köleci damarı ortaya dökmeye başlaması; kadın, LGBT haklarındaki kazanımların Hıristiyan muhafazakâr “yaşam dünyalarını” sarsması, göçmen nüfusundaki belirgin artıştan kaynaklanan “iyi (beyaz Hıristiyan erkek) zamanlar geride kaldı” inancı egemen. Bu damar, Trump’ın MAGA hareketini, ABD faşizmini besliyor, ABD faşizmi de bu damarı.[36]

Kimsenin inkâr edemeyeceği gibi Trump önemli bir tabana hitap ediyorken; onun için yapılan kimi değerlendirmelerde; “uçuk”, “dengesiz”, “deli” gibi kavramlar kullanılıyor. Ancak Trump deliyse 3 Kasım 2020 seçimlerinde kazandığı yaklaşık 74 milyon (yüzde 46.86) oy uzaydan mı geldi. Ya da çağrısıyla Kongre’yi basan on binler nasıl açıklanabilir?

“Trump’ı Tanrı’nın lütfu, adeta Mesih olarak gelmiş biri olarak gören, ırkçı-dinci faşistler”den[37] müteşekkil tabanı ya da, “Aşırı sağcı ve komplo teorilerinden beslenen destekçileri onun saçmalıklara gönülden inanıyor”ken;[38] görülmeli/ kavranmalı: “Trump, on yıllardır kimlik krizi yaşayan Amerikan toplumunun bir ürünü. Toplumun kendini nasıl tanımladığını, Trump’ın yükselişine imkân veren antidemokratik güçlerin nasıl yükselebildiğini anlamamız gerekiyor.

Trump’a yönelik suçlamaların hiçbiri şaşırtıcı değil. Patolojik yalancı, daima kendi çıkarlarına hizmet eden bir sahtekâr, cinsel yırtıcı ve beyaz üstünlükçü olarak hatırlanıyor. Bağımsız mahkemelere yönelik sözlü saldırılarda bulunduğu ve yerkürenin otoriter liderlerine kendini yakın hissettiği de biliniyor.

‘Washington Post’dan Max Boot’un gözlemlediği gibi, “Trump ırkçılık ve yabancı düşmanlığını körükledi, şiddeti teşvik etti. Diktatörlerle iyi geçinirken, müttefiklerimizi yerden yere vurdu. Göçmen çocukları hapse attırdı, rakiplerinin tutuklanması için kampanya yürüttü.”

Kullandığı popülist söylemler, yürüttüğü politikalarla daima tezat içindeydi. Bir yandan zenginlere uygulanan vergileri düşürüyor ve sosyal güvenlik yapısını yerle bir ediyor, aynı zamanda ABD toplumunu bir tür faşist ve beyaz üstünlükçülüğe itiyordu.

Amerikan antropolog Wade Davis bu konuda, “İçimizde tiksinti uyandırsa da, Trump Amerika’nın çöküşüne sebep olan kişi değil, çöküşünün ürünü olan kişi,” formülüyle durumu gayet iyi özetliyor![39]

Tekrarlıyoruz, ona ilişkin sarf edilebilecek çok söz olabilir; ama asıl soru(n) bu noktada ortaya çıkmaktadır. Çünkü Trump yönetiminin politikalarını ve uygulamalarını tek bir insanın iradesi olarak gördüğümüz takdirde, arka plandaki devasa ve karmaşık sınıfsal yapıyı, egemenler arasındaki ilişkileri ve çelişkileri, emperyalist-kapitalist devlet olgusunu ve Trump’ın elde edebildiği toplumsal desteğin asıl nedenlerini yadsımış oluruz.

Onun beyaz üstünlükçü, ırkçı düşüncelerinin mensubu olduğu Cumhuriyetçi Parti üzerinde hâlâ etkili olduğu sır değilken; Amerikalıların yüzde 45’i eski başkanın 6 Ocak 2020’deki Kongre baskınında yasadışı hareket ettiğine, yüzde 61’i ise o gün yapmış olduğu açıklamalarla şiddeti teşvik ettiğine inanıyordu.[40]

Bunlar böyleyken Trump’ı hedef alan başarısız suikast girişimi ABD’de “süreç olarak faşizm”i hızlandırdı ve kutuplaşmanın derinleştiği ortamda ‘Politico’ gazetesinden Jonathan Martin imzalı makaleye göre, Cumhuriyetçi Parti’nin Trump’ın partisi olarak yeniden düzenlenmesi, suikast girişimiyle iyice perçinlendi.[41]

Kaldı ki Ohio’daki bir mitingde, 2024 Kasım’ındaki seçimleri kaybetmesi hâlinde ABD demokrasisinin sona ereceğini açıklamasını yapıp, “Eğer bu seçimi kazanamazsak, bu ülkede başka bir seçim olacağını sanmıyorum” deyip; 5 Kasım başkanlık seçimlerini ABD tarihindeki “en önemli tarih” olarak niteleyerek; seçimi kazanamaması hâlinde bir “kan gölü” yaşanacağı uyarısını dillendirmişti.[42]

Adam Davis’in ifadesiyle de, “ABD’nin 2024 seçimlerinde anketler Trump’ın kazanma şansı olduğunu gösteriyorken; Trump, asla ‘yeterince güç’ ile hoşnut olmayacak”[43] konumdayken; ABD sermayesi için o, Demokrat Parti kadar kullanışlıdır.

Bunun kanıtıysa Trump’ı başkanlık dönemi pratiğidir. Örneğin Trump’ın dört yıllık başkanlığı boyunca en çok hedef aldığı ülkelerin başında İran geldi. Acımasız bir ambargo uyguladı, İran halkının ilaca erişimini bile hedef aldı. Körfez ülkelerinin silahlandırılmasından Arap-İsrail cephesi örülmesine kadar pek çok Amerikan girişimi, doğrudan İran’ı hedef alıyordu.

O, kongre baskınına, azil sürecine, başkanlığının bitmek üzere olmasına rağmen İsrail’i kollayan ve İran’ı hedef alan çabalarını sürdürüyordu. Başkanlığının bitmesine beş kala, bakın neler yaptı:

1) ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) Birleşik Komutanlık Planı’nda değişiklik yaparak İsrail’i Avrupa Kuvvetleri Komutanlığı’nın (EUCOM) yetki alanından çıkarıp Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM) yetki alanına dahil ettiğini açıkladı. Böylece Trump, İsrail ile Körfez ülkelerini İran’a karşı “tek askeri çatı” altında birleştirmiş oldu.

2) Beyaz Saray, bir yazılı açıklama ile Trump’ın son önemli hamlelerinden birini duyurdu: “Bugün hem Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) hem de Bahreyn, ABD’nin ‘Başlıca Güvenlik Ortağı’ olarak tanındı.” Böylece ABD’nin “Başlıca Güvenlik Ortağı” olan BAE ve Bahreyn, İsrail’in de İran’a karşı müttefiki olmuş oluyor!

3) Beyaz Saray bir yazılı açıklama yaparak, Trump’ın Fas Kralı 6. Muhammed’e liyakat madalyası verdiğini duyurdu. Trump’ın madalyasının gerekçesi, 6. Muhammed’in “İsrail’le ilişkilerini normalleştirmesi dahil, Ortadoğu barış sürecine katkısı ile Ortadoğu ve Kuzey Afrika’yı yeniden şekillendiren vizyon ve cesareti” olarak duyuruldu.

Trump, başkanlığının son birkaç ayına sıkıştırdığı Arap-İsrail normalleşme hedefini önemli oranda gerçekleştirdi. Başkanlığının bitmesine beş gün kala da tabloyu İsrail adına sağlamlaştırdı; Körfez ülkelerini resmi olarak ABD’nin “güvenlik ortağı” yapıyor, bu ortaklarını da İsrail’le birlikte “tek askeri çatı” altına alıyordu. Böylece, esas hedefi olan Arap NATO’su için de tuğla yığmış oldu…[44]

Daha ne yapsın?!

Tabii bir de şu soru(lar) var; tüm bu adımlar, liberal söylemin bizi inandırmaya çabaladığı üzere, “münferit bir manyağın” tasarımları olabilir mi? Yoksa “sermaye ABD’sinin” tercihleri ile örtüşen politik hamleler mi? Bir başka deyişle Ellison, Bezos, Musk, Zückerbeck ve şürekasının yaklaşan seçimlerde Trump’ın kampanyasına destek yağdırmaları anlamsız mı?

SEÇİM(SİZLİK) VE GELECEK(SİZLİK) Mİ?!

Ve geldik 2024 ABD seçimine…

Anketler Trump’ın kazanma şansı olduğunu gösteriyor. Ancak Trump, asla “yeterince güç” ile hoşnut olmayacakken; Trump destekçilerinden Ohio Senatörü J. D. Vance’ın bir zamanlar ettiği sözler, Trump ikinci defa başkan seçilirse ülkeyi neler beklediğine dair ipuçları sunuyor: “İdari devletteki orta kademe bürokratların, memurların tamamını kovmalı ve yerlerine bizim adamlarımızı koymalıyız.”[45]

Burası çok önemli; ve bir de bununla bağıntılı bir diğer mesele: Trump hakkında açılmış, tecavüzden mali yolsuzluğa, devlet sırlarını alıp evine götürmeye, halkı isyana teşvik etmeye kadar 19 dava var. Adamın, pedofil Jeffrey Epstein’in partilerinde gayet samimi pozlarda çekilmiş resimleri ortalıkta dolaşıyor. Bunlar Trumpçı seçmenin umurunda değil. Trump’ın popülaritesi Ocak 2023’te yüzde 40.3’ten Ocak 2024’te yüzde 43.2’ye yükselmişti.[46]

Tam da bu güzergâhta Yuval Noah Hariri’ye göre “ABD demokrasi o kadar sorunlu ki”... “gelecek başkanlık seçimleri son demokratik seçimler olabilir”.

Ancak ‘The Financial Times’ın editörü, Gillian Tett, böyle bir iddianın bir ana akım TV kanalında,[47] saygın bir tarihçi tarafından dile getirilebilmesinin “insanı en sarsan yanı, bu saptamanın artık kimsede şok etkisi yaratmıyor olması” oluşuna dikkat çekiyor.[48]

ABD’de altı çizilen kaygılar, “illiberal”, “otoriter”, nihayet “faşizm” betimlemeleri etrafından, Trump ile başlamıştı ve o, yeniden sahnede!

Hem de Biden havlu atmışken…

Resmen açıklanmayan (ancak tanıma, hafıza, akli yetenek ve dil kabiliyetlerinin ileri derecede kaybı anlamına gelen senil demans olduğu sanılan) bir rahatsızlık sebebiyle, “Allah isterse adaylıktan vazgeçerim!” dedikten üç gün sonra (kimin imzaladığı belli olmayan bir mektup ve bir sosyal medya mesajı ile) adaylıktan çekildi.

“Çekildi mi, çektirildi mi?!” sorusu orta yerdeyken; kamuoyu yoklamaları, Trump’ın Biden’ı 5 puan, Harris’i 15 puan geri bırakacağını gösteriyordu. Ama ne oldu ise Biden’ın adaylıktan vazgeçtiğini açıklamasından hemen sonra yapılan bir yoklamada, Kamala Harris, Trump’ın sadece 3 puan gerisine kadar yükseldi![49]

Friedrich Nietzsche’nin, “Gerçek seçim, yalnızca gerçeğin ışığı altında filizlenebilir”; Louis Blanc’ın, “Eşitlik olmayan bir yerde, özgürlük bir yalandır,” uyarılarının altını çizerek anımsatalım: Sonuç ne olursa olsun, ABD’yi soru(n)lu bir gelecek bekliyor.

ABD bir yol ayrımındayken; José Saramago’nun, “Gelecek yoksa şimdiki zaman hiç bir işe yaramaz, sanki hiç yokmuş gibi olur,”[50] vurgusuyla anımsamakta büyük yarar var.

Yollardan biri, Trump ve Vance’ın seçimleri kazanmasıyla “süreç olarak faşizmin” devleti dönüştürmeye başlamasına açılıyor. Öbür yol, Demokrat Parti’nin adayının seçimleri kazanma olasılığı ile ilgili. Bu durumda, Trump ve Vance arkasında birleşmiş GOP, faşist hareket seçim sonuçlarını kabul etmeyecek. Bu yol, bir siyasi, hatta toplumsal bir kaosa açılıyor. 

GOP’un, karizmatik Trump ile entelektüel alet çantası zengin Vance’in arkasında birleştiği, dahası bu birliğin ataerkil ideoloji ve Hıristiyan milliyetçiliği zemininde (Tanrı, aile, cemaat, vatan) Latin Amerika kökenli Katolik göçmen seçmeni ve dini duyarlılıkları güçlü siyah erkekleri de kendine çekmekte olduğu görülüyor. [51]

Kolay mı?

ABD başkanlık seçimleri öncesinde Demokratik Parti saflarında, medya, düşünce kuruluşlarında, hatta üniversite çevrelerinde Trump korkusu büyüyor. Bir ‘The New York Times’ yazarı, bu çevrelerde, birçok insanın, “Trump başkan olursa, rakiplerinden intikam alacak” inancıyla ABD’yi terk etmeyi planladıklarını aktarıyor.

Demokratik Parti entelijansiyası, Biden’ın dev mali kaynaklara sahip seçim makinesi, hakkındaki tüm utanç verici davalara karşın popülaritesi gerilemeyen Trump’ı nasıl durdurabileceğini bilemiyor. Gazze soykırımından sonra yoğunlaşan üniversite olayları, protesto gösterileri de bu kesimin en azından oy vermekte isteksiz davranabileceğini düşündürüyor. Buna karşılık Trump’ın seçim makinesinin çok yoğun biçimde örgütlenmeye, seçmenini sandığa götürmek, Demokrat Parti seçmenini engellemek için türlü yollar geliştirmeye başladığı görülüyor. Gazze konusunda, bu kesimde bir bölünmüşlük yok; Cumhuriyetçi Parti seçmeni esas olarak İsrail’i destekliyor; Trump’ın çekirdek seçmeniyse zaten Hıristiyan-Siyonist, faşist eğilimli dinci fanatik çevrelerden oluşuyor.

Demokratik Parti çevreleri, bürokraside Trump yanlısı olmayan personel korkmakta haklı. ‘The Time’ dergisinin gerçekleştirdiği uzun söyleşide (30.04.2024) Trump’ın cevaplarına bakmak yeterli. Trump “geçen sefer” deneyimsiz olduğunu kabul ediyor. Çok iyi kalpli davrandığını iddia ediyor. Bu kez “Emrime uymayanı hemen kovacağım... Daha acımasız olmaya kararlıyım” diyor. Trump, bürokrasiyi, yargıyı yeniden şekillendirmeye, geçen sefer işlerini zorlaştıran personeli tasfiye etmeye, denetleme organlarının gücünü kırmaya kararlı. Yasama ve yargının başkana tabi olduğu birleştirilmiş, güçlendirilmiş adeta sultanlık gibi bir başkanlık kurmak istiyor. Trump 11 milyon izinsiz göçmeni sınır dışı edecek, göçmenleri toplama kamplarına dolduracak. Bu amaçla ırkçılığı, milliyetçiliği daha da kışkırtacağını düşünmek yanlış olmaz. Trump, polisin yanında Ulusal Muhafızları yaygın biçimde kullanacak, gerekirse orduyu da devreye sokacakmış. 6 Ocak ayaklanmasına katılanları, ceza almış “dostlarını” da affetmeye kararlı.

Trump, kendisine açılan davaların savcılarını, hâkimlerini, aleyhinde tanıklık edenleri de cezalandırmaya kararlı görünüyor; rakiplerini soruşturmak üzere bir özel yetkili savcılık oluşturmaktan söz ediyor. Heritage Foundation’ın gündeme getirdiği, Trump yönetiminde kullanmak üzere yetiştirmekte olduğu kimi tahminlere göre 5 bin personeli de düşününce gözümüzün önünde, merkezileşmiş, özel savcılığıyla, kadrolarıyla akılda Hitler’in Gestapo’su gibi bir resim şekilleniyor.[52]

KAMALA HARRİS (YA DA BENZERLERİ!) PARANTEZİ

Buenaventura Durruti’nin, “Hiçbir hükümet faşizmi yok etmek için onunla savaşmaz. Burjuvazi iktidarın elinden kaydığını gördüğünde ayrıcalıklarını korumak için faşizmi gündeme getirir”; Murray Rothbard’ın, “Faşizm modern devlet kapitalizminin idolüydü,” uyarılarını kulaklarına küpe edenler açısından Trump tehdidinin, elbette Kamala Harris (ya da benzeri!) seçeneğiyle bertaraf edilmesi mümkün değildir.

Çok önceleri Derya Kızılova’nın, “Trump kurdundan kaçarken kendimizi Biden tilkisinin ağzında bulmayalım”;[53] Dr. Ben Burgis, “Biden’a karşı kavgaya hazır olmalıyız,”[54] ifadeleri olması gereken bir politik tavır olarak Kamala Harris (ya da benzerleri!) için de geçerlidir.

Kaldı ki başkan yardımcılığı görevine geldiği andan itibaren kimliği ile epey ön plana çıkan Kamala Harris, “İlk siyah kadın başkan yardımcısı” unvanıyla tüm gazetelerde manşetteydi. Ancak onun kimliği biraz karmaşık. Baba tarafı Jamaika’lı bir beyaz, anne tarafı ise Hint kast sisteminin en üstündeki Brahmin sınıfından. Yani ABD’de yıllarca ötekileştirilmiş Afro-Amerikalılardan değil kendisi.

Ancak siyahların kendisine önyargılı olmasının sebebi bu değil. Harris, Kaliforniya başsavcılığı yaptığı dönemde büyük skandallara imza atmıştı. Yüzlerce hatta binlerce siyah gencin ufak tefek işlerden hapse atılmasına yol açmıştı. İddiaya göre mahkûmların sayısının fazla olması birçok alanda “bedava işgücünün” artmasına yol açıyordu. Bu iş gücünden olmak istemeyen başsavcı Harris kullanıcı-satıcı ayrımı yapmadan uyuşturucuyla yakalanan her genci içeri atıyordu. Kendisinin uyuşturucu kullanıp kullanmadığı sorulduğunda sadece gülerek yanıtlamıştı Kamala Harris.

‘Seattle Washington Üniversitesi’nden Mediha Sorma’nın da, “Biraz şüpheli bir figür, özellikle politik olarak,”[55] notunu düştüğü Kamala’nın California’daki başsavcılık günlerinde siyahların aleyhine ceza sistemini sahiplenmesi de, İsrail’in hâl-i hazırdaki “aşırılıklarına” mesafeli dursa da, ABD’nin İsrail’le ittifak politikalarına sadakatle bağlılığı sürdüreceğine yönelik ifadeleri de,[56] zengin avukat kocası Doug Emhoff’un emekçiler aleyhine davaları da orta yerdeyken; kimse onun ten renginden, Marksist babası Donald Harris’den hareketle salakça sonuçlar çıkartmaya kalkışmasın!

Tam da bu ufukta ABD’de de; Ursula K. Le Guin’in, “Dünyadaki bütün umut, hiç hesaba katılmayan insanlardadır.”

Ve söz konusu doğrultuda “Her kuşak görece alacakaranlıkta kendi misyonunu keşfetmelidir; ya bu misyonu yerine getirecek ya da ona ihanet edecektir.”[57]

26 Temmuz 2024 09:53:51, İstanbul.

N O T L A R

[*] Kaldıraç Dergisi, No:277, Ağustos 2024…

[1] Pir Sultan Abdal.

[2] Bkz: i) Temel Demirer, “Trump Kâbusu ve Emperyalist ABD”, Kaldıraç, No:230, Eylül 2020… ii) Temel Demirer, “İmparatorluğun Trump’lı Encamı”, https://rojnameyanewroz3.com/, Eylül 2019… iii) Sibel Özbudun-Temel Demirer, “ABD Seçim(sizlik)i: Made in USA”, Kaldıraç, No:235, Şubat 2021… iv) Temel Demirer, “Emperyalist ABD ve Barış”, https://gorus21.com/, Mart 2023…

[3] Yaren Çolak, “Prof. Dr. Ahmet Kasım Han: Biden’a Trump Çelmesi”, Birgün, 10 Kasım 2023, s.13.

[4] Ceyda Karan, “ABD’nin Derin Devleti, Nixon, Trump…”, Birgün, 14 Nisan 2023, s.11.

[5] Jonathan Freedland, “Ümidi Yeni Yılda da Asla Yitirmemeliyiz”, Birgün, 27 Aralık 2022, s.10.

[6] Nilgün Cerrahoğlu, “Trump’ın Raf Ömrü Bitti mi?”, Cumhuriyet, 13 Kasım 2023, s.7.

[7] Eski ABD Başkanı Donald Trump’ın siyasi çizgisinden memnun olmayan bazı Cumhuriyetçilerin, yeni bir siyasi parti kurmaya hazırlandıkları öne sürüldü. (Mustafa Birol Güger, “Cumhuriyetçiler Bölünüyor”, Cumhuriyet, 13 Şubat 2021, s.7.)

[8] Christoph Hasselbach, “Alman Siyasetinde İkinci Trump Dönemine Hazırlık”, 24 Temmuz 2024… https://nupel.tv/alman-siyasetinde-ikinci-trump-donemine-hazirlik/

[9] “İngiltere Genelkurmay Başkanı: Üç Yıl İçinde Savaşa Hazır Olmak Gerek”, 24 Temmuz 2024… https://nupel.tv/ingiltere-genelkurmay-baskani-uc-yil-icinde-savasa-hazir-olmak-gerek/

[10] Ergin Yıldızoğlu, “2024’te En ‘Büyük Tehlike’…”, Cumhuriyet, 19 Ocak 2024, s.9.

[11] Amin Maalouf, Uygarlıkların Batışı, çev: Ali Berktay, YKY, 2019.

[12] Henry Kissinger’ın ajandasına yön veren, dünyayı ABD ve Sovyetler Birliği arasında süregelen Soğuk Savaş tehdidi üzerinden okuyor olmasıydı. Kissenger, bir toplantıda “Ortadoğu’da barış istiyorsanız, yolunuz ABD’den geçecek,” diyordu. (Jon Schwarz, “Ortadoğu’da Barış Karşıtı Figür: Kissenger”, Birgün, 4 Aralık 2023, s.10.)

ABD emperyalizminin mimarlarından azılı bir anti komünist olan Kissinger sola karşı faşist rejimleri destekledi. ABD’nin Vietnam, Laos ve Kamboçya’daki savaş suçlarının önde gelen sorumlularındandı.

Bir savaş suçlusu olan ve “komünizmle mücadele” amacıyla insan haklarını hiçe sayan kanlı faşist rejimleri destekleyen Kissinger, 1973-1977 arasında, Richard Nixon ve Gerald Ford’un başkanlıkları döneminde ABD Dışişleri Bakanı olarak görev yaptı. Ayrıca 1969-1975 döneminde Ulusal Güvenlik Danışmanlığı görevini de yürüttü.

Kissinger, Kamboçya’nın bombalanması ve 1970’te Vietnam’ın güneyinin işgal edilmesindeki rolüyle biliniyor. 1963-1973 kesitinde Vietnam Savaşı’na dahil olan ABD ordusu, savaş sırasında işkence, tecavüz, toplu infaz, sivillerin öldürülmesi ve kimyasal silah kullanmak gibi pek çok savaş suçu işledi.

Kissinger’ın 1968’de Nixon’ın başkan seçilmesinin ardından söylediği “Amerika’nın düşmanı olmak tehlikeli olabilir, ama dostu olmak ölümcüldür” sözü, ülkesinin Vietnam’daki rolüne dair bir göndermeydi. (“Karanlıklar Prensi 100 Yaşında Öldü”, Birgün, 1 Aralık 2023, s.11.)

[13] Mehmet Ali Güller, “ABD’nin 2024 Çin Stratejisi”, Cumhuriyet, 3 Şubat 2024, s.7.

[14] Robert J. McMahon, Soğuk Savaş- Çok Kısa Bir Başlangıç, çev: H. Hande Orhon Özdağ, İKÜ Yay., 2023.

[15] Orhan Bursalı, “Amerika’nın Gücünün Başlıca Kaynağı: Dolar İmparatorluğu”, Cumhuriyet, 9 Ekim 2022, s.5.

[16] Stephen Semler, “ABD’nin Müşterileri Otokratlar”, Birgün, 15 Mayıs 2023, s.9.

[17] Nick Turse, “ABD’de Darbe Eğitimi”, Birgün, 8 Nisan 2024, s.10.

[18] 11 Eylül sonrası ABD tarafından başlatılan savaşları ele alan birçok kitap ve film yayımlandı. Bunların birçoğu, ABD askerlerini ve savaşı yücelten işlerdi. Hatta bazıları şiddete ve şovenizme düpedüz övgü niteliğindeydi. (Peter Maass, “Savaş, Çatışma Cehennemdir”, Birgün, 18 Ocak 2023, s.13.)

[19] Öner Yağcı, “Soğuk Savaş”, Cumhuriyet, 6 Şubat 2021, s.15.

[20] Ergin Yıldızoğlu, “ABD: Resmin Parçaları Yerlerine Oturuyor”, Cumhuriyet, 30 Mayıs 2022, s.9.

[21] Ergin Yıldızoğlu, “Gerçekten Özgün Bir Ülke”, Cumhuriyet, 30 Mayıs 2022, s.11.

[22] Umut Can Fırtına, “11 Eylül Masalı Tutmuyor”, Birgün, 4 Aralık 2023, s.11.

[23] Nilgün Cerrahoğlu, “Hasta Adam ABD”, Cumhuriyet, 2 Haziran 2024, s.7.

[24] Ömür Şahin Keyif, “Sinha: ABD Demokrasisi Kırılgandır”, Birgün Pazar, Yıl:17, No:722, 10 Ocak 2021, s.4.

[25] Luke Savage, “Kötülüklerin Yönettiği Çöken İmparatorluk”, Birgün, 21 Haziran 2024, s.10.

[26] Jared Abbott-Milan Loewer, “Kazananların Partisi”, Birgün, 18 Mart 2024, s.10.

[27] İlhan Uzgel, “Duyduk ki ABD Demokrasi Zirvesi Düzenliyormuş!”, Birgün, 11 Aralık 2021, s.10.

[28] ABD’de New York kentinin inşaat endüstrisindeki simsarlar hapishaneden serbest bırakılan veya şartlı tahliye edilen işçileri düşük ücretlerle ve ciddi bir güvenlik riskiyle çalıştırıyor. Bu işçi simsarları, şirket tarafından ödenen ücretlerden yaptığı kesintiyle kâr elde ederek işçileri işe alıyor ve birbirleri arasında da işgücü maliyetlerini aşağı çekmek için aynı zamanda rekabet ediyor. Genellikle salıverilmelerinin bir koşulu olarak iş arayan eski mahkûmlar ise şartlı tahliye ihlâliyle hapse geri gönderilmemek için bulabilecekleri her işi yapmaya mecbur bırakılıyor.

2019’da New York eyaletindeki hapishanelere düşen bireylerin yüzde 40’ı şartlı tahliye ihlâlleri nedeniyle yeniden cezaevine atıldı. İşverenler ise şartlı tahliye edilenlerin mevcut koşullarını istismar ediyor ve onlara güvenilir olmayan çalışma şartları altında düşük ücretler veriyor. Geçen yıl New York’ta 9 bin 173 kişi daha inşaat işçisi olarak kayıtlara geçti. Bu işçilerin yüzde 24’ünü ise yeni serbest bırakılmış eski mahkûmlar oluşturdu. Bu işçiler hiçbir sosyal yardımları olmadan, 15 dolar saatlik asgari ücretin çok altında işe başlatıldı. Eyaletteki inşaat sendikaları ise en düşük ücretin saatte 28 dolar olması gerektiğini savunuyor. (Michael Saiato, “Eski Mahkûmlara Kölelik Dayatılıyor”, 4 Eylül 2021… https://www.birgun.net/haber/eski-mahkumlara-kolelik-dayatiliyor-357517)

[29] “ABD’de Silahlı Saldırılar Artıyor”, Birgün, 25 Ocak 2023, s.11.

[30] “ABD’de Ateşli Silahlar 2023’ün İlk Çeyreğinde 10 Binden Fazla Kişinin Ölümüne Sebep Oldu”, 29 Mart 2023… https://t24.com.tr/haber/abd-de-atesli-silahlar-2023-un-ilk-ceyreginde-10-binden-fazla-kisinin-olumune-sebep-oldu,1101176

[31] Chase Lawrence, “Milyonlarca ABD’li Aile Evsizlikle Karşı Karşıya”, Birgün, 30 Temmuz 2021, s.4.

[32] Soner Yalçın, “Bir de Benden Okuyun”, Sözcü, 8 Ocak 2021, s.10.

[33] M. Birol Güger, “ABD’nin ‘Yolsuzluk’ Karnesi ve Kongre”, Cumhuriyet, 16 Ocak 2022, s.2.

[34] ABD tarihinin en yaşlı “Başkan’ı”, New York doğumlu Trump’ın (76), dedesi Alman, annesi İskoç idi. Trump, 60’lı yılların başında yüksekokulu, “kötü hâl ve gidişi” nedeniyle terk etmiş, askeri akademide okumuş, sonra işletme bilimleri eğitimi görmüştü.

Babası Fred, emlakçılık yapıyordu. Trump, tek ve iki ailelik evlerin yapımında uzmanlaşan babasının şirketinde, ayak işlerine bakıyordu. Trump’ın çocukluğunda her yıl babasından 200 bin dolar aldığı, 8 yaşında milyoner olduğu söyleniyor!

Trump, 1973’teki ilk işi olarak, New York’ta 290 dairelik, 18 katlı bir gökdelen dikmiş, finansmanı devletten sağladığı vergi indirimi ve arazinin ucuza verilmesi ile sağlamıştı.

“New York’u yenileyen adam” olarak ünlendi. “Büyük Merkez Gar’ına” bitişik olan, yıkık “Commodore Oteli’ni” 10 milyon dolara satın aldı, 80 milyon dolarla, 1400’den fazla odası olan bir lüks otel yaptı. “Grand Hyatt Oteli” adını taktığı otel, kısa sürede New York’un belli başlı adresi oldu...

New York’un zenginlerinden Trump, 64 basamak gerileyerek, 259. oldu. Coronavirüs salgınından, 600 milyon dolar yitiren Trump’ın varlığı; 3.1 milyar dolardan, 2.5 milyara geriledi.

1983’te gerçekleşen kaskatlı ve çok sayıda lüks mağazayı barındıran “Trump Tover (Trump Kulesi)” gökdeleni, New York’a damgasını vurdu. Trump, başkan olmadan önce bu gökdelenin çatı katında oturuyordu. Mimar ve tasarımcıların uyarladıkları, tunçtan ve camdan yapıların, gösterişli binaların cephelerini Trump planlıyordu. Newsweek dergisi, bu oluşumu Trump’ın “paranoyak” siyasasına bağladı. Yunanca “para nous (aklını kaçırma)” kökenli bu sözcük “delilik” olarak tanımlanıyor. Tıp, bu olguyu “aşırı gurur, kendini beğenmişlik, bencillik, kesintisiz kuşku ve güvensizlik” olarak değerlendiriyor.

New York’un “emlak kralı” ve bazı gökdelenlerin sahibi 1.91 m. boyundaki Trump, 2016’da Cumhuriyetçi Parti’nin adayı olarak başkan seçildi.

31 yaşındayken, 1.82 m. boyundaki Çek işkadını, olimpiyat kayakçısı ve model Ivana (28) ile evlenip 15 yıl sonra boşandı. 47 yaşındayken, 1.72 boyundaki, Amerikalı artist ve TV sunucusu Marla Maples (30) ile evlendi, 6 yıl sonra boşandı. 59 yaşındayken 1.80 boyundaki Slovenyalı model ve mücevher tasarımcısı Melania (25) ile evlendi. 5 çocuğu var. (Özgen Acar, “Trump (1)”, Cumhuriyet, 15 Ocak 2021, s.12.)

[35] Patrick Martin, “Cumhuriyetçiler Nasıl Güçlendi?”, Birgün, 31 Ekim 2022, s.10.

[36] Ergin Yıldızoğlu, “Trump’a Suikast Girişimi”, 15 Temmuz 2024… https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/ergin-yildizoglu/trumpa-suikast-girisimi-2227368

[37] Ergin Yıldızoğlu, “Krizler Şaşırtır”, Cumhuriyet, 25 Ocak 2023, s.11.

[38] Elçin Poyrazlar, “Trump Sirkinde Son Numara”, Cumhuriyet, 7 Nisan 2023, s.7.

[39] Henry Giroux, “Trump ve Toplumsal Kimlik Krizi”, Birgün, 14 Ağustos 2023, s.10.

[40] Necati Özkan, “Trump Geliyor!”, Cumhuriyet, 1 Ağustos 2022, s.5.

[41] Umut Can Fırtına, ABD’de Fırtına Öncesi Sessizlik, Birgün, 16 Temmuz 2024, s.11.

[42] Trump’tan Açıklama: ABD Demokrasisi Sona Erecek”, 17 Mart 2024… https://odakdergisi2.com/trumptan-aciklama-secimleri-kaybedersem-her-taraf-kan-golune-donecek-abd-demokrasisi-sona-erecek/

[43] Adam Davis, “Trump’ın 2024 Hazırlıkları”, Birgün, 4 Aralık 2023, s.10.

[44] Mehmet Ali Güller, “Arap NATO’su Yerine Ortadoğu NATO’su”, Cumhuriyet, 18 Ocak 2021, s.12.

[45] “Trump’ın 2024 Hazırlıkları”, Birgün, 4 Aralık 2023, s.10.

[46] Ergin Yıldızoğlu, “Trump Korkusu Paniğe Dönüşüyor”, Cumhuriyet, 8 Şubat 2024, s.7.

[47] ABD başkanlık seçimleri yaklaşıyor ve geleneksel medya organları da sosyal medya kanalları da siyasi reklamlarla doluyor. Yayıncı kuruluşlar ve teknoloji şirketleri de bu reklamlardan bolca para kazanıyorlar. Hâliyle reklamların parasını ödeyen çıkar sahibi sermaye gruplarının isimlerini gizlemek için de bol çaba sarf ediyorlar. Siyasi reklam selinin faturasının önemli bir bölümünü “kaynağı belirsiz para” ödüyor. Bu parayı siyasi bağışlara kanalize eden ağlar, arkaplanda hangi çıkar sahibi şirketlerden para topladıklarını beyan etmek zorunda değiller. (Katya Schwenk, “ABD Seçimlerindeki ‘Karanlık’ Para”, Birgün, 12 Şubat 2024, s.10.)

[48] Ergin Yıldızoğlu, “Büyük Tehlike-Acı İroni-İktidarsızlık”, Cumhuriyet, 7 Kasım 2023, s.11.

[49] Hakkı Öcal, “Kamala Aday Oluyor; Peki Trump Ne Olacak?”, 25 Temmuz 2024… https://www.milliyet.com.tr/yazarlar/hakki-ocal/kamala-aday-oluyor-peki-trump-ne-olacak-7160960

[50] José Saramago, Körlük, çev. Işık Ergüden, Kırmızı Kedi Yay., 2022, s.257.

[51] Ergin Yıldızoğlu, “Faşizm ile Kaos Arasında”, 22 Temmuz 2024… https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/ergin-yildizoglu/fasizm-ile-kaos-arasinda-2229686

[52] Ergin Yıldızoğlu, “Trump Korkusu Derinleşiyor”, Cumhuriyet, 9 Mayıs 2024, s.9.

[53] Derya Kızılova, “İşçi Sınıfı ve Ezilen Halkların Biden’dan Beklentileri Olmamalı”, Kaldıraç, No:234, Ocak 2021, s.97-104.

[54] Özde Çelikbilek, “Sosyalistler Biden’la Kavgaya Hazırlanmalı”, Birgün, 25 Ocak 2021, s.4.

[55] Mehmet Ali Çelebi, “Mediha Sorma: İnanılmaz Bir Ayrışma Var”, Yeni Yaşam, 10 Şubat 2021, s.8.

[56] Edward Isaac Dovere, “Harris steps out on Israel as she navigates Biden and Netanyahu”, CNN, 25 Temmuz 2024… https://edition.cnn.com/2024/07/25/politics/kamala-harris-israel-policy/index.html

[57] Frantz Fanon, Yeryüzünün Lanetlileri, çev: Bayram Doktor, Burhan Yay., 1984.