T.C devletinin en acı gerçeği “Türkiye laiktir” iddiasıdır. Öncelikle bu iddia sahibi devletin en önemli uygulaması olan Diyanet'le yüzleşelim. Devletin tek taraflı kanunlaştırdığı ve uygulamaya soktuğu en büyük ödül Diyanet İşleri Başkanlı'ğı değil midir?. Bu büyük ödül Alevilerin, Zerdüştlerin, Ezidilerin, Süryanilerin, Keldanilerin ve ötekileştirdiği diğer halklara yapılan en büyük haksızlık değil mi? Şimdi Devletin zorunlu hale getirdiği Diyanet ile halkların birlikteliği sağlandı mı? Halkların birarada yaşamasına vesile oldu mu? Dolayısıyla en korkunç asimilasyon, en kanlı baskınlar, en katmerli yalanlar Diyanet üzerinden gerçekleşmedi mi?
T.C devleti; devletin dinini sunni islam yaparak ödünlerini tam bir “ayrımcılığa “ dönüştürdü. Kemalist iktidarın ilk hedefi Kürtler, Aleviler, Lazlar vd oldu. Arkası çorap söküğü gibi geldi çok geçmeden. Kemalist iktidarın yaptığı ne varki, eşsiz bir haksızlıktı. Kaldı ki Diyanet işlerini tek dine dayandırarak koşar adımlarla uygulamaya sokulduğu bir ülkede, farklılıkların varlığını kan ve gözyaşı ile devre dışı bırakmak Türk göre, Türk laikliği ayarlanmış bir uygulamadır. Böylece Türk varlığına göre Diyanet işleri, inkarcı Türkçü laiklikle buluşturuldu.
Laiklik T.C'nin gündemine fantezi olsun diye girmiştir. Laf olsun torba dolsun diye bir ilkedir. Cumhuriyeti kuranlar, özellikle eğitim ve öğretim alanındaki uygulamaları inkarcılık ile hareket etmiştir. Neresinde bakarsanız bakın türkçü ve dinci bir projedir laiklik. Anayasa'nın daha ilk satırlarında “kutsal Türk devleti”deyip kutsallığı yakıştıran bir ülkede laiklikten söz edilebilinir mi?
Laiklik nedir: "Devletin dinler arasında ve dini görüşlerle dini olmayan görüşler arasında pozitif veya negatif ayrımcılık yapmaması gerektiği temel düşüncesine dayanan siyasal ve hukuki ilke."
Demokratik devlet, laik devlet olmak ile anılır. Peki Cumhuriyeti kuranlar, laikliğe bağımlı kaldılar mı? T.C devleti laiklikle ilgili ne yaptı?
Unutmayalım; Demokratik bir devlet, aynı zamanda dinle bağlarını kesmiş bir devlettir; ancak böyle bir devletten laiklik beklenir ve dinsel bir kurum olan diyanete karşı mücadele istenebilir. Cumhuriyetin kurucuları; Büyük Millet Meclisinde Kürdleri, Alevileri ve Lazları ateşli savundukları dönemde, onlardan övgüyle bahsederken malasef T.C anayasasında tek kelime bahsetmediğini görmeliyiz. Onların inançlarından, ibadetlerinden, kültürlerinden, dillerinden hiç bir eser yoktur. Kürtlerin dilini inkar etti. Süryanilerin ibadet yerlerini yok saydı, Alevilerin ibadetini (cemini) yasakladı. Tekkelerini kapattı.
Dolayısıyla ne kadar laiklikten bahsederse bahsetsin, ne denli ateşli savunursa savunsun aslında Türk devleti, laikliği inkar ettiğini görmek zorundayız. Onun bu iki yüzlülüğünü sergilemek ve teşhir etmek insanlığın bir görevdir. Dincilik ve Türkçülükle yüzleşmek bir yerde T.C devletinin inkarcı yüzüyle hesaplaşmaktır.
Türkiye'de insanların şu ya da bu gerekçeyle erteledikleri önemli bir konudur bu. Resmi ideoloji ile hesaplaşmak halkın dinsel inançlarına karşı yapılan bir saygısızlık olarak değil, tam tersine halklar arasında olan farklılığın yeşertilmesi için gerçek anlamda dinler ve inançlar engellenmesin, engellenmemelidir. Özgür inançların, ibadetlerin, kültürlerin yeşerdiği ve farklı dillerin konuşulduğu yerde laiklik vardır. Halklar arasında her şey gerektiği biçimde ortaya konduktan sonra, doğal olarak isteyen istediğine yine de inanmakta serbest olacaktır, olmalıdır.
Gerçek anlamda demokratik devlet, laiklik niteliklerini buradan alır zaten. Bugün geldiğimiz aşamada iktisadi, siyasal ve sosyal dinciliği ve türkçlüğü ayyuka çıkarmış olan T.C'nin inkarcı politikasıdır. Kemalist devletin tekçi, türkçü, diyanetçi unutturma kültürüdür.
Demokratik olmayan devlet; önemli siyasal gelişmeler derin toplumsal sarsıntılar, ağır siyasal bunalımlar hemen her zaman kendilerine özgü bir karışıklık yaratır. Bu karmaşaklılığa vücut veren kavramlar, belli bir tarihsel bağlama yerleşik oldukları için kullanımlarında da genellikle özgül sürece gönderme yapma niyeti saklıdır. “Ayrımız gayrımız yok”, “Ne mutlu türküm diyene” Yani söz konusu unutturma kültürünün anlamı ve içeriği, her şeyden önce kendilerini üreten ve üremesine katkıda bulundukları tek dine, tek dile ve tek millete sıkı sıkı bağlı olmayı dile getirir.
T.C devleti; Demokratik laik bir devlet midir?
Bir fetva kurumu, bir tür Şeyhülislamlık olup çıkan Diyanet İşleri Başkanlığı kaldırılmadıkça, İmam, hoca vb her türlü din görevlisinin devlet memurluğuna son verilmedikçe, Vakıflar idaresi, dine ve dinciliğe hizmet eden bir kurum olmaktan çıkarılmadıkça, Eser niteliği taşıyan camilere, bakım ve onarım dışında, devlet dine ve dinsel kurumlara harcama yapmaya devam ettikçe, Alevilerin kendi olanakları ile yaptığı ibadet yerlerinin açılmasına engel oldukça, Cem evleri serbest bırakılmadıkça, Diyanet İşleri Başkanlığına ayrılan (altı bakanlığın bütçesine eşit) bütçenin, sanayileşme yatırımlarına ayrılmadıkça, Salt dincilik amacıyla devlet kurumlarına yerleştirilen üstelik işinin ehli olmayan şişirme kadrolaşma ayıklanmadıkça, Dinin kayrılması arasında bir ayrım olmadıkça, Her türlü ibadet anlayışına eşit mesefade yaklaşılmadıkça, okullarda islam din dersi okutuldukca, ilahiyat fakülteleri, imama hatip okulları oldukca, ne laik eğitim gerçekleşir nede laik düşünce yaşanır.
Demokratik olmayan devlet de, farklılıklar için laiklik olmaz, diğer halklar için demokratik eşitlik, demokratik toplum lafta kalır. Laik düşüncenin yaşanmadığı, yaşatılmadığı bir ülkede herşey lafazanlık olur, yaygara ve gözdağı olur, baskı ve zulüm olur, inkarçılık olur, Her şey Türke göre Diyanet İşleri Başkanlığı olur. Tekçi, türkçü, dinci Diyanet'in ayrıcalığı olur.
Laiklik uygulamaları; Kürdler, Aleviler vd leri için olmaz , olamaz. Çünkü Türkçü laiklik projesi sadece Türkleri ilgilendirmektedir. Dolayısyla T.C devletinin kullandığı laiklik lügatı tarihin duvarlarına toslamıştır. İki yüzlü söylemden öteye gitmeyen koca bir inkarcılıktır. T.C'nin laikliği, türkçülük ve dinciliktir. Laiklik, Türk'e göre işlediği için evrenselleşmiş ve tarihsel işlevini yerine getirmemiştir. Farklılıklara karşı, yer yer yargısal mekanizmaları devreye sokarak yer yer de katliam ve infaz yöntemlerini gerçekleştirmiştir. Sonra da “Türkiye laiktir laik kalacak “diye yaygara koparmaya devam ediyorlar.
Laiklikle yüzleşmek; hatırlama kültürünü gerektirir. Burada yüzleşme, bir dönemi sorgulayarak, işlenen suçların, inkarın , asimilasyonun, insan hakları ihlallerinin, mağdurların acısını tanıma ve buna uygun insani, ahlaki ve vicdani olarak geçmişin havızası olmalıdır. Yüzleşmeyi bireysel değil toplumsal bir havıza olarak değerlendirmeliyiz. Havıza da tıpkı dil gibi, kültür gibi hatıraların anlatılması ve sahiplenilmesi yoluyla oluşur. Toplumsal havıza sadece tekçi kimlikle açıklanmaz, açıklanamaz.
Bir ülkenin geçmişinde, farklılıklara karşı iyi niyet duygularını, ve onların haklarını garanti etmeyi makul ve uygun sözlerle ifade etmediği sürece, cumhuriyet kurucularının laikliği sorgulamadıkça, bilmeye, öğrenmeye cesaret edilmedikce; ırkçı ve dinci tahammülsüzlükler her daim ezilen halkların üzerindeki şiddet ve biat kültürü, zulüm ve vahşeti devam eder.
Unutmanın ve yüzleşmemenin sonuçları ortadadır.