Yine sansürcü devletin sansürsüz yalanlarıyla, palavralarıyla yüz yüze geleceğiz.
Sansürcülerin, hükümet ve devlet yetkililerinin, 24 Temmuz 1908 tarihinden hareketle, “Sansürün kaldırılışının 105. Yıl dönümünü kutluyoruz” , “Basın bayramınız kutlu olsun!” gibi
peşpeşe açıklamalarını tanık olacağız.
Bir kez daha belirtelim, Anadolu coğrafyasında sansür hep yürürlükte oldu.
Çünkü, sansür ile demokrasi arasında doğrudan bir bağ vardır. Demokrasi yoksa sansür vardır. Veya tersi de doğrudur. Demokrasi varsa, basın özgürlüğü de vardır ve sansürden söz edilemez.
Sansür, zaman zaman azalıp zaman zaman çoğalsa da, biçimleri farklı olsa da geleneksel devlet politikası olarak hep uygulana geldi.
Sansürcü devlet, tüm şiddet araçlarıyla basın özgürlüğünün, düşünce ve ifade özgürlüğünün düşmanı oldu.
Kimi zaman düzen muhalifi gazetecilere, yazarlara yönelik hukuksal terör devreye sokuldu.
Kimi zaman, sokak infazlarıyla gazeteci ve yazarlar öldürüldü.
Kimi zaman, yazdıkları yazılar nedeniyle gazeteci ve yazarlar işlerinden oldular.
Kimi zaman sürgünde yaşamak zorunda bırakıldılar.
Kimi zaman da işten atıldılar.
Bütün bunlar, sansürcü devletin uygulamalarıdır.
24 Temmuz 1908’de 2. Meşrutiyetin ilan edilmesi ve 25 Temmuz 1908’de gazetelerin sansür memurlarına verilmeden yayımlanması, basın özgürlüğü için verilen mücadele ve direniş bakımından şüphesiz bir anlam ve değeri vardır. Kısmen iyileştirici hukuki düzenlemelerin yapılması da verilen mücadelelerin hukuki kazanımıdır. O kadar...
Bundan öte bir anlam yüklemek, bayram olarak değerlendirmek, kutlanacak bir gün gibi görmek, tarihsel ve güncel gerçeklikle bağdaşmamaktadır.
Örneğin, 2. Meşrutiyetin ilanından hemen sonra 6 Nisan 1909’da Serbesti gazetesinin başyazarı Hasan Fehmi, sansürcü devlet güçlerinin organizasyonuyla Galata köprüsünde kurşunlanarak öldürüldü. O tarihten bu yana Türk, Ermeni ve Kürt basınından 115 gazeteci ve yazar öldürüldü.
Hasan Fehmi’den Krikor Zohrab’a, Siamanto’dan Armen Doryan’a, Mustafa Suphi’den Ethem Nejat’a, Sabahattin Ali’den Onat Kutlar’a, Uğur Mumcu’dan Recai Ünal’a, Abdi İpekçi’den Turan Dursun’a, Musa Anter’den Nazım Babaoğlu’na, Cengiz Altun’dan Ferhat Tepe’ye, Metin Göktepe’den Hrant Dink’e çok sayıda gazeteci ve yazarın katili, sansürcü devlettir.
Tutuklu Gazetecilerle Dayanışma Platformu (TGDP)’nin saptamasına göre halen 76 gazeteci Türkiye cezaevlerinde tutuklu bulunmaktadır. Bu sayıyla Türkiye Cumhuriyeti devleti dünya birinciliğini sürdürüyor. Bunun sorumlusu sansürcü devlet ve AKP iktidarıdır.
Terörle Mücadele Yasası (TMY), Özel Yetkili Mahkemeler, sansürcü devletin geleneksel politikalarının güncel versiyonudur.
105 yılda kapatılan, toplatılan, imha edilen gazetelerin, dergilerin, kitapların sayısının haddi hesabı yok...
Yargılanan, işten atılan gazetecilerin haddi hesabı yok...
Taksim ayaklanması sürecinde haber peşinde koşmak için çırpınan gazetecilere yönelik polis terörü, dünya kamuoyunun zihinlerine kazındı.
Bu vesileyle Gazetecilere Özgürlük Platformu (GÖP) tarafından, sansüre karşı direnişin 105. Yıldönümünde, 24 Temmuz 2013’te İstanbul’da düzenlenecek olan "İkinci Gazetecilere Özgürlük Kongresi"ni de selamlıyoruz.
Sansürcü devletin sansürsüz yalanlarına inat, sansüre karşı, basın özgürlüğü için, düşünce ve ifade özgürlüğü için, söz, eylem ve örgütlenme özgürlüğü için birleşik mücadeleyi daha da yükseltmek gerekiyor...
Necati Abay, Tutuklu Gazetecilerle Dayanışma Platformu (TGDP)’nin sürgündeki temsilcisi
20 Temmuz 2013