Çarlık Rusyası’nı ihya etme hesabındaki Putin’in Ukrayna’da, Osmanlı İmparatorluğu’nu ihya etme hesabındaki Erdoğan’ın Suriye ve Irak’ta başlattıkları Pençe operasyonları karşısında Avrupa’nın çifte standart uygulamasını eleştiren geçen haftaki yazımın sonunda Türkiye siyasetinde söz sahibi olanların tavrını da sorgulamıştım:
“Emek ve Özgürlük İttifakı ve Sosyalist Güçbirliği İttifakı’nın bu konuda sonuna dek tutarlı bir tavır içinde olacaklarında hiç kuşku yok. Ya 6’lı Masa? Hâlâ beklemekteyiz. Yıllardır Meclis’te her daim destekledikleri Pençe operasyonlarının bu yenisine, Pençe-Kılıç’a karşı alacakları tavır bir gösterge olacaktır.”
Fazla beklemeye de gerek kalmadı… Aynı gün, İYİP Genel Başkanı Meral Akşener, İstanbul’da öğretmenlere hitaben yaptığı bir konuşmada Pençe-Kılıç’a desteğini ve başarı dileklerini iletti: “Gece geç saatlerde başlayan sınır ötesi harekât için Türk ordusuna başarılar diliyorum. Askerlerimizin ayağına taş değmesin. İnşallah her şey bizim öngördüğümüz gibi milletimizin hissiyatına uygun olarak gelişir. Zorlu bir süreçtir, Allah kolaylık kılsın."
Aynı gün CHP Sözcüsü Faik Öztrak da, MYK toplantısının ardından gazetecilerin "Pençe-Kılıç Hava Harekatı ve Suriye'ye olası kara harekatı" hakkındaki sorusu üzerine, "Terör bir insanlık suçudur. Her türlü terör eylemini lanetliyoruz. TSK'nın teröre ve terör örgütlerine yönelik mücadelesini destekliyoruz. Asker hepimizin askeridir, ordu hepimizin ordusudur. Terörle mücadelemiz meşrudur. Allah Irak’ın ve Suriye’nin kuzeyinde operasyon yürüten, Mehmetçiklerimizin ayağına taş değdirmesin" diye konuştu.
6’lı Masa’nın elebaşı iki partinin verdiği destekle daha da cüretkâr kesilen Erdoğan, iki gün sonraki bir açılış töreninde gemi iyice azıya alarak Suriye ve Irak’ta başlattığı kan banyosunun daha hunhar boyutlara ulaştırılacağını açıkladı: “Birkaç gündür uçağımızla, topumuzla, SİHA’mızla teröristlerin tepesindeyiz. İnşallah en kısa sürede tankımızla, askerimizle, bizimle birlikte yol yürüyen ve yürüyecek olan dostlarımızla birlikte hepsinin de kökünü kazıyacağız, bunu da böyle bilin.”
Ragıp Duran, dün İnfo-Türk’ün sosyal medyasında paylaştığımız “Erdoğan'ın askersel-siyasal simyagerliği: Bombaları oy pusulalarına dönüştürmek” başlıklı yazısında 6’l Masa muhalefetinin aczini gayet net şekilde ortaya koydu:
“Şu anda Batı dünyası Putin'in Ukrayna'yı işgaline odaklanmış durumda. Biden yönetimi ABD'nin kendi içinde zaten çok güçlü değil. İran da kendi Kürtlerine ve Irak'taki Kürtlere saldırıyor. Dolayısıyla uluslararası düzeyde çok az muhalefet var. Böylece Erdoğan kendisini Türk halkının büyük bir kısmına vatanın ve milletin birliğini korumak için iki süper güce karşı savaşan bir kahraman olarak tanıtabilir!
“Önemli bir ayrıntı: Bombayı yerleştiren kadının, Ankara tarafından oluşturulmuş bir şemsiye örgütü olan Özgür Suriye Ordusu'na (ÖSO) yakın bir aileye mensup olduğu ortaya çıktı. Türkiye'deki bağımsız medya, genç zanlının itiraflarındaki çelişkileri ve tutarsızlıkları gösteren onlarca makale yayınladı. Buna rağmen HDP dışındaki parlamenter muhalefetin sözcüleri derhal Erdoğan'ın yanında yer alarak Türk ordusunu ve bombalamaları alkışladılar.”
Oya Baydar da, Pençe-Kılıç azgınlığı karşısında 6’lı Masa muhalefetinin suskunluğuna ve teslimiyetine tepkisini 22 Kasım’da t24’teki yazısında şöyle dile getirdi:
“Bu defa haksızlık ettiğimi düşünmüyorum. HDP ve sol/sosyalist partiler, çevreler haricinde ana akım muhalefet diyebileceğimiz 6’lı Masa’dan gelen sesler, -başta şoven Türk milliyetçiliği ve devlet tapıncı bayrağını Bahçeli’nin elinden almaya azmetmiş İYİP olmak üzere-, bir kez daha savaş tamtamlarına eko yapıyor. DEVA’nın utangaç çıkışını bir yana bırakacak olursak ‘şanlı ordumuz’, ‘askerimizin ayağına taş bile değmesin’, ‘vatan koruması için haklı davamız’, vb. nakaratı çevrede kol geziyor… Muhalefet bu militarist, savaşçı, ırkçı-milliyetçi havaya kapılmakla, Pençe-Kılıç harekâtını desteklemekle, desteklemiyorsa bile suskun kalmakla, sesini yükseltmemekle ne murat ediyor, neyi amaçlıyor? Bir yandan, ‘iktidar bu harekâtı seçimlerde oy artırmak için tezgâhlıyor’ deyip seçmen korkusuyla susmak ve koroya katılmak muhalefetin kendini inkârıdır.”
Celal Başlangıç da, Artı Gerçek’teki 24 Kasım tarihli yazısında 6’lı Masa muhalefetinin tavrına aynı teşhisi koydu:
“Ne yazık ki özellikle Millet İttifakı’nı oluşturan iki büyük parti CHP ve İYİ Parti, büyük bir yalanla ülke halklarına dayatılan bu savaş senaryosunun hemen arkasına hizalanıverdi. Saray iktidarının açıklamalarını sorgulamak, yalanlarını teşhir etmek, gerçeği ortaya çıkarmak yerine Saray’ın yalanlarına ortak olup ‘Mehmetçiğin ayağına taş değmesin’ edebiyatına sıvandılar.
“Bu sürecin sonunda Erdoğan şimdiden kaybettiği seçimin kazananı; savaş tamtamlarına tempo tutma zafiyeti nedeniyle de CHP ve İYİ Parti muhalefeti de kaybedeni olacak.
Erdoğan, Suriye’ye yeni bir askeri harekat başlatarak kanlı bir seçim sürecinin başlama vuruşunu yaptı ve cehennemin kapısını ardına kadar açtı.
“Ne yazık ki bu tuzağa ilk düşen de ‘Mehmetçiğin ayağına taş değmesin’ muhalefeti oldu. Saray’ın kanlı yalanlarına geçit verenler bu tutumlarını değiştirmezlerse ya iki seçim arası bir savaş ya da iki savaş arası bir seçim görürler. Ülkeye dayatılan ‘savaş rejimi’nin payandası olurlar ancak!”
Meclis’te grubu bulunan beş siyasal partiden HDP, kuruluş amaçlarına ve temsil ettiği kitlenin istemlerine uygun olarak Türk Silahlı Kuvvetleri’nin üç kıtada ve üç denizde terör estirmesine her daim karşı çıkarken, iktidar kanadındaki AKP ve MHP ile muhalefet kanadındaki CHP ve İYİP, Irak, Suriye, Kafkaslar ve Doğu Akdeniz’deki tüm operasyonları sürekli desteklediler.
Bu nedenledir ki, iki yıl önce, Türk ve Azeri silahlı kuvvetlerinin Yukarı Karabağ’ı işgaline oybirliğiyle destek vermeleri üzerine, 1 Ekim 2020 tarihli Artı Gerçek’teki yazımda bu dört partiyi “Gazi Meclis’te mahşerin dört atlısı” olarak nitelemiştim.
TBMM’ye“Gazi Meclis” yakıştırması ilk kez yapılmıyordu… 15 Temmuz 2016 çakma darbesinin hemen ardından, henüz İYİP’nin kurulmamış olduğu dönemde, AKP, MHP, CHP ve HDP imzasıyla yayınlanan ortak bildiride de aynen şöyle deniyordu: “Herkes bilmelidir ki, bugün olduğu gibi gelecekte de milletimize, millî iradeye, Gazi Meclis’e uzanacak her el, karşısında TBMM'nin çelikten iradesini bulacaktır.”
O tarihten sonra yayınlanan ortak destek bildirilerine HDP bir daha imza vermedi… Vermesi de mümkün değildi, çünkü Türkiye’de demokratikleşme ve yurt dışında barışçıl ilişkiler için mücadele veren HDP’nin yöneticileri, seçilmişleri, militanları Kobani operasyonuyla birbiri ardına tutuklanmış, tıpkı daha önceki Kürt partileri HEP, HADEP, DEHAP, DTP gibi onun da varlığına son vermek, 2023’te yapılacak bir seçime katılmasını engellemek için komplo üzerine komplo uygulanmaya başlamıştı.
“Gazi Meclis” nitelemesine gelince, bildiğimiz kadarıyla “gazilik” özünde İslamiyet’i yaymak için gazaya katılanlara verilen bir ünvandır. Buyurun, Türk Diyanet Vakfı’nın yayınladığı İslam Ansiklopedisi’ndeki “Gazi” tanımı:
“Gazi kelimesi (çoğulu guzât, guzzâ, guziy), ‘hücum etmek, savaşmak, yağmalamak; din uğrunda cihad etmek’mânasına gelen gazânın (gazve) ism-i fâili olup savaşta başarı kazanan kumandanlara, hatta hükümdarlara şeref unvanı olarak verilmiştir. Gazi kelimesi Kur’ân-ı Kerîm’de bir yerde çoğul olarak yer almakta (Âl-i İmrân 3/156), başka bir yerde de ima yoluyla şehidlikle birlikte zikredilerek övülmektedir (et-Tevbe 9/52)."
TBMM’yi de İslamiyet’in “gazi meclisi” yapmayı başaran AKP, Kılıçdaroğlu’nun da biat ettiği Yenikapı Ruhu rüzgarından yararlanıp işi bir adım daha ileri götürerek Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin üzerinde bulunduğu Ankara ili Çankaya ilçesi 7.955 ada 5 parsel sayılı taşınmazın tapu kaydı üzerine 23/11/2016 tarih 88.501 yevmiye numarasıyla “Gazi Meclis, 15 Temmuz 2016” kaydını işlettirmişti.
Haksız da değildiler… 23 Nisan 1920’de kurulan bu Meclis değil miydi, daha baştan İttihat ve Terakki’nin ideolojik mirasını üstlenerek daha ilk yılında Türkiye Komünist Partisi liderlerinin Karadeniz’de boğdurulmasına icazet veren, 1925’te Sol örgütlenmeleri ve Kürt direnişini ezmek için ünlü Takriri Sükûn Kanunu’nu onaylayarak istiklal mahkemeleri kurduran, tek parti döneminde de, çok partili dönemde de art arda sıkıyönetimler ilan ederek muhalif güçlere kan kusturtan, askeri mahkemelerin verdiği idam kararlarını onaylayarak Deniz Gezmiş, Yusuf Arslan ve Hüseyin İnan başta olmak üzere onlarca devrimci genci idam sehpalarına gönderen?
Geçen haftaki yazımda da belirtmiştim… 1984’ten 2018’e kadar 34 yıllık sürede Meclis’in onayıyla Kuzey Irak toprakları üzerinde çeşitli kod adlarıyla tam 18 silahlı operasyon yapıldı.
Bunlardan 1992 ile 1998 arasındaki Hakurk, Çelik, Atmaca, Şafak ve Murat operasyonları SHP ve CHP’nin başbakan yardımcılığı, DSP’nin de başbakanlık üstlendikleri iktidar dönemlerinde ve bu partilerin Meclis gruplarının da onayıyla gerçekleştirilmişti.
2002’de başlayan AKP iktidarı döneminde Irak operasyonları sürüp giderken, Kürt direnişçilerinin Işid teröristlerini kesin yenilgiye uğratarak Rojava özerk bölgesini oluşturmalarından sonra da Türk Silahlı Kuvvetleri 22 Şubat 2015’den itibaren yine Meclis’in onayıyla Suriye’ye de Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı, Barış Pınarı, Bahar Kalkanı adı altında bir dizi operasyon düzenledi. Sonuncusu da Pençe-Kılıç…
Unutmadık… Kemal Kılıçdaroğlu değil miydi, “Türk Orduları Başkomutanı” Erdoğan’ın Suriye ve Irak fütuhatına da, Libya fütuhatına da, Yukarı Karabağ fütuhatına da, “Mavi Vatan” fütuhatına da destek veren, hattâ Ege konusunda Tayyip’ten de ileri giderek, iktidar olursa Oniki Ada’ya el koyacağını ilan eden?
Evet, yukarıda anımsattığımız tüm operasyonları savaş histerisi içinde onaylayan TBMM gerçekten “gazi” bir Meclis’tir ve bu Meclis’te Tayyip’in sınır ötesi operasyon tezkerelerine oy veren AKP, MHP, CHP ve İYİP de bu “Gazi Meclis”teki mahşerin dört atlısıdır.
Seçimler yaklaşıyor…
Türkiye insanlarının, Türk’üyle, Kürd’üyle, Ermeni’siyle, Rum’uyla, Asuri’siyle, Ezidi’siyle, Alevi’siyle artık gerçek ve kalıcı bir barışa, kardeşçe yaşama ihtiyacı var.
Helalleşmelerle, tesettüre yasal koruma sağlama operasyonlarıyla sağdan destek alarak cumhurbaşkanı olma hesabındaki Kılıçdaroğlu’nun CHP’si ve 6’lı Masa’daki beş ortağı, artık göz boyama amaçlı laf ebeliklerini bir yana bırakıp kem küm etmeden şu sorulara mertçe net bir yanıt verebilecekler midir?
Savaşçı mısınız, barışçı mısınız?
Mahşerin atlısı mı, barışın güvercini mi? Seçimde çoğunluğu kazanırsanz, hattâ daha bugünden, hangisi olacaksınız?
Bir ek soru daha:
103 yaşındaki TBMM terör yasalarını ve savaş tezkereleri onaylayan Gazi Meclis olmaya devam mı edecektir, yoksa tüm halklarımızın refah ve huzur arayışlarına gerçekten yanıt veren bir Barış Meclisi mi olacaktır?