İki hafta önce T-24 internet sitesinde bir haber yayınlandı. Bu habere göre: Afyonkarahisar'da ilkokul öğrencilerinin okul tatilinde camiye gitmeleri zorunlu hale getiriliyor. Afyonkarahisar İl Eğitim Müdürlüğü okullara yazılı bir emir gönderiyor. Bu emre göre, tatil süresince kız öğrencilerin üç kez, erkek öğrencilerin ise her gün dört kez camiye gitmeleri isteniyor. Bu kadarla da yetinilmiyor; camiye gittiklerini ispat edebilmeleri için imza vermeleri zorunlu hale getiriliyor.
Bu uygulama bir denemedir. Giderek Türkiye'deki tüm ilkokullarda yaygınlaştırılacağına şüpheniz olmasın.
Bu genelge, Türkiye'de adım adım gerçekleştirilen İslami faşizmin en net ete kemiğe bürünmüş halidir. Feto da çetesini ışık okullarında küçücük çocukları eğiterek kurmadı mı? Her gün “zorunlu“ olarak camiye giden çocuklara elbet salt namaz kıldırılmayacak, belli bir eğitim de verilecektir. Bu çocuklar bugünkü AKP iktidarı ve Erdoğan'ın kurmak istediği islami faşist Türkiye'nin en temel gücünü oluşturacaktır. Herhalde bu küçücük yavrulara, laisizm, evrim teorisi, demokratik bir cumhuriyetin erdemleri anlatılmayacak. Erdoğan'ın halife olmayı hayallediği şeriatçı bir ülkenin temelleri bu çocuklar aracılığıyla atılacaktır. Bugün yedi, sekiz, on yaşlarında olan bu çocuklar yarınki şeriatçı Türkiye'nin en güçlü militanları olarak hazırlanacaktır. Bu sorunun bir yanı ama önemli bir başka yanı daha var bu genelgenin: Ya Sünni mezhebinden olmayan ailelerin çocukları, ya Alevilerin çocukları(ateist ailelerin elbet esamesi bile okunmaz) -çok az da kalsa-Ermeni, Rum, Yahudi ailelerin çocukları ne olacak? Olacağı açık; camiye gitmezlerse, okuldaki arkadaşlarından, mahallelerindeki insanlardan tecrit edilecek, vebalı muamelesi göreceklerdir, ya da inanmadıkları halde camiye gidecek ve adım adım asimile olarak “tekçi“ Türkiye'nin çocukları haline geleceklerdir.
Hemen her konuda bugün Türkiye'de yapılanlar Hitler faşizminin yükseldiği dönemde yapılanların sanki İslami bir kopyası değil mi? Tek vatan, tek bayrak, asil Cermen ırkı düşüncesiyle yetiştirilen çocuklar gönüllü olarak savaşa katılmadı mı? Anlaşılan Erdoğan'ın danışmanları Hitler faşizminin yükselişini çok iyi incelemişler. Bu konuda onlarca örnek verilebilir ama bunlar başka bir yazının konusu olsun...
Çocuklarımızın şeriatçı düzen için nasıl yetiştirildiklerine ilişkin somut bir örnek daha vereyim. Son senelerde çocuklar ve gençler için öykü kitapları yazmaya heveslendim. Birkaç çocuk kitabı yazdım ve bunlar üç sene önce Türkiye'de basıldı. Bir senedir gençler için farklı bir proje için çalışmaya başladım. Yıllardır “zorunlu gurbeti“ yaşadığım Avrupa kentlerinin çoğunu görmüş, müzelerini gezmiş, bu ülkelerde yaşayan insanların yaşamının şahidi olmuştum. Özellikle gençler için bu ülkelerin dünü ve bugününü maceralı bir kurguyla anlatan bir dizi yazmaya başladım. Diziden yayınevine bahsettiğimde, çok ilginç olacağını, böyle gençlik kitaplarına ihtiyaç olduğunu söylediler.
İlk üç kitapçığı yazıp yayınevine ilettim. Yaşadığım Köln kentini karnavalları, kiliseleri ve Nazi canavarlarının müzelerini anlattığım ilk kitaptan sonra Brüksel'i yazdım. Yine buradaki halkın yaşam tarzı, kentin özellikleri, bir de oldukça uzun bir şekilde geçmişte bugünkü zenginliğinin temelinde, Afrika Kongo'daki sömürüyü ve insan katliamını anlattım. Uzatmayayım kitap dizisi İtalya, Almanya'da kömür madenleri ile devam etti...
İlk bölümler bittiğinde yayınevine gönderdim. Ama aylarca ses seda çıkmadı. Sonunda dayanamayıp telefon ettim. Kendisini tanıdığım yayınevi sorumlusu hık mık ederek bu kitapları yayınlayamıyacaklarını söyledi ve nedenini gönderdiği bir e-mail ile açıkladı. Kendisi de bildiğim kadarıyla ilerici olan bu arkadaşın mail'i kısaca şöyleydi:
“Atilla bey, sizin kitaplarınızda kiliseler, çocukların severek yediği domuz sucuğu, karnavallarda içilen içkiler, sokakta öpüşenler, dahası sömürgecilik gibi konular anlatılıyor. Kitaplarınız çok akıcı ama burası artık başka bir Türkiye. Biz bu kitapları yayınlarsak bırak okullara, kitabevlerine bile satılması için gönderemeyiz. Hemen soruşturma açılır ve canımıza okurlar, ekmek paramızdan oluruz. Siz muhakkak Avrupayla ilgili bir şeyler yazmak istiyorsanız, oralarda da camiler olduğunu biliyoruz, onları anlatın. Türk gelenek ve göreneklerine uygun olarak yapılan sünnet düğünlerini, düğünleri, sadece helal et satılan dükkânları anlatın...Türkiye'de artık sadece milli, islami olan bu tür kitapları basıp okullara gönderebiliyoruz. Kitap metinlerinizi özür dileyerek geri gönderiyoruz...“
İslami faşizmin ideolojik yükselişinin sanırım bundan güzel bir somut örneği olamaz. Ben sadece kendi başıma gelen küçücük bir örneği dile getirdim. Kimbilir bilemediğim ne tür baskılar, kendi kendini sansür edenler vardır. Sevgili Vedat Türkali ağabeyim,“ Bu gemi nereye?“ derdi sağ olsaydı. Bu geminin nereye doğru yelken açtığı çok açık.
Enseyi karartmadan HAYIR demek için tüm gücümüzle çalışacağız.