Ella Trebe: Canlanan bir mahpus geleneği!
Almanya’da, son yıllarda özellikle ‘polise mukavemetten’ savunmaları dahi alınmadan tutuklanan gençler; gerçek isimlerini söylemiyorlar.
Faşizm döneminde, yargısız infaz edilen politik tutsakların isimlerini kuşanarak mahkemeye çıkıyorlar.
Ve bunu; “Bizi açıkça yargılayabilecekken ‘kaçma ihtimali bulunan zanlı’ olarak damgalayıp, tutukluyorlar. Biz bu tutuklamaları ‘zorla alıkoyma’ olarak kınıyor ve hukuki bir ceza olarak görmüyoruz” biçiminde açıklıyorlar. Avukatları da savunmaları bu şekilde yapıyor.
Bu bizim, Ulrike Meinhoflar’dan tanıdığımız bir gelenek.
Ya da Türkiye’yi hepimiz biliriz; gözaltındayken, avukatımız gelene kadar adımızı dahi kabul etmeyiz.
Ancak burjuva basın, yakalandığımız andan itibaren adımızı ‘terörist’ olarak ifşa eder ve kamuoyu da gerçek adımızla serbest bırakılmamızı talep eder.
Almanya’da ise sanık, ismini mahkeme ya da hapis sürecinde kamuoyuna duyurmuyorsa; basın da bunu kesinlikle kamuoyuna duyurmuyor. (Ya da kişi adını-soyadını kendisi gizlemiyorsa dahi; basın soyadını, sadece baş harfiyle belirtilerek yansıtabiliyor).
***
25 Haziran’da duruşması gerçekleşen, savunması dahi alınmadan, ya da hakkındaki iddialar belgelerle çürütülmüş olan; ‘Ella’ da bu geleneği canlandıranlardan biri.
İlk olarak; “Jo ve Dy” isimleri böyle kamuoyuna yansımıştı. Bu iki anti-faşist; Stuttgart’ta katıldıkları bir “Querdenker” protestosunda, faşist sendikaların üyesi olan ‘Center Otomobil’in camlarını kırmaları gerekçesiyle tutuklanmışlardı. Ve mahkemelerine hâlâ “Jo ve Dy” olarak katılıyorlar.
Ella da; Hessen Eyaleti’nde Dannenröder Ormanı’nın yokedilmesine karşı çıkan aktivistlerden biri.
Adını Ella koymuş! Ve duruşmasında dahi gerçek adını belirtmedi.
Peki kimleri ve hangi geleneği yaşatıyor bu gençler mahkemelerde. Ella kim?
***
Ella Trebe; bir otomobil fabrikası işçisi Otto Beyer ve Polonya kökenli çamaşırcı bir işçi kadının, Pauline Barcikowska’nın kızı olarak 6 Eylül 1902’de Berlin’de dünyaya gelir. Ve Ella büyüdüğünde, artık o da bir işçi kadındır. Berlin’de Lewin Firması’nda çalışan bir metal işçisidir. AEG atölyelerinde, bir montaj parçası olan bigudi üretiminde çalışan bir sanayi işçisidir.
1922’de Almanya Metal İşçileri Birliği’ne katılır.
1926’da KPD (Alman Komünist Partisi)’ne katılır.
1929’da, işyeri bölge temsilcilerinin seçimlerinin yapıldığı bir toplantıda; kendi bölgesindeki İşyeri Temsilcisi seçilir. Yol arkadaşı, yoldaşı Paul Trebe ile evlenir.
1929-1930 yılları arasında sendikalar içerisindeki devrimci sendikal muhalefeti yükseltenlere destek olmaya başlar.
1930-1931 yılları arasında Metal İşçileri Birliği’nin, Berlin Yönetim Kurulu’ndaki kadın faaliyetleri temsilciliği görevini alır.
Hitler Faşizmi’nin iktidara gelmesiyle birlikte, KPD’nin Kuzey Almanya’daki illegal çalışmalarında yeralmaya başlar.
2. Emperyalist Paylaşım Savaşı’nın başlamasıyla birlikte Wilhelm Guddorf ve Erwin Reisler ile irtibata geçer. Almanya ve Almanya dışındaki, komünist ‘Kızıl Bandolar’ arasında irtibatın sağlanması için kuryelik görevini üstlenir. Yoğun tutuklama dalgasına karşı kurulan direniş gruplarında yeralır.
İspanya savaşçılarından Ernst Beuthke’nin, 1942’de tutuklanmasının ardından Berlin’deki direnişçilerle kopan irtibatını, 1943 ilkbaharında tekrar sağlamayı başaran Ella’dır.
Bir dikkatsizlik sonucu takibata uğrayan Ella Trebe ve diğer direnişçiler; 1943’te aileleri ve başka üyelerle birlikte ‘düşman istihbaratçı’ sıfatıyla tutuklanır ve Sachsenhausen’daki Toplama Kampı’na gönderilir.
Ella Trebe; 11 Ağustos 1943’te, yani henüz 41 yaşındayken, davası sonuçlanmadan kurşunlanır.
Ailesiyle birlikte Ernst Beutke ve yaklaşık 30 direnişçi daha, aynı tarihlerde öldürülür.
***
İşte şimdi bu gençler, yani; “Tarihler boyu, kâr maksimize etmek amacıyla tüm canlıları ve doğayı yaralayan sizler, şimdi bizleri, polis yaralamakla ya da mağazaların camlarına zarar vermekle mi suçluyorsunuz?” biçiminde tarihi savunmalar yapıyorlar.
Ve tarihte, tam da bu şekilde katledilenlerin isimlerini kuşanarak mahkeme önüne çıkıyorlar!
Onların sesini duyan az!
Ancak yokedilmeye çalışılan tarihi ve tarih yapıcılarını yaşatma kaygıları ne kadar sarsıcı!
Ne kadar onur verici! Üstelik Almanya gibi bir yerde!