Erdoğan’ın Federal Almanya Cumhuriyetini Nazi Almanyasına benzetmesi olaylara at gözlüğüyle baktığını ve real politikadan tümden giderek uzaklaştığını göstermektedir.
Erdoğan Nazi Almanya’sının ne olduğunu bilmesine rağmen, gerçekleri saptırıp iç politikada içine düştüğü çıkmazı Federal Almanya ile diplomatik bir kriz – daha doğrusu sistemli bir provakasyon – yaratarak referandumda oya dönüştürmek istemektedir.
Bunu hesaplarken de at gözlüğü takmış bir kişilik olarak zafiyet içinde çırpınmaktadır. Çırpındıkça da Türkiye’nin gerçeklerinden hızla uzaklaşıp olayları ve bu olaylara yol açan faktörleri tamamen kendi kişiliğinin içinde bulunduğu psikolojik travmayı yansıtan bir bakış açısıyla ele almaktadır. Bu durum bir nevi kişilik bozuntusudur. Bu noktadan sonra kişi herşeyi yanlızca kendi penceresinde bakarak görmekte ve yanlızca kendisinin doğruları gördüğüne inanmaktadır. Bu olaylara ve gelişmelere at gözlüğü ile bakmaktır. Erdoğan başkanlığını referandumla meşrulaştırmak için Türkiye’yi Ortadoğu’daki savaş bataklığına sürmekte tereddüt etmediği gibi, bu savaşın uzaması için elinden gelen esirgememektedir.
Erdoğan Türkiye ve Ortadoğu’daki siyasi gelişmelerin ve bu gelişmelerin yol açacağı daha yoğunluklu bir savaşın Türkiye ve bölge halklarına getireceği tehlikenin farkında olmasına rağmen,kendi geleceğini savaşa bağlamış durumdadır. Asıl tehlikeyi yanlızca kendisine yönelik olarak görmekte, sürekli korku ve endişe içinde yaşamaktadır. Bu durum kendisinin bir dönemler dost olarak gördüğü kişi ve ülkelerin en ufak eleştirilerini düşmanca algılamasına ve saldırıya geçmesine de neden olmaktadır. Federal Almanya’ya Nazi benzetmesi içinde bulunduğu bu psikolojik travmanın bir yansımasıdır. Bu tür kişilikler olaylara yanlızca kendi açılarından bakarak, buna etken olan nedenleri görmezler veya görmek istemezler.
F.Almaya ile yaratılan bu diplomatik kriz Erdoğan’ın ve AKP’nin işine yaramaktadır. Burda mağdurluğa oynayıp iç politikada oy hesaplanmaktadır.
Federal Almanya Cumhuriyeti Anayasa’sında temel haklardan yanlızca ilk beş madde Türkiye ile F. Almanya’nın kıyaslanamıyacağını, biraz tarihten ve real politikadan haberdar olan herkes bilmektedir.
F.Almanya Anayasasının 1. Maddesi:
“ (1) İnsanın onur ve haysiyeti dokunulmazdır. Tüm devlet erki ona saygı göstermek ve onu korumakla yükümlüdür.”
Bu pragrafı yanlız başına aldığımızda Türkiye ile Federal Almanya kıyaslanmıyacak kadar biribirinden uzaktır. Bugün Türkiye’de Erdoğan’a ufak bir eleştiri tutuklanma gerekçesi, işten atılmak ve işkenceye maruz kalmak demektir. Türkiye’de insan onuru ve haysiyeti sadece kağıt üzerinde yazılı kavramlardan öteye hiç bir anlam ifade etmemektedir. Federal Almanya’da ise eleştiri özgürlüğü anayasal temel hak olarak güvenceye alınmıştır.
Aynı maddenin ikinci ve üçüncü pragrafında ise “(2) Alman Milleti, bu nedenle dokunulmaz ve devredilmez insan haklarını, yeryüzünde her insan topluluğunun, barışın ve adaletin temeli olarak kabul eder.
(3) Aşağıda belirlenen temel haklar, yasama, yürütme ve yargı organlarını doğrudan doğruya bağlar.”
Türkiye’ye baktığımızda ise yasama,yürütme ve yargı organlarının işlediğinden bahsetmek karayı ak görmektir.Bu organlar göstermeliktir. Parlemento hiç bir işleve sahip değildir. İşlevsiz olan bu organlar bile Erdoğan’ı tedirgin etmektedir.
Federal Almanya Cumhuriyeti İkinci ve üçüncü maddeleri ise daha nettir.
(1) Herkes başkalarının haklarını ihlal etmemek, Anayasal düzene veya ahlak kurallarına aykırı düşmemek koşuluğuyla, kişiliğini serbestçe geliştirme hakkına sahiptir.
(2) Herkes, yaşam ve beden bütünlüğünün korunma hakkına sahiptir. Kişi özgürlüğüne dokunulamaz. Bu haklar, ancak bir yasaya dayanarak sınırlandırılabilir.
Üçüncü Madde ise yasa önünde herkesin eşit olduğuna vurgu yapmaktadır.
-
Bütün insanlar yasa önünde eşittirler.
-
(…)
(3) Cinsiyeti, soyu, ırkı, dili, yurdu ve kökeni, inancı, dini veya siyasi görüşleri dolayısıyla hiç kimse mağdur edilemez ve hiç kimseye imtiyaz tanınamaz. Hiç kimse özür ve sakatlığından dolayı mağdur edilemez.“
Madde 5’de „Düşünce ve basın özgürlüğü; sanat ve bilim özgürlüğü“ güvence altına alınmıştır.
„(1) Herkesin, düşüncesini söz, yazı ve resimle serbestçe açıklayıp yayma ve herkese açık olan kaynaklardan, hiçbir engele uğramadan, bilgi edinme hakkı vardır. Basın özgürlüğü ile radyo ve film aracılığıyla haber verme özgürlüğü güvence altındadır. Sansür uygulanamaz.
(2) Bu haklar, genel yasaların hükümleri, gençliğin korunması hakkındaki yasa hükümleri ve kişisel şeref hakları ile sınırlıdır.
(3) Sanat ve bilim, araştırma ve öğretim serbesttir. Öğretim özgürlüğü Anayasaya sadakat borcunu ortadan kaldırmaz.“
Türkiye’de ise düşünce belirtmek bir suçtur. Düşüncelerinden dolayı zindanlara atılan gazeteci sayısı 150‘yi aşkındır.Bunun en son örneği „Welt“ gazetesi muhabiri Deniz Yücel’dir. Düşünce mağduru olarak tutuklanan ve üniversitelerden atılan akademisyen ve öğrencilerin sayısı ise binleri bulmaktadır. Erdoğan ve AKP iktidarına göre barış istedikleri ve savaşa karşı düşünce belirtikleri için bunların hepsi terroristir.
Türkiye’nin içinde bulunduğu bu ortamı demokrasi ve özgürlük olarak pazarlayan Erdoğan ve ve AKP iktidarı dünya’ya at gözlüğü ile bakmaktadır. Erdoğan ve bakanlarının Federal Almanya Cumhuriyetine nazi benzetmesi referandumda „HAYIR“ çıkma korkularının dışa vurumudur.