Bir mermi de benden aslanım,
Bir mermi de benden.
Bir mermi de benden zafer topları
Mukaddes namlular!
Daha gelmesin mi bahar,
Daha gülmesin mi ağlayanlar?
(Enver Gökçe, “İlk Adım”)
Çanlar çalıyor, ama çanların kimin için çaldığı sorusunun yanıtı önemli. Ernest Hemingway, “Sorup durma çanların kimin için çaldığını; senin için çalıyor," yazmış.
Bilindiği üzere, mevcut iktidar ayağının hiçbir zaman taşa takılmayacağı düşüncesiyle bugünlere gelse de, yıkımı hızlandıran taşların sayısı gün geçtikçe artıyor.
Şaşaalı iddialarla ABD'ye gidildi. Ancak RTE, çekilen fotoğraflarda Biden ile aynı kareye girmeyi bile başaramadı, hatta selamlaşamadı bile. Bu da yetmedi, ABD Dışişleri Bakanlığı, “Türkiye’yi her düzeyde ve her fırsatta, S-400 sistemini elinde bulundurmaması ve Rusya’dan ek askeri malzeme almaktan kaçınması konusunda uyarıyoruz” açıklamasını yaptı.
ABD'den beklediği yüzü bulamayınca, umutlar Putin ile yapılacak görüşmeye bağlandı. Bu görüşmeden çıkacak sonuçlarla artı yönde atmosfer yaratmak istediler. Fakat, üç saate yakın süren görüşme sonrası ortak açıklama bile yapılamadı. Rus Dışişleri Bakanı Lavrov, İdlib'e ilişkin yaptığı açıklamada, 'Türkiye ile yaptığımız anlaşmanın tamamen uygulanması konusunda ısrarcıyız,' dedi.
Görüldüğü gibi, ABD ve Rusya arasındaki çelişkilerden yararlanarak kendine bir yer edinmeye çalışan iktidarın harekat alanı her geçen gün daralıyor. Dış ilişkilerde Neo-Osmanlı'yı yaratma iddiasındaki iktidar, gün geçtikçe girdiği alanlardan geri çekilmek zorunda kalıyor. Bunun son örneklerinden biri İdlip olacağa benziyor.
RTE, BM Genel Kurulu için gittiği ABD'de CBS kanalına röportaj verdi. Gazeteci Margaret Brennan'ın insan hakları ihlalleri ile ilgili sorusuna, "Özgürlükler noktasında Türkiye buralarla mukayese edilemeyecek kadar, çok daha özgürdür" cevabını vererek Brennan'ı şoke etti. Brennan'ın insan hakları ihlallerine ilişkin bilgilerin uluslararası ve güvenilir kurumlardan geldiği yanıtını verince, "Hayır, olabilir sizin o uluslararası dediğiniz kurumlara da ben güvenmiyorum (...) Bakın sizi de aldatıyorlar, siz de bunlara inanıyorsunuz. Bunları kaynağından araştırıyor musunuz?” ifadesini kullanabildi. Fetö meselesinde “kandırıldım” diyen RTE, şu sıralar her şeyin arkasında kandırılmak, aldatılmak kavramlarını arıyor.
İktidarın gidişatı dış basında da çokça yer almaya başladı. Foreign Policy köşe yazarı Steven Cook, Erdoğan'ın sağlığının kötüye gittiğini yazdı. Külliye'deki 5-10 maaşlı danışmanlar alelacele toplanarak bu haberi yalanlayacak bir çözüm yolu buldular. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, Tayyip Erdoğan'ın basketbol oynadığı anları gösteren kısa bir video paylaşarak, haftada üç gün spor yaptığını ve çok sağlıklı olduğunu ispatladı. Yandaşlıkta en önlerde yer alan Abdülkadir Selvi, “maç sırasında bir Cumhurbaşkanı değil, takım kaptanı havasında,” şeklinde yazı yazarak, F.Altun ile birlikte sosyal medyanın alay konusu haline geldiler.
Dış ilişkilerdeki krizi giderek derinleşen iktidarı, içten içe yıpratıp çözülmeye doğru götüren bir diğer etken ekonomik krizin önlenemez noktaya gelmesi. Külliye'den gelen talimatlar doğrultusunda açıklamalar yapan TÜİK'in inandırıcılığı ise sıfır. Bunun farkına varan Erdoğan'ın Tarım Kredi Kooperatifindeki alışverişi dünya basınının ilgisini çekmiş olmalı. Financial Times, alışveriş sonrası “fiyatlar uygun” açıklaması yapan RTE'ye inanmamış olmalı ki, Erdoğan’ın İstanbul’da yaptığı market alışverişi fotoğrafına kapağında yer verirken “Fiyat artışları Türkleri rahatsız ediyor” başlığını kullanmış. İktidarın müzmin yalanları dış basını da ikna edemiyor.
Bu arada, bu gelişmeler yaşanırken, HDP gerçeği siyasi tartışmaların içine girdi. Bugüne kadar sürekli olarak dıştalanmaya çalışılan HDP, birdenbire tartışmaların odağında yer aldı.
CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, "Kürt sorununu HDP ile çözeriz" açıklamasını yaptı. Hemen ardından İyi Parti Grup Başkan Vekili M.Dervişoğlu, “HDP’nin meşru bir parti olduğunu, bunun en iyi göstergesinin de TBMM’deki temsilinde görüldüğünü” vurguladı. Aralarına HDP'yi almasalar da altı muhalif partinin toplantı yaparak parlamenter sisteme geçişi tartışmaları, AKP sonrasına ilişkin hazırlık yapıldığı göstergelerinden biri.
Bu sırada HDP 27 Eylül 2021 günü, 11 maddelik “Demokrasi Tutum Belgesi”ni açıkladı. “Hep beraber sorumluluk alalım” çağrısıyla açıklanan pakette demokrasi, adalet hak ve özgürlükler, seçimler, ittifaklar, cumhurbaşkanlığı gibi temel konulara yer verilerek, “Seçim için ilkesel buluşma çağrısı” yapıldı.
S.Demirtaş'ın Diken'de yayınlanan "Umut olmadan yaşanır mı?" başlıklı yazısı ise tartışılmaya değer.
“...parti, hareket, kişi ayırımı yapmaksızın tüm sol ve sosyalist güçler, bir konferansta bir araya gelerek hem seçime kadar nasıl ortak bir mücadele yürüteceklerini hem seçimlerde nasıl ortak bir tutum alabileceklerini tartışabilir. Sol ve sosyalist güçler, hem seçimlerin ardından demokrasinin inşasında nasıl roller alabileceklerini ve hem de emek mücadelesini yeni dönemde nasıl başat hale getirebileceklerini tartışıp netleştirmek ve emekçilerin huzuruna ortak bir tutum belgesi, bir yol haritasıyla çıkmayı başarmak zorundadır. Kişisel ve partisel çıkarlar gözetilmeden güçlü bir sol blok inşasına gidilebilir. (...) İlle de herkesin bir tek partide buluşup birleşmesi de gerekmiyor. Uygun yöntemlerle, solu iktidar ortaklığına taşıma gayreti içinde olmak gerekir...”
Bu süreçte, yandaşlar arasında “Ya AKP giderse?” tartışmalarının başlaması bile iktidarı kaybetme noktasına geldiklerinin ipuçlarıdır. Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı’nın (TEPAV) raporunda ise, Mayıs ayı itibarıyla Türkiye’den çıkan yerli sermayenin 5 ayda 3 milyar dolar sınırına yaklaştığı kaydedildi. Türkiye’ye giren yabancı sermaye ise 8 yıl aradan sonra ilk kez 10 milyar dolar sınırının altına düşmüş. Ülke ekonomisindeki gidişatın umut verici olmadığını gören sermaye, asla kaybetmek istemediğinden sermayesini ve yatırımlarını yurtdışına kaçırmaya başlamıştır.
Yoğunlukla tartışıldığı gibi, 2023'te veya öncesinde bir seçim olup olmayacağı tartışılmaktadır. İktidardan asla uzaklaşmak istemeyen iktidar, uluslararası destek bulduğunda seçimi yaptırmamak niyetinde. Eğer seçim yapılırsa, hilelere karşın yenilgi yaşarlarsa silahlı güçlerini sokaklara salmaları şaşırtıcı olmayacak.
Ancak, herşey arka kapılar ardındaki planlarla yürümek zorunda değil. Yapılagelen kirli planlar iktidarın istediği gibi yürümeyebilir. Yaşamın çok yönlülüğü içinde, yönetememe krizine giren iktidarlar, iç dinamizmini yitirirerek, patinaj yapmaya, çözülmeye başlarlar. Tıpkı ANAP'ın yaşadığı gibi parçalanma, bölünme durumu ortaya çıkar. Asla yıkılmaz görünen kaleler, iç karışıklıklar döneminde direnme potansiyelinden uzaklaşarak kolayca teslim olabilirler.
Çanların faşist iktidar için çaldığı kesin olsa da, “bunlar gitti gidiyor” kolaycılığına kapılınmamalıdır. Mevcut iktidarın alternatifi yaratılmadığı sürece, oluşabilecek muhalefet yine burjuvazinin yaratacağı kanallara akar.
İktidarın aleyhine çalan çanların devrim cephesine akabilmesi için gerekli olan adımlar atılmalıdır. “Kişisel ve partisel çıkarlar gözetilmeksizin güçlü bir sol blok oluşturulmalıdır.” Eğer bu yönde adımlar atılıp başarılı olunursa, sınıf mücadelesi güçlendirilebilir. Devrimci alternatifi yaratmanın yollarının tartışılarak başarılı olunursa, çanlar faşist iktidarların aleyhine çalacaktır.