Basında yer alan haberlere göre Kürdistan’ın kadim kenti Amed bugün önemli bir misafiri ağırlayacak. Güney Kürdistan yönetiminin başında duran Mesud Barzani ilk kez Amed’i ziyaret edecek. Kimilerini sevindiren bu ziyaretin »hayırlı« olup olmayacağı ise hayli şüpheli.
DTK’nin bir süre önce Erbil’de bulunan gayretkeş eşbaşkanı Ahmet Türk haklı olarak sitemde bulunuyor. Ziyaretin gerçekleşeceğini Erbil’de değil de, ancak Amed’e döndüğünde haber alan Türk, gene de nezaketini kaybetmeden, ziyaretin »çözüm sürecine katkı sunacağını umduğunu« söylüyor.
Kürt burjuvazisinin ise ağzı sulanmış besbelli. AKP’li Galip Ensarioğlu sevincini saklayamayanlardan. Görüldüğü kadarıyla, Ensarioğlu’nun deyimiyle, »enerji alanında, petrol, gaz, enerji nakil hatları konusunda yapılan stratejik ortaklık« iştahını pek kabartmış. Öyle ya, ne de olsa söz konusu olan Güney Kürdistan’daki 45 milyar varillik petrol rezervleri. Barzani yönetimi önümüzdeki yıldan itibaren günde 1 milyon varil petrol çıkartmayı hedeflediklerini açıklamıştı. Dünya Ticaret Endeksi’ne göre bu, 34 milyar ABD Dolarını aşan yıllık gelire mukabil etmekte. Buyur, gel de iştahın kabarmasın!
Sermaye sahiplerinin iştahı bir yana, DTK’nin Newroz davetine icap etmeyen, ama başdanışman Yalçın Akdoğan’ın yazdığı gibi, »başbakan Erdoğan’ın toplu açılışlar ve toplu nikâhlar programına iştirak edecek olan« Barzani neden şimdi Amed’e geliyor?
Bu sorunun yanıtını boşuna Amed’de aramayın.
Uluslararası enerji tekelleriyle »Production Sharing Agreement« temelinde antlaşmalar imzalayan Barzani yönetiminin Güney Kürdistan’daki fosil enerji taşıyıcılarını kontrol etmek, işlemek ve pazarlamak istediği biliniyor. Barzani yönetimi bu hedefine ulaşmak için AKP hükümetinin ve Türk devletinin desteğine ihtiyaç duyuyor. Çünkü petrol ve doğal gazın çıkarılıp, işlenmesi yeterli değil, bu ürünlerin tüketiciye – yani Batıya – güvenli yollardan nakledilmesi de gerekiyor.
Barzani yönetiminin bu hedefi, »Project for a New American Century« memorandumuyla çerçevesi çizilen ve »Transforming Middle East« gibi makalelerde formüle edilen uluslararası stratejilerle bire bir örtüşüyor. Güney Kürdistan’ın, Almanya’nın hemen peşinden Türkiye sermayesinin ikinci büyük ihracat pazarı hâline gelmiş olması da işin cabası.
Resmi tamamlamak için bir de son dönemdeki bazı gelişmelere bakmak gerekiyor: Barzani yönetimi köktenci çetelerin saldırıları altında olan Rojavalılara insanî yardım malzemelerinin dahi gönderilmesini engelliyor, PYD eşbaşkanı Salih Müslim’e seyahat izni vermiyor, 25 Kasım 2013’de yapılması kararlaştırılan ulusal kongrenin engellenmesi için elinden geleni yapıyor ve Rojava devrimini boğmaya çalışanlara destek çıkıyor. Barzani işte tam böylesi bir dönemde, »Kürdistan Bölge Yönetimi« adını ağzına almamaya itina gösteren bir başbakanın »programına iştirak« etmek üzere, muhtemelen yanına Şiwan Perwer’i de alarak Amed’e geliyor. Şimdi söyleyin a dostlar, bu işten ne anlamak gerekir?
Türkiye’deki yaygın medya Barzani ziyaretini pohpohlamaya durur, »gerçek Kürt liderini« dünyaya ilân ederken, aynı saatlerde ajanslara düşen bir haber, Rojava’da geçici yönetimin kurulduğunu bildiriyordu. Arap, Asuri-Süryani, Çeçen ve Kürt temsilcilerden oluşan geçici yönetimle Rojava bir ilki gerçekleştiriyor. Rojavalılar bu hamleyle bütün planları altüst ettiler ve »Üçüncü Yolun« olanaklı olduğunu gösterdiler.
Ahmet Türk’ün gösterdiği nezaketin karşılığını bulup bulamayacağını ise, Barzani ziyareti sona erdiğinde göreceğiz. Barzani tercihini »AKP-KDP ittifakından« mı, yoksa Kürdistan halklarından yana mı yapacağını elbette gösterecektir. Ancak asıl önemli olan Kürdistan halklarının tercihi olacaktır. Alternatifler belli: bir yanda demokratik özerkliği ile Rojava, diğer yanda rant devletine dönüşen Güney Kürdistan. »Kürt Yüzyılında« alternatifler hiç bu kadar açık ve belirgin olmamıştı.
16 Kasım 2013