Barınmak insanların temel hakları arasındadır. Barınma, sağlık, eğitim haklarının garanti altına alınması devletlerin temel görevleri arasında olmalıdır. Devletlerin görevleri bunlarla sınırlı değildir. İnsanların gelecek kaygısı yaşamaması açısından iş, aş, gelecek güvencesi çok önemlidir.

1950'li yıllar 'köyden kente göçün' başladığı dönemdi. Şehirlere gelen köylülerin temel sıkıntılarından biri evsiz olmalarıydı. Çalıştıkları işyerlerinin çevrelerinde gecekondu mahalleleri kurulmaya başlanmıştı. Ancak gecekondu bölgelerinin kuruluşları çok sancılı bir süreçti. Belediyeler elektriği, içme suyu, yolu olmayan bu gecekonduları sık sık yıksa da, komşular arası dayanışmayla bir gecede yeniden inşa edilirdi. Zorunluluktan dolayı kente göç edenlerin gecekondu mahallelerindeki yaşamı köylerindekinden farksızdı. Konut sorunu o dönemden bu yana kanayan bir yara. Bu yara iyileştirilmediği için, sürekli kanıyor, derinleşiyor.

Son yirmi yıllık süreçte iktidarın yaratttığı ekonominin sırtını yasladığı temel sektör inşaat oldu, ekonomiyi “betonlaştırdılar”. TOKİ ile 'dikey yapılaşmalar' dönemi başlatıldı. Herşeyini feda ederek barınma sorununu gecekondularla çözmeye çalışan emekçi halkımızın elindeki arsalar, gecekondular yok pahasına istimlak edildi. Şehirler 'kentsel dönüşüm' adı altında, Toki tarafından mimari estetiği olmayan ucubelere dönüştürüldü.

Ülkemizde iktidarların değişim süreçlerinde herkes kendi prenslerini yaratmaktadır. Turgut Özal nasıl 'prenslerini' yarattıysa, gerici/faşist iktidar da kendi 'yeşil sermayesini' yarattı. Devlet bütçesi 'beşli çete'nin (Cengiz Holding, Limak Holding, Kalyon Holding, Kolin Holding ve Makyol Holding) kasalarına akıtıldı. 'Beşli çete' inşaat sektörünün dışında, elektrikten madenciliğe kadar pek çok sektörde söz sahibi oldu. AKP'nin iktidarda olduğu dönemde neredeyse iki yüz kez değiştirilen İhale Kanunu ile kamu ihaleleri 'adrese teslim' hale getirildi. Son on yılda 'beşli çete'nin aldığı kamu ihalelerinin toplam büyüklüğü 204 milyar dolar.

Görüntüde TÜSİAD-MÜSİAD çatışması yaşanıyor olsa da, sermayenin dini, imanı, ülkesi, bayrağı vs yoktur. Serbest piyasa ekonomisinin yarattığı soygun tekelci sermaye grupları arasında pay edilmektedir. Geçmişte en büyük payı alanlar TÜSİAD çevreleri iken, bugün MÜSİAD çevreleridir. Üstelik tekelci sermayenin taptığı tek renk doların yeşilidir. Geçmişte ve bugün tekelci sermaye arası iç çatışma ne olursa olsun, üstümüzdeki filler tepişirken altta ezilen daima çimenlerdir.

DİSK-AR’a göre ülkemizdeki en zengin yüzde 10’luk grubun ortalama geliri en yoksul yüzde 10’luk grubunkinin 15 katı. Yoksullaşma oranı artarken, zenginlerle yoksullar arasındaki uçurum her yıl biraz daha derinleşmektedir. Avrupa ülkeleri içinde gelir eşitsizliğinin en fazla olduğu ülke durumundayız. Kadınların geliri ortalama gelirin yüzde 17 altında. Ayrıca yoksul sayısı 24 milyona ulaşmışken, yoksulluk oranımız yüzde 29 seviyesinde. Utanç tablosu bu kadar kötüleştikçe, barınma sorununda yaşanan sıkıntı çözümsüzlüğe gitmektedir. Üstelik, pandemi krizi barınma krizini daha vahim noktaya taşıdı.

Üniversitelerin açılmasıyla birlikte öğrenci gençlik yurt ve ev aramaya başlayınca, emlak piyasası av bulmuş avcıya benzedi. İstanbul'daki kiraların artış ortalaması yüzde 51. Diğer iller de İstanbul'dan farksız. Öğrencilerin ev aradığı bölgelerdeki kira artış oranı yüzde yüz ile yüzde iki yüz arasında.

2002'de kendi evinde oturanların oranı yüzde 73 iken, 2018'de bu oran yüzde 56.2'ye düşmüş. 2021'de çok daha düşük olduğu kesin. Kiracıların oranı ise yüzde 18.7'den yüzde 28.5'e yükselmiş. Ülkemize gelen milyonlarca göçmenin varlığı hem kiralık ev gereksinimini artırmaktadır, hem kiraların artış oranını...

Kiracıların kiraları ödeyemez noktaya geldiği bir dönemi yaşamaya başladık. Çünkü halkın yıllık gelir artış oranı ile kiraların artış oranı arasında büyük fark oluştu. Tam bu sırada, üniversite öğrencilerinin yurt bulamama sorunu zirve yaptı.

KYK'nın yönettiği yurtlarda kalabilen öğrenci sayısı sadece 680 bin. 2020-2021 öğretim yılında üniversitelerde kayıtlı toplam öğrenci sayısı ise 8 milyon 240 bin 997. Türkiye’de her 100 kişiden 9,85’i üniversite öğrencisi. Ne acı ki, öğrenciler için yurtlar yapılmadığı gibi, öğrencilere verilen burs ve kredi miktarı, günde 22 TL'ye denk gelecek şekilde sadece 650 TL'dir.

Mevcut iktidar, “dindar ve kindar” bir gençlik yaratacağını açıklamıştı. Bu çabasında azımsanmayacak bir başarı gösterdiğini de kabul etmeliyiz. Kur'an kursuna giden çocuklar dahil, oluşturulan sıbyan mekteplerindeki çocuklarımız ile gençlerimiz tarikatlara teslim edilmek istenmektedir. Eğitimi Milli Eğitim Bakanı değil, iktidarın oluşturduğu Türgev ve Tügva yönetmektedir. Diğer yandan, MEB vakıflar ve cemaatlerle sözleşmeler yaparak tarikatları okulların içine sokmuş durumdadır.

Özel öğrenci yurtlarında da etkinlik tarikatlarda. Geçmişte Fetullahçıların yaptıklarının aynısını bugün diğer tarikatlar yapmaktadır. KYK yurtlarında yer bulamayan yoksul aile çocukları, 2.000-4.000 TL arasında kiraları olan evleri de tutabilecek maddi güçten yoksunlar. Dolayısıyla, tarikat yurtlarına sığınmak zorunda bırakılıyorlar.

Okulların açılması kararı sonrasında üniversitelerine dönen öğrencilerin bir kısmı barınma sorununu çözebilecek ortamı bulamayınca “Barınamıyoruz” ve “Yurtsuzlar” hareketlerini oluşturarak, gecelerini parklarda geçirmeye başladılar. Hatta bazı öğrenciler yataklarını yere sererek devletin ilgisizliğini protesto etmektedirler. Bu gençler yaptıkları açıklamada şunları söylediler:

“Biz, ev bakmayı, apartlarla pazarlık yapmayı, iş aramayı bıraktık, dün gece sokakta yattık. Bundan sonra her gece, tepesine bir çatı dahi fazla görülmüş milyonca gencin öfkesini, derdini yüklenip sokaklarda yatıyoruz. Bizi evsiz bırakan bu düzenle derdi olan herkese. Potansiyel komşularımıza, bütün halkımıza, milyonlara. Hepinize söylüyoruz, herkesi çözüm için sorumluluk almaya, öğrencilerin yanında açıkça taraf tutmaya, bizi sahiplenmeye, hareketi büyütmeye çağırıyoruz.”

Barınamıyoruz/Yurtsuzlar hareketindeki gençlerin altını çizerek vurguladığı barınma hakkı, sadece üniversite gençliğinin değil, yoksul halkın da sorunu. Nasıl ki Almanya, Hollanda gibi Kuzey ve Batı Avrupa ülkelerinde halk kira artışlarına ve barınma sorununa karşı sesini yükselterek direnişe geçiyorsa, bizde de aynı şekilde harekete geçilmek zorunda. Çünkü, kira artışı ve barınma sorunu ülkemizde çok daha vahim bir konudur.

Üniversite gençliği aynı zamanda, kirasını ödeyemez noktaya gelen emekçi halkımızın barınma sorununu da dillendirmiş oldu. Hem üniversite öğrencilerine, hem kirasını ödeyemez noktaya gelenlerin sıkıntılarına ortak olmalıyız. “Barınamıyoruz” diyen “Yurtsuzlar” hareketi ve 'Kira hareketi' tıpkı “doğama, suyuma, toprağıma dokunma” diyen direnişçiler gibi giderek güçlenen birer sosyal hareket halini almalıdır.

Kira zammı krizinin büyümesi karşısında Change.org’da “Kiralara Üst Sınır Getirilsin!” başlığı altında bir imza kampanyası başlatılması da sıkıntının büyüklüğünü ortaya sermektedir. Kiralık konut fiyatlarının son bir yılda hızla yükseldiğini, artan fiyatlar nedeniyle insanların güvenli ve sağlıklı konutlarda yaşamayı geri plana attığını söyleyen 'Kira Hareketi', yasal düzenlemeyle kira artışlarına üst limitlerin belirlenmesini talep etmektedir.

Nasıl ki çevreci direnişler kalıcılaşıp, her geçen gün çok daha fazla ses getiriyorsa, barınma sıkıntısını dile getiren sosyal hareketler de kendi sorunlarını en geniş kesimler arasında tartışarak çözüm yollarının neler olduğunu sıralamalıdır.

Gezi direnişi nasıl “üç beş ağaca sahip çıkmak” değildiyse, “Barınamıyoruz”,”Yurtsuzlar”, “Kira” hareketleri de sadece “üç beş insanımıza ev ve yurt bulma” olarak algılanmamalıdır.

Ülkemizde yeni ortaya çıkan bu hareketler, kapitalist sistemin bilinçli olarak yarattığı sorunların çözümünün 'bu düzen' olmadığını topluma kavratmalıdır.

İNSAN PAZARI

gondulardan gelmişik

açlık nedir bilmişik (...)

sabahın seherinde sıcak yataktan

kopmuşuk da gelmişik bu güvenpark'a

gelmişik de birikmişik bu güvenpark'ta

(...)

çorum'lardan suvas'lardan oluruk

çangırı'dan ezirgan'dan gelirik

gırşeher'den yozgat'tanık vallaha

anşe'lerik fatma'larık gülüzar'larık

güllü'lerik hatçe'lerik ağbeyim

açlık nedir bilirik

hele sen bir al bizi

hele sen bir olur de

biz her işi görürük

(...)

güvenpark'ta bir anıt var

gördün mü

aha böyle yamrı yumru bir daşdan

bildin mi

yazıyo ki o anıtta ağbeyim

'övün çalış güven türk'

garga bokun yememiş

it deşmemiş çöplüğü

biz gelirik gondulardan ağbeyim

aha orda bekleşirik

(...)

türkük diye övünüyok ağbeyim

açlık türkü bilmiyo ki

varak diyok iş üstüne

çağır çağır gelmiyo ki

çalışsak da güvensek da ağbeyim

övünsek da olma mı

anam sayrı üç yıldır

babam işsiz ağbeyim

gardaşlarım daha güççük

daha suçsuz ağbeyim

(...)

Hasan Hüseyin Korkmazgil