Avrupa da artık ırkçı ve gerici çevrelerin düşündüğü şekilde sistemi tehdit eden bir göçmen azınlık ve mülteci tehlikesi asla yoktur.
Bundan böyle Avrupa da göçmen olmayan tek bir Avrupa ülkesi düşünülemez. Bu göz önünde bulundurularak, göçmenlere her türlü demokratik haklar, insan hakları ve mültecilerin insanca yaşamaları için olanak sağlanmalıdır.
26 Eylül 2021 de Almanya'da yapılacak Federal seçimlerinde tüm partiler, göçmen-azınlık sorununu kapsamlı ve programlı bir şekilde ele almaya çalışmalıdır.
Avrupa'yı, göçün olmadığı bir coğrafya olarak düşünmek, gerçek olmayan bir yaklaşım olsa gerek.
Avrupa tarihi başından beri göçle şekillenmiştir. Bundan böyle de bu devam edecektir.
Avrupa, gelecek yıllarda da kaçınılmaz olarak göçmen azınlığın kültürel değerleri ile birlikte olup onunla kültürel alışverişte bulunacaktır.
Avrupalı olmayan Asya ülkelerinden gelen tüm göçmenler, Avrupalıların sahip olduğu her türlü demokratik halktan yararlanmalıdır.
Bugün günümüzde, küreselleşen dünyada ekonomik, politik ve kültürel bağların daha da yakınlaştığı bir gerçektir.
Bu bağlar, yalnızca para veya mal hareketiyle tarif edilemez. Ama aynı zamanda ve özellikle göçte, en büyük zararı kendisine vermek istemiyorsa, Avrupa kendisini bundan izole etmemelidir.
Göçmenlik sorununda insan haklarına saygı göstermelidir.
Göçmenlerin insanca yaşamaları için ırkçı, milliyetçi ve şoven saldırılara ve horlanıp aşağılanmalarına göz yumulmamalıdır.
Aşırı sağcı partilerin göçmenler sorununu seçim malzemesi olarak kullanmalarına asla fırsat verilmemeli.
Avrupa'daki devletler, göçmenlere belirli kuralları uygularken, onların kültürel ve her tülü demokrat haklarından mahrum edilmemeleri gerektiğini bilmelidirler.
1948 İnsan Hakları Evrensel Beyannamesine (modern insan hakları sözleşmelerine) göre her kişi kendi ülkesinden göç etme hakkına sahiptir. Avrupa devletleri bununla birlikte ülkelerindeki göçmenlerin özgürlüğünü sınırlayıcı herhangi bir uygulama içinde olmamalıdır.
Ev sahibi devletler, yasal ikamet durumlarına bakılmaksızın göçmenlerin haklarına saygı duymalı ve bunları uygulamalıdır.
Avrupa'da Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi veya Avrupa Temel Haklar Şartı ile güvence altına alınan bu haklar, günlük yaşamda defalarca ihlal edilmektedir. Avrupa Birliği'nin birçok üye devletinde, özellikle güvenli ikamet statüsüne sahip olmayan kişiler sistematik olarak sosyal korumadan çıkarılmaktadır. Almanya'da, kayıt dışı çocukların okula gitmesi hala açık bir şekilde düzenlenmemiştir ve birçok yabancı, sağlık hizmetlerinden hariç tutulmuştur. İtalya'da, güvenli ikamet statüsü olmayan birine sadece oda bile kiralanmış olsa, o kişi suçlu ilan edilebilir. İsveç'te, reddedilen sığınmacılar kelimenin tam anlamıyla sokaktalar. Çünkü sınır dışı edilemeyecek olsalar bile artık devlet barınma tesislerinde yaşamalarına izin verilmiyor. Böyle bir politikanın kurbanlarının, Avrupa'da özgür ve insan haklarına sahip ol oldukları söylenemez.
Avrupa ülkelerine gelen mülteciler, insan hakları açısından ve baskı görmemeleri için koruma altında olmalıdırlar.
Günümüz koşullarında Avrupa devletleri ve ülkelerinin bir göçmen ülkesi gerçeğinden yola çıkarak, onlara her türlü demokratik eşit haklar verilmelidir.
Avrupa ülkelerinde yaşayan göçmenlere ikinci sınıf muamelesi yapıldığı sürece, barış içinde beraber bir yaşam asla sağlanamayacaktır.
Barış içinde birlikte yaşam, göçmenlere her türlü insani ve demokratik hakların verilmesi ile sağlanır.