Kasım ayının kış mevsimine kapı açtığı doğanın her yanında görünüyor. Denizli’ye vardığımızda yağmur halen yağıyordu. Yazar Kemal Yalçın’ın ablası olan emekli Öğretmen Ayşe Canpolat Hanımı aradık. Israr etti “Kahvaltı hazırladım önce kahvaltı yapacağız, sonrada birlikte çıkarız,” dedi.

Vardık evine, kentin merkezine yakın bir ana cadde üzerinde bulunan bir dairede oturuyor.

Çay demleninceye kadar kendisinin ve yedi yaşındaki torunun yaptığı resimleri gösterdi bize. “Torunumla birlikte bir resim sergisine katıldık. Bir büyük anne için en büyük mutluluğu yaşayacağı bir durum. Benim o gün yaşadığım mutluluğumu sözcüklerle anlatamam,” dedi.

Oradan Şiir Otel’e gittik. Şiir Otel’in ortaklarından Öğretmen kökenli Esat Bozbıyık bizi bekliyordu.

Otelden içeri girince şaşırmamak elden değildi. “Burası bir Otel mi, yoksa bir Şairler ve şiirler müzesi mi?” sorusu akla geliyor. Şiir Otel’in projesini düşünen ve gerçekleştiren Esat Bozbıyık ile hal hatır sorarken gerçekten güzel demlenmiş, burcu burcu kokan bir Türk Kahvesi içtik. Benimle birlikte gelen Hasan Turan’ın Lisede okuyan kızı Helin ile oğlu Baran salondaki resimlerde ve hemen oturduğumuz koltukların iki yanındaki şiir ağaçlarından gözlerini ayıramadılar. Ben masadaki şiir Çanağında bulunan şiir dizelerini karıştırdıktan sonra birini çekip aldım.

Gülten Akın’ın şu dizeleri yazılıydı:

Genişleyip yükseliyor biz susa susa

Kirli bir sese hükümlüyüz”

Bu dizeleri seslice okudum. Sonra Esat Bozbıyık’a döndüm ve sordum:

Şiir Oteli düşüncesi nereden geldi?

Yanıtı şuydu: “Şiir Aşkından!”

Bu bütün beyni yüreği bir aşk olmalıdır diye düşündüm. Zaten içeriye girer girmez iyi bir iç mimarın dizayn ettiği her halinden anlaşılan giriş salonunda bulunan şiir ağaçları duvarlardaki tanınmış şairlerimizin fotoğraf ve başlarının taş kabartması -büstleri onlardan alınan alıntılar ve masalarda bulunan büyük bir cam çanak içindeki küçük küçük kesilmiş kâğıtlarda bulunan şiir dizeleri. Buranın bir Otel olmaktan ziyade bir şairler müzesi olduğu düşüncesi insanı sarıyor.

Sonra kalktık, Esat Bozbıyık bizi dolaştırdı.

Nazım Hikmet’tin bulunduğu duvarda hemen onun yanına Mehmet Akif’in büstünü asmış. İkisinin altındaki dizeleri okudum ve avuçlarımı açtım. Esat Bey güldü. “Bu fotoğrafların önünde biraz inanç alanında tutucu olan bir vali dostumda durdu. Bana sordu ‘bunları bilinçli mi yan yana astınız?’ dedi. Ben de ‘Evet bilinçli olarak astım,’ dedim.”

Oradan bulunan fotoğrafları ve yüz kabartmalarına baktıktan sonra büyük toplantı salonuna geçtik. Burada da Ahmet Arif’in yanına Necip Fazıl Kısakürek’in resmi asılmıştı. Benim sormama fırsat vermeden “Bunları da Vali Beye söyledim, bilerek yan yana astım,” dedim. “Bunlardan hangisinin şiirlerini beğeniyorsunuz?” soruma yanıtı çarpıcıydı.

Benim ilk Türkçe öğretmenliğimin yeri Antep’ti. Orada beni ‘derslikte Nazım Hikmet ve Ahmet Arif’in şiirlerini okuyor ve okutuyor’ diye şikâyet etmişlerdi. Beni çağırdılar, gittim. Genç bir komiser ifademi almak istedi. “Sen Nazım Arif’in şiirlerini sınıftan okutuyormuşsun, bunun yasak olduğunu bilmiyor musun” dedi.

Bende gençtim, enerji doluydum. Güldüm. Yok, böyle bir şair. Olmayan bir şairin şiiri olamaz ki okuyayım diye yanıtladım.”

Adam sinirlendi, ayağa kalktı, bağırdı. “Küstahlık etme, sen yasak olan Nazım Arif’in şiirlerini sınıfta okuduğun için senin hakkında davacı oldular.”

Ben bu ifademi alan adama kızsam kızamıyordum, gülsem, alay etsem onu da yapamıyordum. Biraz düşündükten sonra onun öfkesini yatıştırmak için. “Bey efendi, ben şiir okumadım demiyorum. Ben Nazım Arif adında bir şair yok. Ancak Nazım Hikmet ve Ahmet Arif adında olan şairlerimiz var. Onlardan şiirler okudum. Çünkü çağımızın en güzel şiirlerini Türkçemizle bu iki şair yazdı. Ben bir Türkçe öğretmeni olarak çocuklara, öğrencilere güzel bir Türkçeyle yazılmış şiirleri okumam ve tanıtmam benim görevimdir diye düşünüyorum.”

Ben Ahmet Arif’in duvarda asılı fotoğrafına bakarken onun şu dizeleri beynimde çiçeklendi sanki:

Bir ufka vardık ki artık

Yalnız değiliz sevgilim.

Gerçi gece uzun,

Gece karanlık

Ama bütün korkulardan uzak.

Bir sevdadır böylesine yaşamak,

Tek başına

Ölüme bir soluk kala,

Tek başına

Zindanda yatarken bile,

Asla yalnız kalmamak”

Sonra Esat Bozbıyık’ın gözlerinin içine baktım. “Peki sonra ne oldu?”, soruma gülerek şu yanıtı verdi: “Ne olacak bu şiirleri okumaktan ceza verdiler, Antep Cezaevi’nde yattım.”

Ataol Behramoğlu, Sunay Akın ve Atilla İlhan’ın fotoğrafları önünde durdu. “Ben bu üçlünün şiirlerini çok severim. Tekrar tekrar okurum” dedi ve gözlerime baktı…

Ben de severim. Özellikle de Sunay’ın esprilerini çok severim,” deyince güldü. Ben hemen ekledim “Antep’te yargılamanızdan sonra orada öğretmenliğiniz sürdü mü?”

Yürüdü, Gülten Akın’ın fotoğrafı önünde durduktan sonra yanıtladı beni. “Hayır, bir müddet işsiz kaldım, sonra Samsun’a sürdüler beni. Oradaki Vali demokrattı, şiirsever, öğretmenler ve şairlere saygısı vardı. Ancak mahkememin sonucu olarak cezaevine gitmemi engelleme şansı yoktu.”

Cezaevinden çıktıktan sonra ne yaptınız?” diyecektim ki Esat Bey sürdürdü konuşmasını.

Yaşamı sürdürmek için, inşaatlarda, tarla ve bahçelerde aklınıza ne iş geliyorsa onda çalıştım.”

Ticaret ve Otel işine nasıl başladınız?” sorusunu sormaktan kendimi alamadım.

Zaten bu soruyu bekliyordum. Ticarette başlamamız tamamen tesadüf. Ben bir inşaat malzemesi satan küçük bir iş yerinde çalışıyordum. Eski sahibi satmak isteyince biz üç kardeş bileştik bu yirmi metrekarelik yeri devir aldık. Sen sormadan söyleyeyim şimdi yedi dönümlük bir alan üzerinde inşaat malzemesi satıyoruz.”

Esat Bey bu kadar kısa zamanda bu kadar büyümenin sırrı nedir?” sorusunu sormaktan kendimi alamadım.

Derin bir nefes çekti içine. Sonra yanıtladı beni:

Şiir aşkı mı dersin, edebiyat, sanat aşkı mı, yoksa öğrenme aşkı mı dersin, bilemem. Ancak ticarette büyük kâr hırsın olmamalıdır. Müşterini kendinle eşit göreceksin. Başkasının sana karşı nasıl davranmasını bekliyorsan, müşterinin de ihtiyacı olan bir insan olarak senden ayni şeyi beklediğini bir an bile aklından çıkarmayacaksın.”

Ben onun gözlerinin içine baktım, Esat Bey konuşmasını sürdürdü:

Bize ihtiyacı olan malzemeleri almaya gelen her kişiler bizim inşattaki her alanında şiir, kitap görürler. Başkaları yıl sonunda müşterilerine çakmak, kül tablası dağıtırlar. Biz ise her yıl yayınevlerinden binden fazla kitap alır ve dağıtırız. Okulların, spor grupların, kültür kurumların ihtiyaçlarının karşılanması için az veya çok katkıda bulunuruz. Üç kuruş kazansak bir kuruşunu kültür, sanat, edebiyat ve eğitim alanları için harcıyoruz. Biz bunun bize güven ve güç verdiğine inanıyoruz.”

FAKİR BAYKURT, CAN YÜCEL, ATİLA İLHAN, FAZIL HÜSNÜ DAĞLARCA, RIFAT ILGAZ, ENVER GÖKÇE, ORHAN VELİ KANIK, NECATİ CUMALI, CEMAL SÜREYA, AHMET HAMDİ TANPINAR SAİT FAİK ABASIYANIK’ın fotoğraflarının bulunduğu köşenin önünde durduk.

Bu şair ve yazarlarımızdan dizeler anımsamaya çalışınca bu cümleleri de mırıldandım ne iyi ki ülkemizde yaşadığı kentte edebiyat, sanat, müzik, resim, heykel ile bezenen, halkın ruhunu kültür sevgisiyle bezenmesine çalışan öğretmenlerimiz, iş adamlarımız var.

Şiir Oteli Denizli’de gerçekten bir kültür, sanat ve edebiyat merkezidir. İlk gördüğün şiir ağaçları, şair-yazarların fotoğrafları ve kabartmaları yüreğinde duyumsadığın inanılmaz bir şiir sevgisinin verdiği enerji duygusudur. Tüm benliğiniz şiir duygusu içinde eriyor. Vücudunuzdaki bütün yorgunluklardan sıyrılıyor. Bu çok güzel mekândaki şiir deryası sizi içine çekerek şiir cennetinde dolaştırıyor.

Son olarak Esat Bey, siz başta Türkiyeli şairler olmak üzere, dünyanın birçok ülkesinden de tanınmış şair portreleri seçmişsiniz, Aleksender Puşkin, Mayakovski (Sovyetler Birliği), Pablo Neruda (Şili), Bertold Brecht (Almanya), Victor Hugo (Fransa) vs. Denizli şair ve yazarlardan çalışmaları ondan fazla dile çevrilen ve yüzbinden fazla kitap satan Kemal Yalçın’a yakışır bir odayı gördük, başka kimler var?”

Güldü ve şunları söyledi. “Haklısınız bir duvarı atladık. Orayada bakalım. Genellikle derler ki ‘insanoğlu kendi gözünün önündeki ağacı görmez, başkasının gözündeki tozu görür’. Biz bunu tersine çevirmeye çalışıyoruz. Bir kent sadece yol ve binalardan oluşmaz. Onu kent eden ve ayakta tutan değerlerin başında o kentte bulunan kültür, sanat ve edebiyat değerleridir. Bu değerlerin yaratıcılarına değer verildiği ölçüde üretirler yaşadıkları kenti, toprakları, toplumu çalışmalarına alarak tanıtırlar ve geleceğe aktarırlar. Edebiyat ve sanat eserleri yaşama, dolaşma sevgisiyle, duygusu ile etkiler. Kentlerimizi dünyaya tanıtan geçmişten günümüze kadar gelen tarihin yapıları birer sanat eseridir. Ayrıca bu yapıtlar içinde ve çevresinden ortaya çıkarılan sanat eserleri dünyanın her yanında insanları bu topraklara çekiyor. Bunlar her mevsimde insanları kucaklayan KEMAL YALÇIN, HAYRİ DEV, ÖZAY GÖNLÜM, OSMAN SINAV, TEKİN AKMANSOY, SELAHADDİN PINAR, İBRAHİM ÇALLI Denizli şair ve yazarlardır.”

Duvardaki edebiyatçıların fotoğraflarına doğru elimi uzatarak sordum “Bu kadar Şair ve Ozanı okuyan, onları bir Şiir Müzesi gibi bir mekânda toplayan Esat Bozbıyık’ın şiiri veya başka bir edebiyat dalında eseri var mı?”

Bu soruya da gülerek yanıt verdi.

Hayır, kitaplaşmış bir eserim yok. Belki birkaç yüzü bulan şiir yazdım. Ancak üzerinde çalışmadım, kitap olarak yayınlamadım. Kitap almayı ve dağıtmayı, kendi şiirlerimi kitaplaştırmaktan daha önemli gördüm. Benden ezbere bir şiir okumayı istemeyin. Hiç ezberlediğim bir şiir yok. Ama ille de istiyorsan sana iki tane kısa şiir yollarım siz değerlendirirsiniz.”

Denizli denince şimdiye kadar, Türkiye’nin tekstil merkezi olarak bilinirdi. Elbette dünyaca ünlü Pamukkale Travertenleri, Akhan Kervansarayı, çok sayıda Şifa dolu kaplıcalar, Servergazi Türbesi, çok sayıda Cami, Kilise ve yüzlerce çeşit bitkiye ve vahşi hayvan türüne ev sahipliği yaptığıyla tanınır. Özellikle Denizli Ufo Müzesi son yıllarda ün yapmıştı. Bütün bunlardan daha çok önümüzdeki yıllarda Esat Bozbıyık’ın oluşturduğu şairler ve Şiir Müzesi ile dünyaca tanınacak ve dünyanın dört bir yanında kültür, sanat ve edebiyat adamlarını Denizli’ye çekecektir. Buna yürekten inanıyorum.

Esat Bozbıyık bilgili, kibar konuksever, neleri söylemesi gerekir ve neleri söylememesi gerektiğini çok iyi bilen, geniş kültürlü bir şiir ile sanatsever ve iş adamı.

Bütün iş adamlarımızın onu örnek almalarını dilerim.

Denizli, 22 Kasım 2018