Oyunda haksız olan gücün ne olduğu çok açık ifade edildi. Kendimizle yüzleşmek için kültüre ve sanata ihtiyacımız var diye düşünüyorum. Dolayısıyla oyundan esinlenerek farklı bir açıdan bir değerlendirme yapmak istiyorum. Haklılar ve haksızlar kimlerdir ve neler yapmak istiyorlar?
İnsanlar; İyiler ve kötüler, haklılar ve haksızlar olarak karşımızdalar. İnsan kendisi ile yüzleştiği zaman, insan olmanın iyi şeylere yatkın olduğunun bilincine varıyor. Bu bir farkındalık yaratıyor. Ama farkındalık tümüyle elde edilmeyebilir.
İnsanlar kötüye bakarak yaşadıklarına şükrediyorlar. Yaşamı kendi küçük pencerelerinden bakarak görmek istiyor. Yaşamı sorgulamıyor, kadere, alın yazısına havale ediyorlar. Yaşama boş ve anlamsız bir değer biçiyorlar. Böyle gelmiş böyle gider diyorlar. Bu tip insanlar, hem kendilerini, hem de çevrelerindekileri aldatıyorlar. Kendileri “devletin vurduğu yerde gül biter” dedikleri için herkesin de devletin gücüne biat etmesini istiyor, güce tapmaya davetiye çıkartıyorlar. Kulaktan dolma rivayetleri yakınlarına anlatıyor, kendi şükürcü rivayetlerini dayatıyorlar.
Böylece bu yoksul insanlar haklı olmuyorlar. Bunlar haksızların saflarındadırlar.
Yoksul insan yaralı bir varlıktır. Kendini biçare görür. Daha iyi şartlarda daha güzel yaşamak için ellerini açar, yakarır. Ne kendine güvenir, ne de kendini sorgular. Haktan ve adaletten yana olan bilge insanları anlamaz, onlara önyargılı yaklaşır.
Haklı ve farklı olan, bilmeye, öğrenmeye ve sorgulamaya cesaret eden derdine çare arar; yüreğine, duygusuna, yaşamına güzel düşünceler katar. Eşitlikten yana sevinçli ve umutlu bir yaşamı yaratmaya çalışır, yan yana gelerek daha güçlü olacaklarına inanır. “Bir elin nesi var, iki elin sesi var” olduğuna inanır. “Nerede çokluk, orada bokluk vardır” diyenlere inat, daha sık yan yana gelirsek, haksızların yalanlarını daha iyi teşhir edebiliriz.
Bilge insanların, haklıların dayanışması zarafettir. Yan yana geldikçe duygu büyür ve insanın umudu derinleşir. Haklı ve farklı olmak sadece bir yöndür; yaşamın varlığını, insan olmanın güzelliği ile yüzleştirir.
Bilgisizliğin kaygılarını aşarak görüşlerini ve duruşlarını geliştirir. İnsana dair olan güzellikleri kabul eder; bilgiyi sever ve sorgulayarak hazmeder ve ufkunu sonsuza çevirir. Haklı ve farklı olmak, bilgiye yan bakmaz. Bilmediklerini okur, araştırır ve kuşkusunu bilgeleşerek çözer.
Farkındalık gerçeği sever ve doğrudan haksızlığa müdahale eder. Haklı olmak uzun soluklu bir mücadeledir. Bunu bilen ve kavrayan insan hayata sevgiyle bakar; insanı sever; baskıya, zulme ve savaşa karşı çıkar.
Dolayısıyla haklılık ve haksızlık çorak yerde büyümüş insanların gerçek insan olarak yaşamasına bağlıdır. Ne var ki, dünyamız savaşlar altında. Silahlar, bombalar gündeliğin çarklarına takılmış zulüm kusuyor.
Baskıdan, zulümden beslenen ve alabildiğince üreyen haksızlar ordusuyla aynı havayı soluyoruz. Haklı ve farklı olmak bir ayrıcalıksa, bu ayrıcalıkla en yakınımızdan başlayarak haksızlığı teşhir etmeliyiz. Doğru bir iş yapmak istiyorsak hemen haklılığımıza ve farklılığımıza sarılmalıyız, tanıdığımız ya da tanımadığımız herkese ulaşmalıyız, onlara sorunları ve kirlenmeyi anlatmalıyız. Haklı ve farklı olmanın gücüyle irademize sahip çıkmalıyız. Kirlenen bir dünya ve kirlenmeyi üreten haksızlar ordusu karşımızda, her gün daha da çoğalıyorlar.
Haksızların yaptıkları, emekçilerin çekmekte olduğu acıları daha da dayanılmaz boyutlara getirmiştir. Emekçiler kendi aralarında bir türlü bir birliktelik sağlayamadı, bu da haklı görünenlerin olumsuzluğudur. Haksızlar, emekçiler arasında umutsuzluk, tedirginlik yaratıyor, boyun eğdirmeye yönelik çalışmalar yapıyor; psikolojik yanı ağır basan yıldırma ve baskıcı araçları kullanıyorlar.
Haklı olmak kısa yollu bir dava yolu değildir. Sonuca ulaşmak için mücadele stratejilerini geliştirmelidirler. Yapmamız gerekenlere önce kendimiz inanmalıyız. Sonra alacağımız sonuç belli ölçülerde de olsa verimli olacaktır.