ABD Devlet Başkanı Biden Polonya’da Putin’in devlet başkanı olarak kalmaması gerektiği anlamına gelen bir belirleme yaptı. Rusya’nın tepkisi üzerine Beyaz Saray iktidar değişikliğinden değil, Putin’in komşularına karşı gövde gösterisi yapmasına izin verilmemesi gerektiğinden söz edildiğini açıklamak gereği duydu.
Açıklama iki türlü yorumlansa da aynı anlama gelmektedir: savaşı “Putin’in savaşı” olarak görmek…
Rusya yüzyılların devlet geleneğine sahip bir ülkedir. Bu ülkede iktidar –her zaman- merkeziyetçi yapıya sahip olmuştur. Her durumda ne Çar, ne merkez komitesi genel sekreteri ve ne de devlet başkanı sınırsız yetkilere sahip olmamıştır. En yukarıdakinin yetkileri diğerlerinden fazladır ama sınırsız değildir; kendi başına karar alıp hareket edemez. Karar genişliği yaşanılan tarihsel döneme göre değişen bir grup tarafından alınır, devlet başkanı tarafından açıklanır. O grup da karar alırken daha alt kademelerdeki sorumluların görüşlerini şu veya bu oranda dikkate alır.
Bunun böyle olduğunu Biden da bilmektedir. Putin semboldür, savaş dahil şu veya bu önemli kararla özdeşleştirilemez.
Almanya’da tanınmış sağcı bir tarihçi vardır: Jörg Baberowski. Kendisi Rusya tarihi uzmanıdır ve bu özelliklere sahip benzer insanlar gibi orada yaşamıştır, doğal olarak Rusça da bilmektedir. Philosophie Magazin’in Nisan-Mayıs sayısında yayınlanan söyleşiyi hayretle okudum. Adam durumu bir bölüm solcudan bile iyi analiz ediyordu.
Savaşı onaylamıyor, Rusya’nın yaptığının uluslararası hukuka aykırı olduğunu söylüyor ve ekliyor: ABD’nin Irak savaşı hangi uluslararası hukuka uygundu? Üstelik yalan üzerine kurulmuştu (Irak’ta kimyasal silah üretiliyor).
Ardından Putin’i anlamak gerektiğinden söz ediyor ve ekliyor: anlamak, kabul etmek değildir. Anlamak, kendini anlamayı istediğinin yerine koyarak, onun bakış açısıyla düşünmektir.
Buradan Rusya’nın tarihi boyunca imparatorluk olduğuna ve sadece yöneticilerde değil halkta da bulunan imparatorluk bilincine geçiyor.
Baberowski, Putin’in Stalin ile olan yakınlığını tek cümlede belirtip geçiyor. Her ikisi de Rusya’yı dünya çapında güç durumuna getirmiştir. İkisinin dönemindeki toplumsal-ekonomik sistemler farklıdır ama önemli ortak özellik vardır.
Putin döneminde Rusya, Çeçenistan-Suriye-Ukrayna savaşlarıyla dünya politikasına büyük bir güç olarak geri döner. ABD’nin Irak savaşlarına önemli tepki gösterememişti çünkü SSCB’nin çözülmesinin ardından kendini toparlayamamıştı.
Bir sol yayın organı Gegenstandpunkt ise savaşla ilgili yaptığı değerlendirmede; Rusya’nın dünya çapında büyük bir askeri güç olduğunu ve NATO’nun sınırlarına kadar genişlemesiyle bunu kaybedebileceğini vurguluyor.
İki değerlendirme de özünde aynıdır: NATO, Rusya’nın yanına kadar genişlemeseydi, Rusya askeri üstünlüğünü kaybetmek tehlikesiyle karşı karşıya kalmasaydı, bu savaş olmazdı.
Bu savaş Putin savaşı değildir. Rusya tarihinde, kültüründe ve halkında önemli kökleri vardır.