Muharrem orucunun son günleri.

Kerbela şehidlerine tutulan yas-matem orucu.

Gürül gürül akan Fırat'ın serin sularına bakarken suya ulaşamadan, susuzluktan çölün ortasında kavrularak öldürülmenin matemi. Öldürülenler kim, İslamın kurucu Peygamberi Muhammed'in 'ehli Beyt'im dediği torunu ve çocukları.

Kültürel bazı değerler sembol niteliği taşır, bayraklaştırılır, ritüel halini alır. İzmir Marşı örneğin, laik cumhuriyeti korumak isteyenlerin şimdiden sembol ritüeli oldu, üzerinden bin yıl geçse dinsel/tanrısal bir karakter kazanır.

Kerbela vakası da Kızıl-Türkler için böyle bir sembol ritüel.

12 günlük orucun sonunda, 12 çeşit tahıl/meyveden aşure pişiriliyor, ve iş tatlıya bağlanıyor.

Bu ritüelde gözden kaçan çok farklı spiritüel bilgiler bulunuyor.

Bizim yörede erkekler 12 gün kadınar 24 gün oruç tutarlar.

Rakamlar açık değil mi, gece gündüz eşit olduğu vakit, 12; gündüzün saatleri, 24 ise günün, gece ve gündüzün toplam saatleri. Kadın gün, erkek gündüz.

Bunu yıl olarak takvime de uyarlayabiliriz.

72 rakamı da var, çok önemli bir spiritüel rakam.

Ama her konuyu bir makaleye sığdırmak mümkün değil.

Asıl konuya gelelim.

Matem orucu suya tutulan oruç.

Bu 12 günlük süre içinde asla su içilmez, soğan dahi kesilmez, saç sakala bile bıçak vurulmaz. Kesici delici alet kullanılmaz.

Alevi öğretisinin tüm aslı esası burasıdır.

Cana kıyılmaz, insan, hayvan, bitki hepsi can taşır ve can kutsaldır, önce niyaz edilir.

Kaç kuzulu ceylan kaç, avcı geldi diye türkü yakan bir gelenektir. Almanya'da avcılığın kültürün temeli olduğunu gördükten sonra iyice netleşti farklılık. Biz hep ceylanı avcıdan korumaya çalıştık. Kendimiz av olduk.

İşin esası ise su'dur.

Su can'dır.

Dondan dona giren su'dur.

İnsan bedeninde bile 100 hormon, her biri ayrı bir duygunun suyu olarak, birbirine karışmadan akar.

Rahme düşen can, gecenin uzay karası suyunda büyür 9 ay. Bebek kara sudan çıkıp ilk nefesini aldığında, annenin ak sütü/suyu ile beslenir, başka gidaya ihtiyaç duymaz süt oldukça, aranan herşey anne sütünde ganidir.

Mutluluğun başlangıcı ağızdır, elmaya batırılan dişler suya gömülür. Ama elmanın kurdu da suyundadır.

Mutluluğun zirvesi pubik tüylerin arasından dışarı akar, idrarla sarmaş dolaştır.

Doyumun en yükseği kadının yüzünde allık olarak doğar seherde doğan gün gibi, teri tuzludur.

Zaman su'dur Dünya'da.

Zaman içinde Dünya ise evrende minik bir su damlası.

Ömür denilen hayat, suyun yolunu izler, sonsuz bir girdap, herşeyi içine alan ve dibe çeken bir kara delikten akar.

Tüm mineraller suda can bulur, elmanın suyunda, portakalın suyunda, domatesin suyunda, aşığın leblerinde, koyunun memesinde, altın, gümüş, demir, bakır ne arasan var içinde.

Nehirler gibi alüvyon taşıyan ırmaklar gibidir buğdayın suyu.

Tüm atıklarımız suya atılıyor, biz görmeyince yokoldu sanıyoruz, oysa evrende hiçbir şey yokolmuyor, sadece, boyut değiştiriyor görmüyoruz. Görmediğimiz atıklarımızı tekrar içimize alıyoruz, ağzımızla, bilgimizle, nefesimizle, kulaklarımızla, cinselliğimizle, okuduğumuz kitaplarımızla. Birisi atıyor, biz onu yeniden içimize alıyoruz.

Can bildiğimiz su, ecelimiz oluyor.

Şırıl şırıl akan dere tufanımız oluyor.

İçimiz de doluyor görünmez su'yla, su geçirmez hale gelince bir nefeslik yer kalmıyor, dışımızda da Kerbela çölünde yanıp kavrulurken suya elimizi dokunamıyoruz.

Dokunursak ölüyoruz zevkle, dokunamazsak ölüyoruz çileyle. Bazen de tersi oluyor.

Su'dan çıkmamız gerekiyor, suyun öte yanına geçmemiz gerekiyor, spiritüel mesajı bu matem orucunun.

Dünya'nın içi, merkezi de ateş, dışı da Güneş ateş.

İki ateş arasında bir süre yaşıyoruz.

Su'yun içinde oksijen ve hidrojen, biri yanan diğeri yakan ateşin iki boyutu, erkek ve dişi.

Kendi suyumuzdan, can suyumuzdan dişimizi erkeğimizden çıkarıp, birbirinden ayırırsak, ateşimizdeki ışığa dönüşürsek, diyor ritüel. Olması gerekenin mesajını veriyor yol gösteriyor. Doğru okursak.

İçimizde bizi yakan adına aşk dediğimiz can suyumuzun ateşinden yanıp öte yakaya geçtiğimizde, rüyalar gerçek olacak.

Yağmurun ülkesine yağacağız.

Işk ile.