Yazımın başlığı,"YALAN EN DOĞRU NASIL SÖYLENİR"olacaktı ancak,yalan kelimesi soğuk bir kelime olduğu için,kötü örnek olmama adına,başlığı değiştirdim.
Yıllar evvelinde''İNANDIRICI OLMANIN YÖNTEMLERİ'' adında bir kitap okumuştum.Çok güzel bir üslupla kaleme alınmış akıcı bir dille yazılmış bir kitap.Bu kitabın,insanların "YALAN MEKANİZMASI" na sık sık baş vurduklarıda işlenmiş.Yalan söyleyen bir insanı nasıl anlarız,nelere dikkat etmemiz gerekli bunlardanda bahsediliyor.Eğlenceli bir kitap.Bir arkadaşım okumak için almıştı.Bir daha geri getirmedi.İzinide kaybettim.Hediyem olsun.
Yazar,insanların uğraş verdikleri alanlarına göre ayrı ayrı yöntemlerden bahsediyordu.Siyasetci ve politikacı,ticaret erbabı ve diğer meslek gruplarındaki insanların inandırma yöntemlerinden örnekler veriyordu.Bilhassa politikacı ve siyasetçilerin baş vurdukları mekanizmaları içinde bolca "Yalan" olan söylemlere baş vurdukları,bu yalanlarınıda halka inandırmak için her argümanı kullanmayı normal hale getirdiklerini bununla ilgili halka inandırıcı olmak için,hangi argümanları kullandığını sıralıyordu.
Kitapta,"YALAN EN DOĞRU NASIL SÖYLENİR" ibaresi dikkatimi çekti.Bir an düşündüm.Yazar,yalan söylemenin inceliklerini mi anlatıyor acaba dedim.Hayır öyle değildi.Yalanın doğru söyleyendiğini nasıl anlarız,nelere dikkat etmemiz gerekir,yalanı doğru söyleyen kişinin nelere baş vurduğunu konusunu işliyordu.
En çok,kültür devrimini yapamamış,bilgi birikimi olmayan feodal toplumların politikacı ve siyasetçileri sıkça yalan mekanizmalarına baş vurduklarını,anlatıyordu..Halkı ikna etmek nasıl olur.Nelere baş vurulur.Ne gibi öğeler kullanılır,en inceliklerine kdar,örnekler verilerek işlenmiş güzel bir el kitabı....Ancak; Kültür devrimini, yapmış,çok okuyan,araştıran inceleyen toplumlarda siyasetçi ve politikacıların söylemlerinde, yalan söylemlere az rastlandığını yazıyor ve buna cesaret edemiyeceklerini,çünkü kültürlü eğitimli toplumların, kendilerini idare edenleri titizlikle denetlediklerini,bir yanlış söylem ve icraat gördüklerinde,hemen demokratik tepkilerini gösterdiklerini açıklıyordu.
''Eğer bir ülkede,yönetenler zenginleşiyor,halk fakirleşiyorsa,o ülkede adaletten,insan haklarından, hukuktan,adaletli gelir dağılımından söz edilemez ve o toplumu yönetenler,halkın milli gelirden hak ettikleri payı adaletli bir şekilde dağıtmıyorlar demektir.Devletin tepesinde oturanlar, bulundukları makamı ve ellerindeki gücü,kendi menfaat ve çıkarlarına kullanıyorlar demektir.Hak ve hukuk tanımıyorlardır.
Eğer,toplumu ve ülkeyi yönetenler zenginleşmiyor, halk zenginleşiyorsa,o yönetimde bulunanların insani değerlere sahip olduklarını,ayrım gözetmeksizin,halkın ve ülkesinin,menfaatleri için çalıştıklarını gösterir.
''İNANDIRICI OLMANIN YÖNTEMLERİ'nde sıkça kullanılan yöntemlerden yazar,ülkenin ve halkın yönetim kademesinde olan politikacıların,ülkelerinde halkın gözüne batacak,icraatlar yaptıklarını anlatıyor....Nedir bunlar?
Örneğin,yollar,köprüler,hanlar hamamlar,yüksek yüksek binalar yapar ve yaptırırlar.Tabiki ihtiyaç ise bunlar yapılacaktır.Ama bunlarla beraber istihdam sağlamak,işsizliği önlemek,insanların insanca çağın gereklerine göre yaşam koşullarını hazırlamak sosyal devletin en başta gelen görevleri arsındadır.
Bu icraatlar yapılırken,bilgisiz,okumayan,araştırıp incelemeyen toplumlar,bunlara asla bakmaz,araştırmaz sormaz,sorgulamaz.Yapılmış olan,yolların,köprülerin,hanların ve hamamların açılış törenlerinde insanlar,yapılmış bitmiş olanı görür, kendilerini yönetenleri içtenlikle takdir ederler..Bu tip toplumlar gördüklerine inanırlar bu doğru bir kavramdır,ancak aynı toplumun, duyduklarınada inandıkları görülmektedir.Onların söylemlerinin doğruluğunu araştırmaz ve sorgulamazlar.Çünkü okumaz,bilgi sahibi değillerdir. Öylesine inanırlarki,o yalanları ortaya çıkaran ispatlayan insanlarada inanmazlar ve insanlar,yalanı savunur hale gelirler.
Kitap,inandırıcı olmak ve söylemlerin içinde sıkça kullanılan yalanları doğru söyleyebilmek için çeşitli yöntemler gerektiğini önümüze koyuyor. Yalanı doğru söylemek için,kurulan cümlelerin,seçeceğin her kelimesinin de önemini belirtiyor.
Konuşurken,betont,nükteli ve her zaman olmasada,sık sık,yüksek sesle bağırırcasına,,kelimelerin hakkı verilerek,tek tek vurgu yapılması gerektiği vurgulanıyor.Aynı söylemleri sık sık tekrarlamak gerektiğinin üzerinde duruyor.Vücud dilini asla ihmal etmiyeceksin diye ekliyor.Ayrıca, kendinden olanlara imtiyazlar sağlıyacaksın onları kendine sadık kılacaksın. Bulunduğun konumun gücünü ve imkanlarını seferber edecek,kendine bağlı olanlara yardımlar yapacaksın.
Hele tüm kalemlerin gücü,senin elindeyse,kendinden olmayanlara,korku da vereceksin ki,onların arasından çıkabilecek çatlak sesleri de böylelikle susturmuş olursun.Ve buna benzer sayısız metodları sıralıyor.İnatçılık yapıp yinede çatlak ses çıkaranlar olursa,gerekli yerlere satır aralarından,bazı kalemlere mesajlar gönderip,o çatlak sözlerin sahipleri hakkında kılıfına uydurup kanuni işlem yapılmasını sağlıycaksın.
Kitabı okurken hayretler içinde kalmıştım.Aslında kitap,yalan söylemeyi öğretmiyordu,yalan söyleyenin nasıl inandırıcı olduğunun ip uçlarını veriyordu.İnsanların yalana inanma eğlimlerinin olduğunu satır aralarında vurguluyordu.aslında yazar okuyucusuna,karşınızdaki kişinin yalan söylediğini iyi analiz etmemizi açıklık getiriyor ve ip uçlarını aktarıyordu.
Günümüzde doğruyu inandırmak mı yoksa yalanı inandırmak mı zordur.? Tartışılacak bir konu..
Peki inandırmada,yukarıdaki metodlar yeterli midir.? Aslında yeterlidir ancak, işi sağlama almak gerekir.Bunlarla beraber,insanların hassas olduğu,bilhassa feodal toplumlarda dini ve milli duygularına hitap edilmesi doğru bir yöntem olacaktır''diyor yazar.
Kılıçdaroğlu'nun,19.02.2013 tarihli grup toplantısı konuşmasında sarfettiği sözler dikkatimi çekmişti. Kılıçdaroğlu,sayın Başbakan Erdoğan'ın devamlı yalan söylediğini iddia ediyordu. Bunun için bir benzetmede bulunuyor; Neymiş efendim öbür dünyada,herkesin yalan saati varmış,dünyada söyledikleri yalanlarının azlık ve çokluk derecesine göre,saatin yel-kovanları dönüyormuş.
Oradakilerden biri,görevliye; Şu yel-kovanı yerinde duran saat kime ait.? Diye sormuş. Görevli, o saatin, Atatürk'e ait olduğunu,,dünyda iken,yalan söylemediği için,saatin yel-kovanı hep yerinde durduğunu söylemiş.“Şu saat kimin,bu saat kimin diye sorarlarken,birden,sayın başbakanın saatinin nerede olduğu sorulmuş.Görevli,başbakanın saatini zebanilerin,alıp götürdüğünü,cehannemde vantilatör olarak kullandıklarını söylemiş.Fıkra bu ya.. Kılıçdaroğlu bu iddialarında haklı yada haksız olup olmadığına karar verecek değilim.Haddime değil.
Yanlız,Kılıçdaroğlu'nun bu iddialarını merak ettim,Sayın Başbakanın geçmişte ki konuşmalarını internetten taradım.Sayın Başbakan,gerek basın toplantılarında,gerek miting meydanlarındaki konuşmalarında, gerekse,başbakanlık binasından çıkışlarında gazetecilerin sorularını cevaplarken bazı ifadelerini,internetten taradım,Televizyon kanallarının haber bültenlerini gözden geçirdim.
Kamuoyunun bildiklerinin bazılarını sizlere aktarıp,taktiri sizlere bırakacağım,Sizler bir yargıya varırsınız sanırım.
04.03.2006.Kanal-D de yayınlanan, AKP İstanbul / Bayrampaşa ilçe kongresinde Sayın başbakanımızın konuşmasından alıntı..
''Türkiyenin Ortadoğu'da bir görevi var,nedir o görev.? Biz Amerika'nın genişletilmiş Büyük Ortadoğu Projesinin eş başkanlarından bir tanesiyiz,biz bu görevi yapıyoruz.''diyor.
22.Ağustos.2009.Dolmabahçe sarayından çıkışta gazeteciler o günün siyasi güncel konularla ilgili,sayın Başbakanımıza bazı sorular soruyorlar.Başbakanımız kameralar önünde cevap veriyor.
''Ellerine bir kağıt almışlar dolaşıyorlar Avrupa'da Türkiye'nin Başbakanı, Amerika'nın BOP projesinin eş başkanıdır'' Bunu ispat ederlerse,biz herşeye varız, ama ispat edemezlerse,alçaktırlar,namussuzdurlar.Bu kadar açık konuşuyorum,bu kadar ağır konuşuyorum..''diyor.
16.Şubat.2004.Kanal-D.Fatih Altaylı'nın „“Teke Tek“ programı...Fatih Altaylı,BOP projesi ile ilgili sayın başbakan ile söyleşi yapıyor....Sayın Başbakan'' Ve tabii ben özellikle ben Diyarbakır'a çok farklı bakıyorum.Diyarbakır'ı istiyorum ki,şu anda Amerika'nın da düşündüğü,BOP varya genişletilmiş orta doğu.Bu proje içersinde,Diyarbakır bir yıldız olabilir''
13.Ocak.2009.AKP grup toplantısı.Sayın Başbakanın grup toplantısındaki konuşmasından.
''Burdan birşey daha söylüyorum.İkide bir Türkiye'de birşeyler söyleniyor.Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı,BOP eş başkanıdır oradan çekilsin.Bunu anlatmak istiyorum.Değerli arkadaşlar,BOP'un amaçları bellidir.O amaçlar içersinde Türkiye'nin üstlandiği görev de bellidir.BOP ortadoğu barışına yönelik olarak kurulmuştur.Bunun yanında ekonomik kalkınmasına yönelik kurulmuş.Oradaki özgürlüğe yönelik,kadın haklarına yönelik kurulmuş,eğitim özgürlüğünü,daha ileri safhalara taşımak için kurulmuş ve atılmış bir adımdır.Ve burada Türkiye'ye bir görev verildi.Ve biz bu görevi üstlendik.Şu anda zaten doğmadan ölen bir proje durumuna düştü.''
BEDELLİ ASKERLİK KONUSU'nda sayın Başbakan adaletli düşünüp fakir aile çocuklarının haklarını düşünerek, kameralar önünde demeç veriyor.
''Şahsen böyle bir sorumluluk altına Recep Tayyip Erdoğan olarak giremem.Çünkü parası olan var olmayan var.Parası olan bastıracak parayı askerlikten kurtulacak eee,parası olmayan da gidecek askerlik yapacak.Kimlerle görüştüysem ben,kenar köşedeki hiçbir vatandaşım,onlar bu işe sıcak bakmıyor.Eee biz bu yola çıkarken,kimsesizlerin kimsesi olarak çıktık.Sessiz yığınların sesi olarak çıktık.O zaman sormamız lazım,ona görede adımımızı atmamız lazım.
Aile ve sosyal politikalar Bakanlığı'nın toplantı çıkışında gazetecilere sayın Başbakanımız demeç veriyor.
''BEDELLİ ASKERLİK konusunda şu anda çalışmalarımızın sonuna gelmiş bulunuyoruz.İnanıyorum ki öyle,bu hafta içinde olmasa bile,önümüzdeki hafta bu işi tamamlayıp,hemen adım atacağız ve bedelli askerlik ile ilgili inşallah yasayı çıkarmış olacağız....
Ağustos.20110..
MHP genel başkanı Bahçeli bir iftar programında "Taka'ya bindin İmralı'ya gittin,yemek yedin,sade kahve içtin,terörist başı cani ile görüştün"diyen mi var sana.Sen çık millete anlat,Pkk ile hangi konuları konuştun,işbirliği var mıdır yok mudur? Görüşmeyi kim yapıyor,kimin adına yapıyor.? diye soruyor
Başbakan bir miting konuşmasında cevap veriyor; "Bizim Pkk ile görüştüğümüzü söyleme şerefsizliğini yapanlar,bunun hesabını her yerde vereceklerdir.Tayyip Erdoğanın başında olduğu bir iktidar,hiçbir zaman terör örgütü ile masaya oturmamıştır ve oturmaz.Bu alçakca bir iftiradır."
Başbakan bir miting konuşmasında cevap veriyor.
"Bunlarla bir araya gelip oturduğumuzu,söyleme şerefsizliğini yapanlar,bu alçakca iftirada bulunanlar,bunun hesabını her yerde vereceklerdir."
"Show TV.Siyaset Meydanı.Canlı programda Başbakan açıklama yapıyor...
""Siyasi idare olarak,siyasi bir iktidar,bir hükümet olarak,hiç bir zaman biz bir terör örgütü ile veya temsilcileriyle,masaya oturup görüşma yapmayız böyle birşeyimiz asla olmamıştır,yoktur olmazda.Muhalefetin söylediği gibi,benim,arkadaşlarımın veyahutta siyasi idarenin görüşmeler yaptığı,masaya oturduğu,ağır konuştum ama,yine söylüyorum şerefsizliktir,böyle birşeyi bize kimse yıkamaz.""
TV-8 haber bülteninden spiker,haberleri aktarıyor..."Başbakan Erdoğan,Strasbourg'da,gazetecilerle sohbet ederken,İmralı ile görüşmelerde gündeme geldi..Başbakan" Devlet istediği ile görüşür ve devletin başıda iktidardır" dedi..Yani kendisini kastediyor.
Eylül 2011.İnternete bir ses kaydı düşüyor....Devlet yani iktidar yani Başbakan'ın görevlendirdiği Mit müsteşarı Hakan Fidan Oslo görüşmeleri esnasında şu sözleri kullanıyor...
"Sayın Başbakanımızın özel temsilcisiyim.Bu konuda arkadaşlarımızın uzun zamandır sizle beraber devam ettirdiği çalışmalar,farklı boyuta bürünmesi dikkate hasıl olunca,sayın Başbakan bu konuda beni görevlendirdi."
12.Nisan.2012 .Haber Türk Televizyonu bayan spikeri haberleri sunuyor.
"Başbakan Erdoğan,mit müsteşarı Hakan Fidan'ı bir kez daha sahip çıktı ve Oslo görüşmelerinden haberdar olduğunu,Fidan'ı kendisinin görevlendirdiğini söyledi."
Soruşturma izni verilecek mi tartışması sürerken,mit müsteşarı için,""Benim sır küpüm"dedi.İmralı ve Oslo görüşmelerinden haberi olduğunu,""İmralı'ya da gönderen benim,Oslo'yada gönderen benim"dedi...
Sayın Başbakan ustalık döneminde...Hadi hayırlısı....Herşeyin en doğrusunu anlatabilen kişi...
Değerli okuyucularım,sizlere bazılarını aktardım.Yorum sizlerin....
Gazetecilerin görevleri kutsaldır.Çünkü,İnsanlara doğru tarafsız haber aktarması ve yazması,dik duruşun,omurgalı oluşun ve sağlam karakterin gereğidir.
Gazeteci kıvırmadan,bukalemun gibi bulunduğu ortamın rengini almadan,olduğu gibi görünmesi yada göründüğü gibi olması insanlara ve okuyucusuna karşı bir namus borcudur.
Zaten sizlere aktardıklarımın çoklarını yada tamamını görsel ve yazılı medyadan takio ediyor,okuyor ve duyuyorsunuz.Sizlerde bunları ve daha nicelerini internetten bulabilirsiniz....
Doğrular söylenmiyor..Doğrular yanlış aktarılıyor...Bu dinimizce de kabul görmeyen bir yoldur.
Kemal Kılıçdaroğlu haklı mı değil mi bilemem.Buna siz karar verin.
Saygılarımla.