Mart ayı hüzündür, umuttur, sevdadır, aynı zamanda öfkemizin zirveleştiği bir aydır. Mart ayı yükselen bir çığlık, ülkenin dört bir yanında yankı bulan bir mücadelenin ve direnişin tarihidir. Bu çığlığa paralel olarak Mart ayı hep umut ayı oldu; Baskı altında olan, saldırıya uğrayan, sömürülen Türkiye insanının sönmeyen bir meşalesi ve rehberi oldu.  Keza yaşamımızı ve geleceğimizi şekillendirdi.

 

Mart ayı tarihsel iz düşümlerin kesiştiği bir kavşak olarak coğrafyamızdaki süren zulmün kalelerinin sarsıldığı ve tarihi manifestonun yazıldığı gündür. Bu günlerde içimizi burkan, yüreğimizi derinden acıtan, kayıplarımızı gömdüğümüz bir ay olmasındandır. Mart ayı aynı zamanda faşizme karşı kararlı mücadelenin temellerinin atıldığı bir aydır. Bu tarihi kronoloji içinde egemenlerin korkulu rüyası olan Paris Kömünü muzaffer başkaldırısı, mütemadiyen dinmek bilmeyen kürt halkının direnişi, Halepçe, Dersim isyanı, kayda geçen tarihi mücadelelerden sadece bir kaçıdır...Hele Diyarbakır Askeri Cezaevinde Mazlum Doğan`ın direnişi, Newroz‘ da bedenini ateşe vermesi, 30 yıl süren savaşın fitilini genç yaşında ateşlemesi, unutulmayacak bir dönüm noktasının başlangıcıdır.

 

 Dünya Emekçi Kadınları'nın “ kavganın da sevdanın da yarısı biziz“ deyip destanlar yarattığı 8 Mart’larda , Kızıldere‘nin yarınlara taşıdığı o büyük umudun insanlığa, dostluğa, yoldaşlığa ve geleceğin sosyalizme olan inancına, tarif edilmez fedakarlığın sembolü ve manifestosudur. Sosyalizm‘den geriye dönüşün dünya çapında yaşandığı koşullarda, tasfiyecilik adeta tırmanışa geçmiş, her şeyi yıkıp,  yakarak idealerinden uzaklaşırken, 6 Mart`ta kaltedilen Bedriler idealerini, yoldaşlarını ve örgütlerini sahiplendikleri bir ay olmuştur.

Bilinen mentalite bu süreci ne yazık ki, kelimenin tam anlamıyla bir sınırtaşı meselesi haline getirmiştir. Bu yüzden, yaşanan sorun, devrimci hareketin lehine çözümlenememiş, süreç devrimci hareketin aleyhine işleyerek kayıpların önüne geçilememiş ve yaratılan kazanımlarda korunamamıştır.

 

Böylece sancılı başlayan süreç, 6 Mart katliamı ile kesintiye uğrayarak sürecin ideolojik, örgütsel hakkı verilemedi. Bilinmelidir ki, boyun eğmemeyi, dik durmayı, Kızıldere şehitlerine, Mahirlere, 6 Mart’ta katledilen Bedrilere, Sinanlara ve Niyazi Aydınlara borçluyuz.  On’lar,  günümüzdeki süren savrulmaya karşı en güvenilir dayanaklarımız oldular.

 

 Bundan 120 yıl önce Karl Marks`ın mezarı başında Engels şöyle demişti:“ Adı ve davası yüzyıllar yaşayacak !“ Tarih, Engels`i doğruladı. Ve yeni bir yüzyılın bu Mart`ında,  tüm devrim şehitlerini anarken, büyük bir inançla diyoruz ki; insanlık var olduğu sürece onların adı ve davası hep yaşayacaktır.

 

Böylesi bir günde onları anmanın, sahiplenmenin yolu sosyalizmi sahiplenmekten, sosyalizm idealine sahip çıkmaktan geçmektedir. Çünkü onlar, insanlık adına çıkarsız bir kavganın neferleriydiler. Geçmişle geleceği karşılaştırmış, doğru ile yanlışı ayrıştırmış yeni sentezlerle yenilenmeyi başarmış öncülerdi.

 

D.Ali Behrin