Başbakan Davutoğlu, Merkel’le ortak basın toplantısında, bizim hapiste olmamıza ve Güneydoğu’daki hak ihlallerine dair soruya bir “Erdoğan cevabı” verdi.
“Bu soruyu sorman bile bizdeki basın özgürlüğünün göstergesi” dedi.
Demokratik ülkelerde basın özgürlüğünün kıstası, soru sorabilme cesareti değil, soruyu soranın esaretidir.
Türkiye’de bu soruyu sorabilecek gazeteciler Başbakan’ın uçağına ya da basın toplantısına akredite olamadıklarından ya da soranların başına bela geldiğinden soru, Merkel’in yanındayken Alman basını tarafından sorulabilmiştir. Ve bu sayede Türk hükümetinin istenmeyen sorulara nasıl cevap ver(me)diği görülebilmiştir.
Başbakan özetle, “Soruyu sordun ve hâlâ hapiste değilsin; şükret” demek istiyor.
Bu doğru; soranların çoğu hapiste veya işsiz şimdi...
Cevap verirken, “Gazetecilik faaliyetinden dolayı hapiste gazeteci yok” diyor.
Bu yalan.
Dünya huzurunda haykırmak isterim ki bu, koca bir yalan...
Kanıt arayan, iddianamemize baksın.
Orada bol “name” az “iddia” bulacaklardır.
Sadece haber ve yorumlarımızdan ötürü, yani gazetecilikten suçlanıyoruz.
Başbakan’ın sözünü yalanlayan iki tutsağız.
Merkel’in bu gerçeği çok iyi bildiği halde topu Davutoğlu’na atması, “Mültecileri bizden uzak tutun da içerde ne yaparsanız yapın” tavrının bir özetidir.
Nitekim, önceki gün basına sızan G20 Zirvesi tutanakları, Avrupa’nın kapalı kapılar ardında ilkelerini nasıl çıkarlarıyla takas ettiğinin utanç verici bir belgesidir.
Türkiye’de özgürlüklerin ayaklar altına alındığını kanıtlayan İlerleme (Gerileme?) Raporu’nun açıklanmasının Erdoğan’ın talebi üzerine, seçim sonrasına ertelendiği anlaşılıyor. Ne için? Başbakan Yardımcısı’nın tabiriyle “Üç kuruş para verip” Anadolu’da bir toplama kampı kurabilmek için.
Erdoğan, Batı’nın mülteci akını konusunu ustaca kullandı.
10 kişi bir araya geldiğinde üzerlerine TOMA sürülürken, hatırlayacaksınız, binlerce mültecinin Trakya’da sınır kapılarına yürümesine göz yumuldu. Bu, Avrupa’ya bir gözdağıydı:
“Paramı vermezsen açarım kapıyı!”
On binlerce mülteci bu kirli pazarlıkta şantaj unsuru olarak kullanıldı.
“Türkiye’nin despotizme gittiğini” belgeleyen raporlar bu şantajla rafa kaldırıldı.
İnsan tacirliği bu değilse nedir?
“Tutanaklar” yaşlı kıtanın can çekiştiğini ortaya koyuyor.
Bu pazarlıkta rol alanlara, hapiste bir gazeteci olarak seslenmek isterim:
“Sahilde cesedi yatan bir çocuk, boğulmuş bedeni üzerinden yaptığınız at pazarlığını semadan tiksinerek izliyor.”