Ülke altına tonlarca odun atılmış, hararetli ateşte kaynayan kazan gibi kaynıyor. Alışılagelmiş bir söylemle, ’76 milyonun’ ‘ milli iradenin’ temsilcisi, Cumhurun, yani milletin başı, Türkiye Cumhuriyeti Devlet başkanı Abdullah Gül, bütün ısrarlara rağmen, ben konuşmam ısrarında diretiyor. ‘’ben bu konuda bir şey söylemek istemiyorum’’. Alışılagelmiş bir tabirle, ‘manidar’ değil mi?
İnsanlar, öbek-öbek cezaevlerine tıkılıyor. Hukuk katlediliyor. Hukuksuzluk devleti yönetenlerin asli meslekleri haline gelmiş. Yazılı ve görsel medya, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’den bir şey söylemesini bekliyorlar. Cevap, ‘’ben bu konuda bir söylemek istemiyorum’’ diyor.
Cezaevlerinde hasta tutuklular çok zor koşullarda, birçoğu yaşamını kaybediyor. Cezaevlerinden günlük tabutlar çıkıyor. İnsan hakları kuruluşları, avukatlar, barolar, hasta yakınları, basın, medya soruyor. Ne olacak insanların hali, Abdullah Gül: ‘’benim bu konuda konuşmam yakışık almaz’’ diyor.
Taksim Gezi direnişinde gencecik insanlar, polis kurşunları, TOMA ların sıktıkları zehirli sular, biber gazı kapsülleriyle katlediliyorlar. Toplumda bir beklenti, Cumhurbaşkanı bir şeyler yapar belki, ama herkes bir şeyler söylüyor. Türkiye Cumhuriyeti devletinin başı, susuyor. Konuşmuyor. Duymadım, görmedim, bilmiyorumu oynuyor.
Sizce, ‘manidar’ değil mi?
Komşumuz Suriye ile tarihinin en sorunlu dönemini geçiriliyor. Ülkemiz toprakları, Suriye topraklarına ve bu topraklar üzerinde yaşayan kadim halklara karşı yapılan katliamlardan sorumlu tutuluyor. Bu katliamlar da yer alan çetelerin, canilerin lojistik desteklendiği alan haline gelmiş.
Sınırımız da, bir El Kaide yapılanması giderayak oluşmaktadır. Bu olumsuzlukların son tahlilde ülkemiz sınırları içinde yaşayan toplumumuzu da, tehdit ve tedirgin edecek boyutta olduğu aşikârken, tüm Türkiye soruyor. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül: ‘’bilmiyorum, konuşamam’’ diyor.
Gelelim son günlerin tartışmalarına?
Yolsuzluk, ihaleye fesat karıştırma, kamu malını yağmalama, belediye imkânlarının talan edilmesi, nüfus ticareti yaparak rant sağlama rüşvet, devletin ruhunu sarmış. Toplumda devletin başındaki kişiden bir beklenti oluşmuş, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, ‘’ben konuşursam yakışık almaz’’ diyor. Sizce, ‘manidar’ deği l mi?
Ülkenin yerüstü yer altı kaynakları, insanların alın terleri ülkeyi yönetenler tarafından yağmalanıyor. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, ‘duymadım, görmedim, konuşmam’ diyerek, oynamak için rol çalıyor.
Başbakan, bakanlar, iktidarın en yetkin ağızları, ‘’devlet içine çeteler sızmış’’ ‘’paralel devlet var’’ ‘’yargı çetelerin işgali altında’’ ‘’emniyet güçlerini çeteler ele geçirmiş’’ ‘’askerler, jandarma
çetelerin oyuncağı olmuş’’ ‘’faiz lobisi, dış güçler’’
‘’ülkeye ihanet edenler’’ türünden açıklamalar kamuoyunu gündemini belirler olmuştur. Kısacası devlet, imam hatipli, imam başbakanla, ABD de, Pensilvanya da
yaşayan Hoca efendi arasında çeteleş yoluyla paylaşılmış.
Oluşturdukları koalisyonla devleti kuşatmışlar. Ekonomiyi, kamu imkânlarını beraberce talan etmişler. Bütün bu gelişmeler karşısında, ‘’ben konuşursam yakışık almaz’’ diyebilen bir devlet başkanı ile karşı karşıyayız. Sizce, moda deyimle, ‘manidar’ değil mi?
Yine son günlerde moda tartışmalarından, ‘böcek’ ‘kaset’ ‘telefon tapeleri’ ‘dinlenen konuşmalar’ vs. O kadar çürümüşlükle karşı- karşıyayız ki, halk deyimiyle, ’cılkı çıkmış ki’ bu kokuşmuşluk içerisinde, her söylem moda özelliğini kaybederek, demode olmuştur.
Başkalarını dinlemede artık moda olmaktan çıkmıştır.
Başbakan, bakanlar, istihbaratçılar bağırıyorlar. ‘’başbakanı, Cumhurbaşkanını, herkesi dinliyorlar’’ Yazılı basın, görsel basın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e soruyor, neler söylemek istersiniz? Sizde dinlenmişsiniz. Abdullah Gül, ‘’ben bu konuda bir şey söylemek istemiyorum’’
İnsanın gayri ihtiyari olarak içinden sormak geliyor. Cumhurbaşkanı olarak, hangi konuda, ülkenin hangi sorunlarına ilişkin konuşmak, ‘yakışık’ alan, bir konuda bir şeyler söylemek istersiniz.
Yoksa Cumhurbaşkanlığı makamı, olumsuzluklar, kütü gidişat karşısında susma makamımıdır? Veya Cumhurbaşkanlığı makamı, yandaşların kusurlarının aklanması, arzularının da onaylanması makamı mıdır?
Peki, ala sormazlar mı, neden bulunduğunuz makamı işgal ediyorsunuz? Bu koltukta oturmanızı zorunlu kılan nedenler nedir? İstifa ederek, ‘bilmiyorum, görmedim, duymadım konuşmam’ ‘’konuşursam yakışık almaz’’ diyebileceğiniz bir başka alanda yer alsanız!
Neden olmasın!
Bir sonraki yazımda buluşmak üzere,
02 Şubat 2014
Aşağıdaki adreslerden yazılarımı takip edebilirsiniz.
Facebook: aliekberpektas
Twitter: @ApektasP