“Adalet Savaşçısı” kitabında yaşamının her kesitinden söz edilen Avukat Nebi Barlas'a söyleşilerde sorulan sorulardan biri şu: “Onca genç öldü, canlar yandı, analar babalar evlatsız kaldı ama sonuç değişmedi. Onlar öldükleriyle kaldılar, düzen aynı düzen.' Ne dersiniz?” Bu soruya, Murathan Mungan'ın, Hrant Dink'i anma töreninde yaptığı konuşmayı anımsatarak karşılık veriyor.

Dilsizliğin her çeşidinin yaşandığı bu ülkede ölenler, öldürülenler, katledilenler biz onlardan sonra birkaç kelime daha fazla söyleyebilelim, diye öldüler. Dilimizdeki kilitler çözülsün diye, dilsizi olduğumuz hakikatler içimizi daha fazla kavurup yakmasın diye...Onca zaman, bunca kayıp, bunca ölümle hem tarih içinde kilitli kalmış, hem zaman içinde yol almış o fazladan birkaç kelimeyi bugün en azından onlara, onların hatırasına borçluyuz. Baskıcı iktidarlar korkunun bulaşıcı olduğunu bilir, bu yüzden toplumun korkularını sürekli diri tutmaya çalışırlar; onların bilmediği cesaretin de bulaşıcı olduğudur. Bu yüzden hayatın ve dünyanın gözlerinin içine bakarak cesaretle konuşmalıyız.” (*)

Toplumlar tarihi ele alınırken, o süreçlerin taşınması zor ağır yükünü çekenlerin yaşamını dile getirmemek büyük haksızlık olur. 12 Mart, 12 Eylül faşist cuntaları dönemini ele alırken de, bu süreçlerde direnişin içinde yer alanlar arasında aydınları, sanatçıları, tutsak yakınlarını, insan hakları savunucularını ve “adalet savaşçısı” olan avukatları unutmamalıyız.

Av.Nebi Barlas, “Fakat öyle olaylarla karşılaşmaya başladım ki, yapılan hukuksuzluklara, adaletsizliklere göz yummak benim için mümkün olmazdı (...) bir insan avı başlatılmıştı ve ben de buna karşı bir avukat olarak mücadele içinde oldum,” (age, s.124) yanıtını veriyor.

12 Eylül Cuntası döneminde 2480 müvekkilin avukatlığını yapan Nebi Barlas ile ilgili çıkan “Adalet Savaşçısı” kitabı okunması gereken bir eser. 12 Eylül döneminde ordudaki görevlerinden atılarak yargılanıp tutuklanan Metin Ağaçgözgü ile Hasan Çelikkol'un sorularına verilen yanıtlar ve belgelerle oluşturulan eser, geçmişin aydınlatılması açısından önemli. Nebi Barlas da 20/21 Mayıs 1963 tarihinde Talat Aydemir ile Fethi Gürcan'ın liderliğini yaptığı darbe girişiminden dolayı tutuklanıp ceza alarak subaylığına bir ay kala ordudan atılmış. Yargılanan 1468 Harbiyeliden ceza alan 69 kişiden biri. Nebi Barlas 4 yıl 2 ay ceza alıp, 3 yıl 9 ay tutuklu kalmış.

Subaylık hayali sona eren N.Barlas, hukukçuluğa soyunuyor. Prof.Dr.Hıfzı Veldet Velidedeoğlu'nun öğrencisi olduğu için şanslı olduğunu belirten Nebi Barlas'ın ilk müvekkili, “Bomba Davası”nda yargılanan Kurmay Albay Talat Turhan. Talat Turhan ülkemizdeki kontrgerilla gerçeğini belgeleriyle açığa çıkaran bir kurmay albay.

Adalet savaşçılarından söz ederken, adı saygıyla anılması gereken hukukçularımızı unutmamalıyız. Sabahattin Ali'nin avukatı Mehmet Ali Cimcoz, Nazım Hikmet'in avukatı Mehmet Ali Sebük, Mahir Çayanların avukatı Mehmet Sadık Akıncılar, Deniz Gezmişlerin avukatı Halit Çelenk. 12 Mart döneminde İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı 1 No’lu Sıkıyönetim Mahkemesi’nin kıdemli hâkimi olarak görev yapan ve hiç idam kararı vermediği için mahkemesi lağvedilip, Erzurum’a sürgüne gönderilen ve 28 Ocak 2018'de vefat eden Remzi Şirin'i, Avukat Kaşif Töre Ağanoğlu, “Bir yargıç abidesiydi” olarak nitelemiştir. 68'liler de saygılarını 'Remzi Baba' sözleriyle göstermişlerdir.

12 Eylül cuntası geldiğinde, tutsak solcuları savunan avukatların sayısı bir avuçtur. Nebi Barlas, Ali Rıza Dizdar, Ahmet Güryüz Ketenci, Ayhan Soysal, Ercan Kanar, Ergin Cinmen, Filiz Keresteci, Gülçin Çaylıgil, Hasip Kaplan, Kemal Işkın Keleşoğlu, Mehmet Ali Kırdök, Mihriban Kırdök, M.Ali Özpolat, Serhat Bucak, Oktay Kök, Osman Ergin, Orhan Apaydın... İsimlerini yazmadığımız avukatlar özrümüzü bağışlasınlar.

Belirtmek zorundayız, adalet savaşını veren avukatlar her dönem rahatsız edildi. Davaları takip etmemeleri istendi, tehdit edildiler, gözaltına alınıp tutuklandılar, saldırıya uğradılar. Musa Anter, Tahir Elçi ise katledildiler. Bugüne gelindiğinde, yargılanıp tutuklanan avukat sayısı bakımından da, en üst sıralardayız. İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW) 2019 yılında yargılanan avukat sayısının 1546 olduğunu açıkladı.

“Keşke Seni Hiç Okutmasaydım” adını verdiğim ikinci kitabımda, Avukatım Nebi Barlas'tan söz etmiştim. 1981 yılı Mayıs ayında tutuklandım. Hasdal Askeri Cezaevi'ne götürüldüm. İlk ziyaretçim babamdı.

Oğlum, avukatın Nebi Barlas ile konuştum. ‘Uzun süre yatmaz. Dava başlayınca tahliye olur’ dedi.”

Babamın ettiği cümleden şunu anladım: Avukat Nebi Barlas ailelerin morallerini yükseltmek amacıyla umut vermek zorundaydı. Babam da ziyaretime o umuda sımsıkı tutunarak gelmişti.” (age, s.103)

Avukatlarımız aynı zamanda tutsak yakınlarına güven vermek, umut aşılamak zorundaydılar. Çünkü cuntalar işbaşına getirildiklerinde sola yönelik saldırı dalgasını yoğunlaştırırlar. Sol örgütler ağır darbeler almaya başladığında kitle ilişkileri daralır. Faşist baskı, terör, işkence koşullarında, tutsak yakınları yapayalnız kalır. Siyasi davaların açılması birkaç yılı bulabilir. Siyasi davaların yükünü taşıyabilecek cesarette avukatlar bulmak çok zordur. Bu cesareti gösterebilecek avukat sayısı iki elin parmakları kadardır. 12 Mart ve 12 Eylül cuntaları sonrası sol örgütlerin davalarında savunmanlık yapanlar, hukuk savaşı vermek zorunda olduklarından her biri, “Adalet Savaşçısı” idi.

12 Mart döneminde, Halit Çelenk, “Üç Fidan”ın darağacına çıkarıldıklarında yanlarındaydı. Nebi barlas ile Ali Rıza Dizdar ise, MLSPB'li Ahmet Soner ile Kadir Tandoğan'ın infazında hazır bulundular. 16 Nisan 1980’de CİA ajanı Sam Novelle'in ölümle cezalandırılması eyleminde, Ahmet Saner ve Kadir Tandoğan yaralı yakalanmışlardı, Hakkı Kolgu ise hastahanede bakımı yapılmayarak katledildi. Mücadele tarihimizde, anti-emperyalist mücadelede ABD karşıtı eylem yapanların tamamı katledildi. Commer'in arabasını ODTÜ'de yakanlar, ABD kurumlarına yönelik eylem yapanların tamamı planlı şekilde katledildi. Türk-Amerikan Kongresi için ülkemize gelen ABD'li yetkililer, Ahmet Soner ile Kadir Tandoğan idam edilmediği taktirde sizinle masaya oturmayız restini çekmişlerdir. ABD'lilere rüştlerini ispat etmek, şirin gözükmek isteyen cuntacılar bu yargılamayı birkaç ayda tamamlatarak idam kararı verdirttiler.

İHD'nin kurucuları arasında yer alan, “Adalet Savaşçısı” Nebi Barlas'ın başarıları arasında, Devrimci Sol davasında yargılanan Baki Altın, A.T.Özkök ve Harun Kartal'ın dosyalarını, “yeniden yargılama talebi” ile Milli Savunma Bakanlığı'na geri göndertmesini de saymalıyız.

Adalet savaşçıları olan avukatlarımız, tutsak yakınlarının güven duyduğu dostları, yakınları, dert arkadaşlarıydılar. Cuntanın sıkıyönetim askeri mahkemelerinde ve cezaevi idareleri nezdinde bile saygı uyandıran avukatlar, genç meslektaşlarına da örnek oldular.

Nebi Barlas, cuntanın üzerinden geçen on yıllar sonra tanık olduğu hukuk faciaları karşısında, “Darbe döneminde bile böyle uygulamalarla karşılaşmadık,” (s.178) demektedir. Çünkü, egemen sınıflar tarihi tekerrür ettirme çabasındalar. Faşist sistem, Nazım Hikmet'in dediği gibi, sana, bana, düşünen insana değil, vatana da düşmandır. Faşizm, burjuva demokrasisine, uluslararası insan haklarına, yasama-yürütme-yargı arasındaki “kuvvetler ayrılığı”na da düşmandır.

Faşizmin gerçek yüzünü anlamak için yaşamın gerçeklerine bakmak yeterli olmaktadır. 12 Aralık 2015'de düzenlenen “12 Eylül Anneleri” toplantısında, Nebi Barlas konuşmasını bitirirken, ülkemizin karanlık tablosuna parmak basmaktadır:

Ne Berfo ananın ne Elmas ananın ölüsünü verdiniz, ne de Veysel'in mezarını...

Ama yorulmadınız mı, ağzınızda cesetlerle yıllar yılı tepemizde akbaba gibi dolaşmaktan?

Bir karga gibi yapın hiç olmazsa, inin yere ve bırakın ölülerimizi.

Kalplerimiz onlara mezar yeridir.” (age, s.131)

Ülkemizin en karanlık dönemlerinde adalet savaşçılığı yapma cesaretini gösteren tüm avukatlarımıza, hukukçularımıza saygılarımızla...

(*) Murathan Mungan'ın, H.Dink'i anma yürüyüşündeki konuşması, 19 Ocak 2015, s.185.