„Akşam erken iner mahpushaneye.
Ejderha olsan kar etmez.
Ne kavgada ustalığın,
Ne de çatal yürek civan oluşun.
Kar etmez, inceden içine dolan,
Alıp götüren hasrete.“

Böyle yazmıştı Ahmed Arif.
Zindanı yatan bilir. Türkiyeli yöneticilerin „Otel değil ya“ sözleri zindanlara nasıl baktıklarını anlatmaya yeterlidir.
Bizim zamanımızda yoktu öyle bir uygulama, şimdi zindanda yatanlardan „Elektrik-su parası“ bile alınıyor.
12 Eylül döneminde zindanlarda en az yatanlardan biri sayılırım. 7 yıllık zindan yaşamımın 5 yılı tek kişilik iğrenç hücrelerde geçti. 10 ayrı cezaevini dolaştırdı yönetim bana. O günlerde „Devlet kasasından turistlik yapıyoruz“ diyerek dalga geçiyorduk, ama götürüldüğümüz kentlerin zindanlarından başka bir yerlerini görmemiştik. Her cezaevi kendi başına bir „Cumhuriyet“ti, müdürler cumhurbaşkanı, gardiyanlar bakanlar.
İdam mahkumuydum, İzmir Sıkıyönetim 1 Nolu Askeri Mahkeme’sinin verdiği idam cezası 1983 yılında Askeri Yargıtay tarafından hemen onaylanmıştı. Bir imzalık işimiz kalmıştı, „Hazır iplik“ diyorduk kendimize.
Geceleri geliyorlardı sehpaya götürmek için.
Geceleri „Uykuda yakalamasınlar“ diye uyumuyorduk.
Herkesin son mektubu cebindeydi.
Zindanlarda birlikte yattığım hiç bir arkadaşıma haksızlık yapmak istemem, her şeye karşın hepimizin neşesi yerindeydi. Çünkü neden ve ne için yattığımızı, neden ölümü beklediğimizi biliyorduk.
Geceleri şarkılar-türküler söylerdik.
Aramızdan İlyas Has, Hıdır Aslan alındı, 15 gün arayla sehpaya götürüldüler. Sırada bizler vardık. „Asmayan şerefsizdir“ diye bağırıyorduk hep birlikte.
Ölüm kolaydı, ama zindan öyle kolay değildi.
Aç kaldık, sigarasız, mektupsuz, ziyaretçisiz, avukatsız kaldık, gün geldi hücrelerde makreme örüp kendi ekmeğimizi kendimiz kazandık, bir domatesi, bir soğanı beşe böldük, ama hiç kimse eğmedi boynunu zalime.
O günlerde zindanlarda yatanların hepsinin en az 2-3 yılı açlık grevlerinde geçti. İt osurdukça biz açlık grevi yapıyorduk. En uzun açlık grevim 30 gün.
Aramalara, dayaklara, işkencelere karşın güle oynaya yattık zindanlarda hepimiz.
Arkadaşlarım beni kaçırıp, zindanlardan kurtardıktan sonra içeride kalanları hiç unutmadım. Onlar için çabaladım. Onlar da çıksın istedim.
ZİNDANLAR BOŞALSIN-KOŞULSUZ SİYASİ GENEL AF diye bağırdığım, yazdığım, kampanyalar düzenlemeye çalıştığım için en çok kendine SOLCU ve ÖZGÜRLÜKÇÜ diyenlerden küfür yedim. Beni „Devlete yalvarmakla, onursuzlukla“ suçladılar.
Zindanlarda yatanlar özgürlüklerine kavuşsunlar ben „Onursuz“ olmayı kabul ediyorum, dedim onlara.
Genel Af sözünü Avrupa ülkelerinde kullanamazsınız. Gülerler size.
Bu söz Türkiye gibi hukuku bitmiş, zulmü yasalaşmış ülkeler için geçerlidir ve vazgeçilmez bir haktır!
Yapılan tüm haksızlıkları düzeltebilecek bir uygulamadır genel af.
Şu anda örgütlerin tepesinde oturanların bir çoğu da 1974 genel affı ile zındanlardan çıkmış insanlardır. Ama onlar da aynı hakkı zindanlarda yatanlar için istemiyorlar şimdi.
Arada sesler yükseliyor: „Falancı bırakılsın-filancı bırakılsın-hasta tutsaklara özgürlük“ diye.
„Hastalar bırakılsın, sağlamlar da hastalanıncaya kadar yatsınlar“ biçiminde anlıyorum bu sözü.
O ülkenin zindanlarında 1 gün kalmak bile yeterlidir politik bir insan için.
Bunu da yatan bilir elbette.
Şimdi oralarda 20-25 yıldır yaşamı çürütülen insanlar var.
Çoğu ailesini, akrabasını, ilişkisini yitirdi..
Çoğu en küçük olanaktan yoksun..
Başlarını eğmedilerse neden orada yattıklarını bildiklerinden.
O insanların hiç biri kalkıp „Af istiyoruz“ diyemez, demez.
Onlar için bunu ancak biz dışarıda olanlar isteyebiliriz, o sözü bizler dillendirebilir, bağırabiliriz.
Canilerin, hırsızların, tecavüzcülerin, yolsuzluk yapanların serbest bırakıldığı günümüzde, kendilerini halkın haklı mücadelesine adamış insanların o zindanların havasını hala soluyor olması bizleri derinden rahatsız etmelidir.
Halk sahip çıkmalıdır o insanlara!
Halk bağırmalıdır o sözü aynı ağızdan!
ZİNDANLAR BOŞALSIN
KOŞULSUZ SİYASİ GENEL AF!

Bir çok parti genel seçimler öncesinde bu sözü almıştı seçim propagandalarına. Ama alçaklık yaptılar, sözlerinin arkasında durmadılar, o insanları bir seçim malzemesi olarak kullandıktan sonra unuttular.
O partileri yönetenler varlıklarını o insanlara borçlu olduklarını bile anımsamak istemiyorlar şimdi.
„Siyasi genel af“ sözcüğünü onursuzluk sayıyorlar.
Ama ne idüğü belirsiz o söz ağızlarında:
„Siyasi tutsaklara özgürlük!“
Peki, nasıl özgür olacak o siyasi insanlar?
Devrim mi yapacaklar bu halleriyle?
Oysa güçlerini birleştirseler, sorunu halkın özel istemi haline getirebilseler bu istemin uygulanabilirliği var.
Ama istemiyorlar.
Geçmiş yıllarda bu konuyla ilgili açtığımız bir imza kampanyasını 6 ay sürdürdük, bütün partilerin yöneticilerine, bütün sivil örgütlere, derneklere, tanınmış özel kişilere ulaşmaya çalıştık, ama ancak 700 imzaya ulaşabildik. Başta sevgili İsmail Beşikçi olmak üzere bazı yazarlar, sanatçılar verdiler imzalarını, ama asıl güç sahipleri seslerini bile çıkarmadılar. İmzadan çok küfür geldi hepimize.

Yine canım küfür yemek istiyor.
Ve yine bağırıyorum!
Yine hepinizi bu sese ortak olmaya çağırıyorum:
ZİNDANLAR BOŞALSIN!
KOŞULSUZ SİYASİ GENEL AF!


Hiç unutulmasın:
Zindanda yatan korkmaz ölümden..
En büyük ölüm unutulmak, yanlız bırakılmaktır orada!

“Vurulsam kaybolsam derim,
Çırılçıplak, bir kavgada,
Erkekçe olsun isterim,
Dostluk da, düşmanlık da.
Hiçbiri olmaz halbuki,
Geçer süngüler namluya.
Başlar gece devriyesi jandarmaların...“
(Ahmed Arif)