Seçim kampanyası karşılıklı ağız kavgasına dönüşmesi sonucu aşırı kırıcı söz ve hakaretlerin sarf edilmesine yol açtı. Kişiselleştirilmiş bu seçim, kişiler üzerinde yürümüş olması nedeniyle ve yarattığı yeni gerginliklerle sonuçlandi. Seçimin nihai amacı gölgede kaldı. Halkın demokratik beklentileri içi boş sözlerle bir başka tarihe havale edildi.
 
Bazı şehirlerin ve ilçelerin belediye başkanlıkların tartışmalı durumu hala gündemdeki yerini koruyor. AKP, Kürdistan'daki seçim sonuçlarını hazmedemediği için her itirazı anında karşılanıken,
oylar sürekli olarak tekrar tekrar yeniden sayılıyor. Anlaşılan, AKP adayları seçimi kazanıncaya kadar oylar tekrar tekrar sayılacaktır. Ceylanpınar da ise adeta „ Sıkıyönetim“ ilan edilerek, seçim sonucunu kendi lehine çevirecek şekilde baskı ve saldırılara baş vuruldu.
  
Aslında, seçim sonuçları, seçim ortamına girilirken sonucu üç aşağı beş yukarı belli olmuötu. Bu yüzden, başbakan, cemaat ile yaşadığı sorunu daha yoğun gündeme taşıyarak, ayrıştırıcı bir dil kullandı ve kitlesini kendi etrafında kenetlenmesini sağladı.

Bilinen bir yönteme baş vurdu: Kitlelerin en geri kesimlerine seslenerek yanına çekebilecek tüm kesimleri yanına çekti. Karşıtlarının gücünü zayıflatarak, gücünü koruma üzerine bir taktik izledi ve bu yöntemle başarılı oldu ve istediği sounucu elde etmiş oldu.
 
Başbakan, Cemaat ile yaşanan sorunda, neden ve niçin sorularının sorulmasına pek fırsat vermeden seçim meydanlarındaki konuşmasını Cemaatin, Türkiye için ne kadar tehlikeli olduğu üzerine kurdu. Halbuki, Cemaat toplumun belli kesimleri tarafında zaten ciddi bir tehlike olduğu biliniyordu.

Başbakan, bilinen bir şeyi kendi lehine kullanmak için aşırı histerik bir söylemle yeni gerginlikler yaratarak CHP'nin ekletik zaaflarına karşı tüm etkileşim imkanlarını olanaksız kıldı. CHP'nin Cemaat ile olan dirsek teması, MHP'li birisini Ankara da belediye başkanlığına aday göstermesi, R.Tayyip Erdoğan'nin daha fazla ayrıştırıcı ve saflaştırıcı propagandaya hız vermesini
beraberinde getirdi ve bu propagandanın önünü açtı. Bu propaganda ile CHP ve Cemaate yöneldikçe, MHP tabanı daha fazla AKP'ye kaydı. Sonucu belli olan seçim, bu propaganda
sayesinde kazanıldı.
  
MHP kitlesi hem milliyetçi hem de muhafazakarlığıyla bilinen ve dini yanı ağır basan bir kitledir. R.Tayyip Erdoğan'nin söylemini eksiksiz sahiplenen ve bu söylemi içselleştirmiş bir dünya
görüşüne sahip bir kitle olduğu biliniyor. Böyle olduğu için de, beklendiği gibi bu yerel seçim sonuçları siyasi dengeleri değiştirmeye yetmediği için yeni bir siyasi yelpazenin oluşmasına pek
fırsat vermediği ve olanak tanımadığı da ortadadır. CHP, MHP ve Cemaat üçlüsünün hazırladığı plan, oyun dışı kaldı.
 
Kendi öz gücüne dayalı bir seçim çalışması yapmak yerine, Cemaatin kasetleriyle AKP karşıtlığı üzerinde seçim kazanma umudu tümden suya düşmüş oldu. Bir benzer durumda, M. Sarıgül'le
İstanbul da cereyan edince, Alevilerin bilinen gelenksel tutumu ve Cemaatin CHP den yana tavrı, CHP'nin aczini ve açmazlarını kurtarmaya yetmedi. Çare olarak gösterilen Sarıgül, biçare kaldı. Ve CHP'nin tevessül ettiği bu basit oyuna da kitleler itibar etmedi. Bu anlamda, CHP miadını çoktan doldurmuş bir parti olarak işlevselliğini tümden yitirdiğini her halükarda görünür kıldı.

Merakla beklenen diğer bir şey ise HDP'nin yerel seçimlerde nasıl bir sonuç alacağı ile ilgiliydi. HDP, İstanbul da her ne kadar ortalama yüzde 4,5 üzerinde bir oy oranına ulaşmış olsa da,
beklentilerin üzerinde bir oy oranına ulaşamadı. HDP henüz yeni bir oluşum olması itibarıyla hem kendisine yönelik ağır elştiriler hem de faşist güruhlarca yöneltilen saldırıları
göğüsleyememesi sonucu böyle bir sonucun belirleyici olduğunu söyleyebiliriz. Ancak, aşıkar olan HDP gibi demokratik, sol bir partiye Türkiye'nin bugünkü ortamında ihtiyaç duyulmasıdır.
  
Böylesi bir çalışma ve örgütlenme olmaksızın, burjuva partilerinin bu yozlaştırıcı çürüten ve kitlelerin enerjisini boşa çıkaran partilarin kitleler üzerinde etkisini kırmak da münkün değildir.
BDP ise göründüğü kadarıyla gücünü korudu. Elindeki belediyeleri AKP'ye kaptırmadı hatta yeni belediyeler kazandı. Elbetteki, bu sevindirici bir kazanım ve gelişmedir. Bu haliyle bile BDP, AKP'ye karşı zorlandı. Bazı yerlerde, seçimleri çok az oy farkı ile kazandı.

Seçim kampanyası sırasında nesnelliği öne çıkarmak yerine daha çok duygulara hitap etmek ön plana çıktı, güç gösterisinde bulunmak ağırlık kazandı. Kürtdistan daki yoğun asker, polis
yığınağını / konuşlanmasını teşhir etmek, AKP eliyle oluşturulan işbirlikçiliği güdemine alması konusunda yetersiz kaldı. Her yönüyle kirlenmiş, yolsuzluklara bulaşmış AKP'ye karşı daha zor ve dezavantajlı koşullarda mücadele yürüten Kürt demokratik siyaseti kendini daha net hissetirebilirdi.
 
  
30 Mart 1972 de Kızıldere'de katledilen Mahir Çayan ve yoldaşlarını 42. yıldönümünde, saygıyla ve minnetle andığımı belirtmek isterim.