“Seçimler öncesi 'siyasi cinayetler' olur mu?” tartışmaları boşa kürek çekmektir. Televizyon açık oturumlarının “nöbetçi” katılımcıları siyasi cinayet olup olmayacağını tartışıyor gözüküyorlar.

Siyasi cinayetler, Osmanlı'nın tarihi ile paralellik taşıyor. Fatih Sultan Mehmed, meşhur kanunnamesi ile kardeş katlini meşrulaştırmıştır.

"Ve her kimesneye evladımdan saltanat müyesser ola, karındaşların nizam-ı alem içün katl etmek münasiptir. Ekser ulema dahi tecviz itmiştir. Anında amil olalar."

Fatih'in öncesinde de I. Murad Hüdavendigar, I. Bayezid (Yıldırım Bayezid), Fetret Döneminde Musa Çelebi, Çelebi Mehmet, II. Murad; Fatih'ten sonra ise Yavuz Sultan Selim, I. Süleyman (Kanuni Sultan Süleyman), II. Selim, III. Murad, III. Mehmed ve Genç Osman kardeş katilleridir.

Osmanlı'nın son dönemlerinde işbaşına gelen İttihat Terakki de, imparatorluğun bekası uğruna Kürt, Ermeni, Rum, Pontus, Süryanileri sürgünlerle, soykırımlarla, asimilasyonla yok etmeye çalışmıştır.

Sadece Osmanlı döneminde değil, Cumhuriyet tarihinde de siyasi cinayetler devam etmiştir. TKP'li Onbeşleri Karadeniz'de teknede bıçaklatıp kurşunlattılar. Maria Suphi'yi de eşkiyaların orta malı haline getirmek amacıyla sağ bırakıp, daha sonra katlettiler. 1948 yılında Sabahattin Ali'yi gözaltına alıp katlederek cesedini saklayanlar, bu kirli taktiklerini 12 Eylül faşist cuntası yıllarında Hayrettin Erenler ile devam ettirdiler.

İstanbul'da yaşayan Rum ve diğer azınlıklara yönelik olarak başlatılan 6-7 Eylül olayları sırasında Seferberlik Tetkik Kurulu'nda (kontrgerilla) görevli olan ve 1988-1990 yılları arasında MGK genel sekreterliği yapan Sabri Yirmibeşoğlu'nun demeci 'siyasi cinayetlerin' perde arkasını açıklamaktadır.

"6-7 Eylül de bir Özel Harp işidir. Muhteşem bir örgütlenmeydi. Amacına da ulaştı.”

1960'lı yıllarda CIA'nin oluşturduğu 'komando kampları'nda faşist katiller eğitilerek anti-komünizm adı altında solun üzerine saldırtıldı. Taylan Özgür, Battal Mehetoğlu, Vedat Demircioğlu, Ulaş Bardakçı, Hüseyin Cevahir, Nurhak'ta Kadir-Sinan-Alpaslan, Kızıldere'de On'lar ve darağacında sallandırılan Deniz-Yusuf-Hüseyin, işkencede İbrahim Kaypakkaya...

1970'li yıllarda katledilen üç bini aşkın sol görüşlünün arasına Ord.Prof.Bedri Karafakioğlu, Cavit Orhan Tütengil, Bedrettin Cömert, savcı Doğan Öz, Ümit Kaftancıoğlu, Kemal Türkler, milletvekili Abdurrahman Köksaloğlu gibi ünlü isimler de eklendi. Bu katliamların amacı toplumu terörize ederek 24 Ocak Kararları ile uygulanacak politikalarla tekelci sermayenin önünü açmaktı.

Paul Henze, 12 Eylül cuntasının işbaşına getirilişini ABD Başkanı'na, “Bizim çocuklar yaptı” diyerek müjdelemiştir. 12 Eylül döneminde 1 milyon insan işkencelerden geçirildi. 50 kişi idam edildi. Yüzbinlerce solcu yargılandı, 171 kişi işkencede katledildi...

Bilindiği gibi, ülkemizde asker veya sivil cuntalardan biri, ihtiyaç duyulduğunda devreye sokulur. Nitekim, solun toparlanmaya başlaması ve Kürt ulusal mücadelesi karşısında korkuya kapılan devlet, 1990'lı yıllarda siyasi cinayetlere hız verdi. Milyonlarca Kürt, binlerce köy yakılarak sürgüne yollandı. Kürt ulusal sorununun önünü tıkamayı hedefleyenler iç savaşı sürdürmekten yanadır. Madımak Oteli katliamı, 70'li yıllardaki Sivas, Çorum, Maraş olaylarının tekrarıdır. Siyasi cinayetlerde katledilenlerin listesine Uğur Mumcu, Bahriye Üçok, Ahmet Taner Kışlalı, Muammer Aksoy, Necip Hablemitoğlu... isimleri eklendi.

Geçmişin kirli mirasını devralanlar Necmettin Erbakan'ın, “Geçiş dönemi yumuşak mı olacak, sert mi olacak; kanlı mı olacak, kansız mı olacak?..” sözüne bağlılıklarını sürdürerek, “Daha neler olacak neler..." ve Muhalefetin ülke yönetimine talip olduklarını söylemekten vazgeçmelerinin kendileri için daha iyi olacağını da hatırlatmak istiyoruz,” tehdidinde bulunuyorlar.

Ayrıca yıllardan beri “seçimle gitmeyiz” açıklamaları yapılıp, ana muhalefet partisi genel başkanına kurşun gönderilebilmiştir. AKP-MHP işbirliği ile içeriden çıkarılan mafya lideri Alaattin Çakıcı, Kılıçdaroğlu'na yönelik mektubunda, “Ulan dürzü (...) seni fasulye çubuğu ile tanıştırırım (...) Ben yaşarken söylemlerinin dışına çıkarsan seni bakla kazığı ile tanıştırırım.” yazabilmektedir. Çünkü sırtını dayadığı derin devlete güvenmektedir.

Bugünlerde demokrasi yandaşı gözükerek parsa toplamaya çalışan eski başbakan Ahmet Davutoğlu, AKP iktidardan indirilirse buralarda beyaz Toroslar dolaşacak demecini vermişti. AKP'nin seçim kaybetme riski ortaya çıkınca Suruç'ta, Ankara'da bombalar patlatılarak yaklaşık yüz elli kişi katledildi, yüzlerce muhalif yaralandı. Davutoğlu, 10 Ekim 2015 Ankara Gar Katliamı’ndan sonra katıldığı bir televizyon programında, “Ankara’daki terör saldırısı sonra oylarımız arttı” sözlerini gözleri ışıldayarak söylemişti.

Suruç ve 10 Ekim katliamları ile topluma korku yaydılar. Seçimleri kaybettiklerini anladıklarında, silahlı adamlarını sokaklara salma tehditleri ile muhalefeti sindirtti. “Bu adam kazandı” diyerek yenildiklerini ilan ettiler. Karşı taraf silahlıydı. Bu tür duyumlar aldık. Sürekli eylem, protesto gösterileri için vatandaşlarımıza ‘sokağa çıkın’ çağrısında bulunmadık. Çok vahim olaylar çıkabileceği endişesi nedeniyle, bu sorumluluğu almamaya karar verdik,” açıklamasını yaptılar.

Teröre asla son vermek istemeyenler Kılıçdaroğlu, Akşener gibi parti liderlerine linç kampanyası düzenlediler. HDP Eşbaşkanları dışında onbinlerce yurtsever içeriye alındı. HDP İzmir İl Binasına baskın düzenlenerek parti çalışanı Deniz Poyraz katlettirildi. Kürt belediye başkanlarının tamamı görevden alınıp yerlerine kayyım atandı. S.Demirtaş ve O.Kavala, AİHM kararlarına karşın serbest bırakılmamaktadır.

Normal veya erken seçimin yaklaştığı bugünlerde, siyasi cinayetler yeniden tartışılır oldu. Çünkü iktidar, saldırılarına son vermek istemiyor. Avrupa'da bile yaklaşık altmış kişilik ölüm listeleri ele geçiriliyor. Gazeteci Erk Acarer evinin önünde üç silahlı tarafından öldüresiye dövülüyor. Tüm muhalefet partileri siyasi cinayetlerden bahsediyor.

Sedat Peker videoları, tweetleri peşisıra, eski Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar'ın “Dosyamda ne varsa, hem tapeler hem teknik takip doğrudur” açıklamasını yapması pek çok şeyi yerinden oynattı. Bunların hemen ardından, Cumhur İttifakının erimeye başlaması karşısında Sadat, Tügva, Pandora Belgeleri ortaya çıktı. Bugüne kadar sesi, soluğu çıkmayan Tüsiad bile muhalif konuşma cesaretini bulabilmiştir.Bütün bu gelişmeler, mevcut iktidarın gidişinin ipuçlarıdır.

Bundan sonraki dönemde, bu tür itirafların birbiri peşisıra gelmesi sürpriz olmayacaktır. Çünkü batmakta olan gemiyi ilk terkedenler fareler olduğundan, iktidarın gitmesi sonrası avantajlarını kaybetmek istemeyenler kendilerine yeni sığınaklar aramaktalar.

İktidardan düştükleri an yollarının yüce divan olduğunu bilenler, gitmemek için ellerinden geleni ardlarına koymayacaktır. Ülkemizde iç savaş tehlikesinden söz edilmesinin temel sebebi budur.

“Türkiye'de siyasi cinayetler olur mu?” tartışmalarını yapmak gereksizdir. Çünkü yüz yıllardır siyasi cinayetler sürdürülmektedir.