Can Mihraç! Güneşe doğru yola çıktık hep sizlerle. Güneşi avuçlarımızın arasına aldık, yüreğimiz umutla atsın diye. Türküler söyledik güneşe!
Can Mihraç, Şırnak’ın Kürt çocuğu! Kürtçe konuştuğunuz için ağzınıza dışkıların tıkıldığı günler yaşadı o Şırnak. Evet sizin, siz çocukların dili böyle susturulmaya çalışıldı önce!
Sonra bir furyadır aldı başını gitti. Zırhlı araçlar, uykulardayken duvarlarınızı yıkarak, sizleri de yataklarınızda ezip geçti.
Araçlar sizlere, küt diye sokaklarda çarpmaya başladı.
Can Mihraç! Kedi miydiniz, köpek miydiniz? Yoksa çocuk muydunuz Can Mihraç!!!
Bir anne, bir gürültü duyup evinin kapısına çıkıyor telaşla.
“Çocuğumu kim ezdi, nasıl oldu, bunu bile soracak kimseyi bulamadım kapının önünde” diyor acıyla. Annenle beraber deliniyor yüreğimiz yine, yine, yine ve yine, yeniden...
“Çocuklar ölmesin artık. Suçlu cezalandırılsın. Bunları desek de duyan olmayacak bizi, biliyoruz” diyor baban.
Haklı! Artık iş, “hukuk”un sağlayacağı “adalet”ten fersah fersah uzaklaştı.
Sana çarpan polis, sorgulandıktan sonra serbest bırakıldı!
Ailene teklif edilen şey, “cenaze masraflarının karşılanması” oldu!
Can Mihraç! Daha hayatı yeni yeni kucaklayan siz çocuklar için dahi, kartopu gibi, büyüdükçe büyüyen bir can pazarına dönüştü bu dünya.
Güneşe doğru yollara düştük. Türküler söyledik güneşe. Tüm dünyanın çocukları gülebilsinler diye. Avuçlarımızın arasına aldık hep güneşi, o güzel günler en azından hayallerimizden göçmesin diye.
Can Mihraç! Bütün bunlara rağmen aydınlık çok ama çok ötelerde.
Yine de biz, senin gibi gözleri ışıl ışıl parıldayan, bize yaşam kaynağı olan güneşin çocuklarını alacağız yüreğimize. Sevenlerinizin acıları ve sizin sevginiz hep bizimle taşınacak geleceğe.
Can Mihraç, Şırnak’ın Kürt çocuğu! Avuçlarımızın arasına aldığımız güneşte artık sen de varsın.
İnsan kalabilen herkesin çocuğusun sen artık. Taa ki, güneşe yolculuğumuzda, aydınlıklar durağında konaklamamız mümkün oluncaya dek...