Güneydoğu'da yoğunlaşan savaş ve operasyonlar tüm hızıyla sürüyor. İktidar medyası pervazsızca tek yanlı haberleri ile asparagas haber vermeye devam ediyor.
Kendine vicdan sahibiyim diyenler hiç düşünmüyor mu? Bugün ki savaşın sorumluluğu Kürt halkına mı yoksa T.C'ye mi aittir.
Vicdan sahibi insan bir kere olsun bunu sorgulamalıdır. Dinci muhavazakar medya yalan makinası misyonu üstlenmiş, Kürt halkını terörist olarak göstermektedir. Her türlü sorumsuzluluğu Kürt halkına çıkartmaktadır. Sanki Kürtler iktidarda ve Kürtler Türkiye’yi yönetiyor. Türk medyasının geçim kaynağı; tek yanlı habercilik, evlilik programları, uyduruk yarışmalar, yalılı, yatlı diziler.
Yapılan haberlerin meslek ahlakı yok, insanlık yok, işlerine saygısı yok, gözleri mevki ve paradan başka bir şey görmüyor. Varsa yoksa para, mal, mülk, şöhret. Gemisini kurtaran kaptan misali bir yaşamın girdabındalar. Konu çıkar ve para olunca, dinci duygular olunca akan sular duruyor. Konu yalan ve iftira olunca hiçbir kural tanımıyorlar. Güneydoğu'daki egemen güçlerde hukuk, hakkaniyet, haysiyet, merhamet, kardeşlik, insana saygı yoktur.Orada yaşananlar umurlarında değil.
İşte çoğunluk için insanlık paramparça olmuş durumda. İktidarın zulmü, sokağa çıkma yasakları, tankları ve havan topları her tarafta vahşet segiliyor. Bencil ve korkak çoğunluğun sessizliği ve suskunluğu ise devam ediyor. Ne yazık ki; bugün çok traje-komik tartışmalar gündemi belirliyor. Milliyetçi-dinciler kendi kimliği ile "rahat" edebileceği vicdana sığınıyorlar. Türkleri üstün görüp, biz ulusun ezenleriyiz ve biz bunun için buradayız diyorlar. Burada ulusun ezenleri olarak algılanmasının ayırımcılığını açık açık gösteriyorlar. İktidarın, yeni Türkiye demesi, Türk-İslam sentezini yeniden piyasaya sürülmesidir. Kürtlere ve alevilere karşı siyasal ve ideolojik dizaynı ispatlamak istemeleridir. İktidarın siyasal edimcileri Güneydoğu'da tehdit altındaki Kürtleri sindirmek için her türlü vahşeti uygulamaktadır. Demagojik biçimde kullandıkları “her şey vatan için” yalanları ortalıkta irin akıtıyor. Vahşeti ve soykırımı yaratan faşizm; her yerde aynı ulusalcı duygulardan besleniyor. İnsanlık trajedisi; okumamanın, araştırmamanın, sorgulamamanın cahilliğini göstermektedir.
AKP iktidarı; iç savaştan endişe ettiğini açıkladı
Mardin-Nusaybin, Suriye-Kamışlı arasında blok beton duvarı örülmeye başlandı. 3 metre yüksekliğinde 2 metre genişliğinde blok beton döşeniyor. Sur ilçesinde geçici zırhlı karakol kurulacak. Aydınları-Akademisyenleri karanlığın gürühları, alçak ve vatan hainleri olarak açıkladı. Ağrı eski HDP milletvekili Halil Aksoy gözaltına alındı. Gözaltına alan polisler sanki kurgu film gibi maskeli polislerle götürüldü. Diyarbekir'de ilkokulun bahçesine patlayıcı atıldı, beş öğrenci yaralandı. Bu vahşi eylem kürdlere verilen bir gözdağı eylemidir. Bu eylem araştırılmalıdır ve teşhir edilmelidir. Bütün Kürd nüfusunu etkileyen bu okul saldırısı terörist bir eylemdir.
TRT Arapça'da sunnilerin IŞİD'e katılmasını çok olağan bir durum gibi açıklayan Irak eski Cumhurbaşkanı yardımcısına her türlü ifade özgürlüğüne sahip bir şekilde tölarans gösterildi. Açık açık IŞİD propagandası yapan kişiye hem güvenlik hemde propaganda olanağı sağlandı TRT'de. Cumhurbaşkanı R.T. Erdoğan; kendi aydınları ve akademisyenlerine yemek verdi. Devletin Televizyon kanallarında Allah'ı anarak, HZ Muhamed'in yoksulluğunu anlatanlara milyonlar kazandırılıyor. Asrın çıkarcı islamcıları, dünyayı kirletmeye devam ediyor.
Cumhurbaşakanı Erdoğan ve AKP "Başkanlık" talep ediyor. Başkanlık sistemi Kürtlere ve Alevilere nasıl bir çözüm getireceği sır gibi saklı. Hukuki temelleri hakkında yazılan ve söylenen somut bir şey yok. Milliyetçi ve dinci siyasal edimciler, diyanetçi imamlar, kendi içinde mutabakat içindeler. MGKnın da bu kararın içinde olduğunu tanklarla ve havan toplarıyla görmekteyiz. Barış isteyen akademisyenler, özerklik ve özyönetim isteyen HDP'liler vatan haini ve devlet düşmanlığı durumuna getirildi. Eşitlikte kaybedip, adalette kaybedip, demokraside kaybetip başkanlıkta kazanılmaz. Demokratik Cumhuriyet düşüncesi gelişmeden, eşitlikçi bir anayasa olmadan, geçmişteki insan hakları ihlalleri özeleştirisi verilmeden, Türk-İslam sentezi düşüncesinden vazgeçilmeden, Evrensel İnsan Haklarına saygı gösterilmeden; ne adalet olur ne de eşitlik olur. Bu yaraların derinliğini ortadan kaldıracak sihirli formül özerklik ve özyönetimdir. Bu çerçevede değerlendirildiğinde geçmişin yaralarını sarma konusunda önemli bir başlangıç ve elverişli bir zemin yaratır. Böyle bir dönüşüme ve çok daha kapsamlı toplumsal ve siyasal barışa ihtiyaç var. İnsani olan siyasal hafıza; geçmişin hatıralarına eşitsiz olan sorun noktalarına yönelmelidir.. Siyasal hafıza için söylemler değil, hatıralanan tarih önemlidir..
Evrensel insan hakları bildirgesi hatırlanmalıdır. İnsana saygı olmalıdır. Eşitlik ve adalet anlayışı herkes için olmalıdır. Bugünü aydınlatmak için Türkçü-Dinci sentezle yüzleşmek gerekmektedir.Güneydoğu'da, sadece insan hakları ihlallerinin ağır ve sistamatik oluşuyla değil, eşitsizliğe ve adaletsizliğe dayanan Türkçülük sisteminin bizatihi kendisi suçludur. Her türlü ayrımcılığı "ırk ayrımı" üzerine inşa eden sistem suçludur.
Toplumsal bütünleşmeyi ve kardeşleştirmeyi belli bir adalet anlayışıyla kurmak, eşitlik anlayışından geçer. Yüzleşmemizi T.C'nin unutturma kültürüyle başlamalıyız.
Yanlışlık nerede başlamıştır politikasını, neyin unutulmaması gerektiğine ilişkin, en önemli sorunların tesbitlerine dayandırmalıyız. Siyasal hafızanın arşivini irdelemeliz. Kültürel hafızanın iradesi ve bilinci aydınlanmış, aydınlatılmış işlevsel hafızaya ihtiyacımız var. Savaş meydanına dönen Güneydoğu'da aylardır kanın ilahı akıyor. Sesini çıkaran kim? Barış isteyen kim? Sokağa çıkan kim? Yeter artık diyen kim?
Akademisyenlerin bildirgesi yersiz ve zamansız bir talep değildir. Bildirgenin ana fikri barıştır. Birlikte yaşamanın yolu eşitlikten geçer, bunu unutmayalım.
Özerklik ve özyönetim Kürtlerin cevap hakkıdır. Kürtlerin özyönetim istemesi imkansızı istemek gibi gelebilir ama; İmkansızı haykırmak Kürtlerin tarihi olabilir!